Le Bon ayrıca, “Örgütlenmiş kitleye katılışı bile bir insanın, uygarlık merdiveninde birden çok basamağı gerisin geriye inmesine yol açar. Yalıtık ortamdayken belki de üstün bir aşamada bulunan bireyin, kitle içerisinde bir barbara dönüşeceğini” öne sürer.
Nitekim 14 Temmuz 1789’da, krala karşı ayaklanan Fransız halkı da adi suçtan yatan yedi mahkûmu kurtarmak için baskın düzenlediği Bastille hapishanesinin komutanı De Launay’ı öldürülmüş, başını keserek bir mızrak ucunda dolaştırmıştı.
Baskın sırasında hapishanedeki iki askeri de linç ederek öldüren öfkeli kalabalık, daha sonra belediye başkanı Jacques de Flesselles’i idam etmişti.
Tarihe “Fransız İhtilali” olarak geçen ve birilerince “demokrasi bayramı” olarak pazarlanan bu kanlı baskını gerçekleştiren kalabalıklar, etrafı yağmalayarak Paris’in altını üstüne getiren ve muhtemelen birileri tarafından yönlendirilen ayak takımından oluşuyordu.
Zaten aristokratlar da ihtilalde rol alan halkı aşağılamak için onları “sankülotlar” yani “baldırı çıplaklar” olarak nitelendiriyordu.
Yazar Stefan Zweig ise bu kalabalığın arasına karışan iyi niyetli halkı, “Bir insan deryasının arasına karışmışlardı” diyerek, kitlenin dümen suyuna gitmekle eleştiriyordu.
Bu nedenle ünlü düşünür Nietzsche, Bastille Hapishanesi baskını ile Fransa’da başlayan “milliyetçilik” akımının, “bozuk bir ruhu olduğunu” söylemişti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.