• İstanbul 6 °C
  • Ankara 3 °C
  • İzmir 11 °C
  • Konya 5 °C
  • Sakarya 8 °C
  • Şanlıurfa 10 °C
  • Trabzon 8 °C
  • Gaziantep 6 °C
  • Bolu 2 °C
  • Bursa 9 °C

Weilci Bir Kavrayış: Sözcüklerin Hakikati

Weilci Bir Kavrayış: Sözcüklerin Hakikati

Fransız filozof Simone Weil’in Vakıfbank Kültür Yayınlarından Murat Erşen’in çevirisi ile çıkan Kişi ve Kutsal’ı hak, adalet, iyi, kötü, kişi ve kutsal gibi kavramların alışılagelmiş kullanımı dışında yorumlanması ile dikkat çekerken modern insanın kişilik algısına karşı da bir eleştiri sunar.

Weil’in ülkesi Fransa’nın Nazi işgali altında iken yazmış olduğu bu eser özellikle Avrupa toplumlarında sürmekte olan baskı ve iç savaş ortamının yaratmış olduğu gerilime odaklanırken siyaset ve etik ilişkisi çerçevesinde bir değerlendirme sunmaktadır.

Hiç kuşkusuz Weil’in dönemin Avrupa’sının konjonktürü karşısında duyduğu kaygı onu derin bir muhakemeye sevk etmiştir. Dolayısıyla bu muhakeme Weil’in düşüncesinin temelinde yatan şey olan, kavramların gücüne olan inancın şekillenmesine kaynaklık etmiştir. Ona göre kavramlar sahip oldukları anlamların dışında bizim tasavvur edemediğimiz bir gizem ve güce sahiptir. Bu gücü örten bizim kavramlara atfetmiş olduğumuz adlandırmalardır. Weil’in eleştiri yapılan bu adlandırmalara ilişkindir.

İlkin kişilik kavramını irdeleyen Weil’e göre insanda var olan değerleri yansıtan kişilik kavramı ile insanın kendi özü arasındaki ilişki kutsallık kavramı bağlamında dikkatli konumlandırılmalıdır. Zira Weil’in “ Her insanda kutsal bir şey vardır. Ama bu onun kişiliği değildir. İnsani kişilik de değildir. Kutsal olan çok basitçe kendisidir, insandır.” ifadesinden de hareketle böylesi bir yargının zemininde kişilik kavramına değil insana atfedilen bir kutsallaştırma yatmaktadır.

Burada her ne kadar insan ve kişilik kavramı arasında sıkı bir bağ bulunsa da kutsalın asıl muhatabı insanın kendisidir. Nitekim insan kişiselliği aşıp ruhunda duyduğu iyilik ve çaba ile kutsaldan pay almış olmaktadır. Çünkü Weil’e göre kutsalın kaynağı iyiliktir. İyilik gibi öyle sözcükler vardır ki bu sözcükler insanı aydınlatan ve onu hakikate yöneltme potansiyelini içerisinde barındıran mutlak bir güce sahiptirler. Tıpkı iyilik gibi Tanrı ve hakikat sözcükleri de bilinçli bir kavrayışla kullanıldığında insanın özüne tesir edecek bir aydınlatmaya sahiptirler. Söz konusu sözcüklerin gücü herhangi bir davranış ya da anlayışa bağlı olarak ortaya çıkmaz, bizzat kendilerinde bulunur.

 Bu noktada dikkatle üzerinde durmamız gereken husus böylesi sözcüklerin kullanımının tehlikeli olduğunun bilincinde olmaktır. Weil’e göre sözcüklere sınırlamalar çizmeden salt kendi anlamlarının fikirlerimize ve edimlerimize yansımasını beklemek daha doğru bir tavır olarak kabul edilecektir.  Bunun için öncelikli olarak kişinin “ben” ve “biz” ayrımını sağlam bir analiz sürecine tabi tutarak idrak etmesi gerekebilir. Kutsaldan pay almak ne tamamiyle kişisel olanla ne de kolektif olanla alakalıdır. Bizdeki ben yahut kişisellik dediğimiz şey bir anlamda insanın eksikliğini yanılgı noktasını işaret eder.  Bu sebeple Batı mistisizmi ile İslam tasavvufu geleneğinde yer eden “ben” in insani tekâmül bağlamında yok edilmesi düşüncesi öne çıkacaktır.

Öte yandan bu süreçte de yalnızlık kavramına vurgu yapan Weil için kutsalın fark edilmesi noktasında yalnızlığın önemli bir basamak olarak kabul edilebileceğinden bahseder. Ancak yalnızlık yalnızca fiziksel değil aynı zamanda ahlaki yalnızlık olarak da gerçekleştirilebildiği takdirde bizim kutsalla aramızdaki ilişkiye katkı sağlayabilecektir.

Weil ilk bölümde sözcükler üzerinden bir değerlendirme sunmaya çalışırken, ‘İnsana Karşı Yükümlülüklerin Beyanı Üzerine İnceleme’ isimli ikinci bölümde sözcük, insan ve evren arasındaki etkileşimi vurgulamak amacıyla varolan bir gerçeklik alanı olarak sözcüklerin bu dünyada icra edilmesi meselesine değinir. İnsanın kendisinde potansiyel olarak bulundurduğu iyilik gibi pek çok kavram da ancak onu açığa çıkaran, sözcüğü gerçeklik alanına taşıyacak bir icra ile bütünlük kazanır.

Dolayısıyla sözcüğü gerçeklik alanına taşıyacak bilinç sahibi olan insan ile sözcük arasında bir bağ vardır. Bu bağ kutsalın kaynağı olan iyiden bir parça olarak insana sirayet eder. Öte yandan Weil’in insanın yükümlülüklerini ve ihtiyaçlarını kavramaya yönelik soruşturmasında karşımıza çıkan nokta, hem beden hemde ruhun ihtiyaçlarının kutsallığına olan vurgudur.  Bu anlamda insanın düalist yönüyle ilgili olarak beden ve ruhun ihtiyaçlarını karşılamak bir yükümlülük olarak ifade edilebilir. Açlık ve susuzluk çeken bedenin ihtiyaçları karşılanmadığında alacağı durum ne denli vahim ise ihtiyaçları karşılanmamış bir ruhun da durumu sakatlanmış bir bedenden farksızdır. Bu sebeple de ruhun ihtiyacı olan özgürlük, mülkiyet, gönüllü itaat, güven ve sevgi gibi sözcükler sosyal yapı içerisinde karşılanmaya elverişli şekilde yer etmelidir. Nihayetinde Weil’in kanımca sözcüklerin hakikatine ve gücüne duyulan bir farkındalıktan hareketle insan ruhu ve bedeni arasındaki ilişkiyi de gözler önüne sererek yapmış olduğu değerlendirme çok yönlü bir bakış açısına sahip olması bakımından önemli addedilebilir.

Kitabın Künyesi: Simone Weil, (2018), Kişi ve Kutsal, Vakıfbank Kültür Yayınları, 1. Baskı, Çeviri: Murat Erşen, İstanbul. Sayfa sayısı : 68

                                                                                           Gevher Aslıhan Uncu

Bu haber toplam 1252 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim