Bulagelmiştir çünkü insanoğlu için bir ihtiyaçtır barınma. Bir bakmışsın yatları, katları vardır ama... Yüreğine yer bulamamıştır bu dünyada. Dar gelir dünya, bir türlü sığdıramaz yüreğini. İçi içini yer lakin yapacak bir şey de yoktur. İnsandır sonuçta.”
İşte bu minvalde karşımıza çıkıyor Peyami Safa. Belki de Türk Edebiyatı'nda insan psikolojisini en iyi anlatan yazarımızdır. Yazdığı onlarca eserde aktardığı iç bunalımları, kahramanların hayata bakış açısı birçoğumuzun aklından geçen cümlelerle eşdeğer değil mi?
Yalnızız, okuduğumda "Beni mi anlatmış yazar?" diye sormaktan kendimi alamadığım bir kitap. Eminim ki okuyan birçok kişide de bu böyle. Samim’in muhayyel dünyası, Besim’in aldırmaz kişiliği, Mefharet’in kişiliksizliği ve Meral’in tutarsızlığı… Bunların hepsi az çok hepimizde hüküm süren duygular. Peyami Safa da, muhtemeldir ki, yazdığı satırlarda az çok kendini anlatıyor. Lakin bu denli iyi aktarılmış bir psikolojik tahlili sindirmek elbette kolay değil. Öyleyse başlayalım.
Eserde, ilk olarak Selmin çıkar karşımıza. Hepimiz hayatımızda en az bir kez yalan söyledik, değil mi? Selmin de bir yalan söyler ve ardı ardına sıralanır olaylar. Ardından Samim ve Meral. Romanın en can alıcı noktası bu bölümdür herhalde.
Samim öz değerlerine sımsıkı sarılan biridir. Aynı zamanda hayal dünyası oldukça geniş; bir münevver dahi denilebilir. Felsefi bir bakış açısı ile yaklaşır olaylara. Kari, işte burada bir kavramla karşı karşıya kalır: "Simeranya". Bu konuda Peyami Safa, Thomas More’un yazmış olduğu Ütopya’dan etkilenmiş olmalı. Zira Ütopya’da da dünyadaki kötülüklerin, yalan ve şüphenin olmadığı başka bir dünyadan bahsedilir. Samim böyle bir fikrin insanlar arkasındaki barışı güçlendireceğine inanır. İnanır inanmasına ama bunun gerçekleşmesi bir hayli zordur. Neticede insanız, isteser istemez kötü davranışlarımız var. "Hatasız kul olmaz." darbımeseli vardır ya, o hesap işte.
Meral, ikircikli bir kızdır. Sürekli karar değiştirmesi, psikolojisini bayağı etkiler. Bir yandan Samim'de bulduğu maneviyatı bırakamaz; bir yandan Paris'e gidip özgür olma hissini, yani maddiyatı. İçinde hep bir kuruntu... "Gidip zenginlik içinde müreffeh bir hayat mı yaşasam, yoksa Samim'le kalıp iç huzurumu mu sürdürsem?" çatışması ile başgösterir olaylar.
Romanın son bölümlerinde Meral, kararsızlığından kurtulur ve Feriha ile Paris'e gitmeye karar verir. Bir gece bavulunu hazırlar. Tam evden çıkacağı vakit odasının kilitli olduğunu fark eder. Onun Paris'e gitmesini istemeyen ağabeyi Ferhat ve babası Nail Bey, odasını kilitlemişlerdir. Bunun üzerine sinir krizi geçiren Meral, intihar etmeye kalkar ve bir kâğıda şu cümleleri yazar:
"İntihar ediyorum. Kendi kendimden nefretimin çevrelediği ve çirkinleştirdiği bir dünyada yalnızım." (s.400)
Ardından yatağına benzin döker ve elindeki çakmağın kurumasını bekler. Bu esnada ellerinin titremesini bir türlü durduramaz. Çakmağı alev alır. O telaşla kucağındaki benzini de eteğine devirir. Böylece benzine değen ateş doğrudan tutuşur. Meral, çığlık çığlığa yanarak ölür.
Roman sonunda herkes yalnız kalmıştır. Tıpkı bir fırtınadan sonra etrafta kimse kalmaması, bir afet sonucu herkesin oraya buraya savrulması gibi.
“Yalnızım, evet herkes yalnız, yalnızız.” (s.347)
Yalnızız / Yazar: Peyami Safa / Kategori: Edebiyat- Roman / İstanbul - 2016 / Ötüken Neşriyat, 451 sayfa.
Sümeyye KALKAN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.