Bağlarbaşı'nda miting yapmış; "Bosnalı Bacım, Acın Benim de Acım" diye slogan atmıştık.
On beş bin kız öğrenci ile bin beş yüz bayan öğretmen, rengarenk afişlerle ve pankartlarla gelmişlerdi. Başlarına yahut boyunlarına bağladıkları yazmaların kırmızısı ile şehit kanlarını, beyazı ile Boşnak bacılarının ak-pak ve iffetli oluşlarını temsil etmişlerdi.
Savaşın ve soykırımın acıları, zamanla daha çok dışa vurmuştu. Cepheye giden erkeklerin kadınlarından ve kızlarından, Türkiye'ye sığınanlar olmuştu.
O bağlamda, bir babanın yetişme çağındaki iki kızı, bizim ilgi ve sorumluluk alanımıza girdi. Başında bulunduğumuz özel okulda, şeref misafiri olarak eğitim gördü.
Onlardan biri, savaştan sonra geri dönmeyip İstanbul'da kaldı. Evlendi, aynı zamanda T.C. vatandaşı oldu.
Geçtiğimiz günlerde, bizim de içinde bulunduğumuz bir grupla, dört günlük Bosna ziyareti organize edildi. Saraybosna, Travnik, Mostar şehirlerini ve çevrelerini içine alan gezi; Srebrenitsa katliamının yirmi dokuzuncu yıl dönümünün hemen öncesine denk getirildi.
İnsanlık tarihinin "utanç günlüğü" içinde yer alan soykırımı, bir kez daha hatırladık. Kabuk bağlamış yürek yaralarımız kaşınıp kanadı; acımızdan ve utancımızdan dolayı boyun büküp ağladık.
Devamı: https://www.fikriyat.com/yazarlar/zekeriya-erdim/2024/07/23/bosnadan-gazzeye-bakis
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.