Söyleşinin tam metnini yayınlıyoruz.
İstiklal Marşı’nı üç açıdan değerlendirebiliriz, bir diğer ifadeyle bize üç farklı boyuttan anlam veriyor diyebiliriz. Birincisi, ontolojik anlamı: Bize varlık bilinci veren, ikincisi, epistemolojik anlamı, üçüncüsü aksiyolojik ve ahlaki anlamı. Ontolojik anlamdan kastım şu: Biz kimiz? Neyiz? Tabii o günlerde devam eden bir milli mücadele var. Bir sürü kargaşa var, karmaşa var. Askere moral verecek bir marş yazılması istenmiş, bununla beraber topyekûn millete yazılacak bir marş. Bizim bu topraklarda, bu coğrafyada varlık nedenimiz nedir? Kimiz? Neyin mücadelesini veriyoruz? Bu anlamda gerçekten güçlü bir ontolojisi var diye düşünüyorum. Tabii Mehmet Akif İstiklal Marşı’nı bir ontoloji olarak yazmıyor ancak biz okuduğumuzda buradan böyle bir varlık felsefesi çıkarabiliriz. Yani kimiz, neyiz, neyin mücadelesini veriyoruz? Niçin böyle bir milli mücadelenin içindeyiz?
İstiklal Marşı'nda hiçbir kelime zait değil ne fazla ne eksik. Bu yönüyle de müthiş bir anlam dünyası var. Bir bilgilendirme var, bir marş olsun diye, sözler birbirini tamamlasın, uyum sağlansın diye düşünülmüş basit bir şey değil. Geçmişten geleceğe uzanan müthiş bir bilgilendirme var. Sistemli bir biçimde okuduğunuzda size bir tarih bilinci, bir tarih şuuru, bir millet şuuru veriyor. İ
stiklal Marşı'nı okuduğunuzda böyle bir bilgiyi, bilgilendirmeyi de hatırlatıyor o varlıkla beraber. Tabii bu epistemolojik anlamıyla birlikte bunun tarihi temelleri, tarihi bilgilendirme niteliği ve bunların yanında dini temelleri de var. Bu coğrafyadaki bayrağının ne anlam ifade ettiğini, toprağın ne anlam ifade ettiğini, ezanın ne anlam ifade ettiğini de görüyoruz. Dini, İslami hassasiyetler bize öğretiyor. Bir de aksiyolojik ve ahlaki boyutundan söz edebiliriz.
Millet olarak bizim, tarihte neyin mücadelesini verdiğimizi, İslam’ın o zahiri emanetini yüklenirken nasıl bir hak mücadelesi verdiğimizi, bir adalet ve merhamet mücadelesi verdiğimizi de ifade ediyor. Emperyalizme karşı bir duruş, böyle bir ahlaki görevimiz var. “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” ifadesi, dünyayı sömürmek isteyen, milletleri topyekûn dönüştürmek ve yok etmek isteyen güçlere karşı ahlaki bir duruşumuz var. Böyle bir sorumluluk yüklüyor bize. Bir istiklal bir hürriyet mücadelesi…
Hürriyetiniz, İstiklaliniz yoksa ne din kalır ne namus kalır, ne vicdan kalır hiçbir ahlaki değeriniz kalmaz. Dolayısıyla ana fikir olarak söyleyebileceğimiz son mısra “Hakkadır hakka tapan milletimin istiklal.” O hak namına bir hakka taptığımız sürece, O’nun yolunda olduğumuz sürece böyle bir mücadeleyi görüyoruz.
Akif’i okuduğumuzda Akif’in bir mücadele insanı olduğunu görüyoruz. Milli Mücadeleye Akif’in balkan harbinden başladığını ve oradan dâhil olduğunu düşünüyoruz. Anadolu’dan başlayan bir mücadele yapılıyor. Akif, mücadeleye Balkan Harbi'nde askerin moral ve motivasyonunu yükseltmek için yazdığı “Cenk Şarkısı” ile dahil oluyor.
Cihan devletinin son demleri… Bunu ayakta tutmak, İttihattı İslam, ki Akif'in davası, milli mücadelesi… Milli mücadeleye İslam şairi sıfatıyla dahil oldu zaten Aktif, manevi cepheye… İslam şuurunu ve bilincini vermek üzere, Akif’in bunu yapacağı biliniyor. Bunlar bize şunu gösteriyor: Akif, Milli Mücadele adını verdiğimiz Anadolu'daki Ankara'daki mücadeleye Balkan Harbi'nde 1900’lerin başlarında dahil oluyor. Zaten bunu bir dini mücadele, İslam mücadelesi olarak görüyor. Çanakkale harbini de böyle görüyor. “Ordunun Duası” yine yazdığı ve orduya ithaf ettiği, milletine ithaf ettiği şiirlerinden biridir. Berlin’e, Necid Çöllerine gidişi İttihadı İslam birliğini muhafaza etmek niyetiyledir. İstiklal Marşı’nın içeriğine baktığımızda, anlam dünyasına baktığımızda milli mücadelenin dini hassasiyetlerle yapılan, bizim dini değerlerimizi koruma uğruna yapılmış bir mücadele olduğunu Akif zaten anlatıyor. Dolayısıyla ben bu mücadeleyi Akif'in daha önceden zaten dâhil olduğu bir mücadele olarak, içinde olduğu bir mücadele olarak görüyorum. Bunu yaparken de Akif tabii o cihan imparatorluğunun, cihan devletinin bir devamı olarak yapıyor. Tüm İslam coğrafyasında desteklenen bir mücadele... Çanakkale Harbi'ne, farklı coğrafyalardan, farklı milletlerden Müslüman insanların geldiğini görüyoruz. Bu mücadelenin en zirve noktalarından bir tanesi Çanakkale harbidir. İki harp var. Birincisi deniz harbi, ilk zafer. İkincisi kara harbi, kara zaferi. Mehmet Akif’in şiirlerinde Milli mücadelenin önemli bir yerinin olduğunu görüyoruz. Uzun yıllardır kayıpların yaşandığı süreç, belki de psikolojik üstünlüğü de yakaladığımız, Çanakkale zaferleri ile yeniden bir hayat buldu. Bu zafer Milli mücadele için kırılma noktası oldu diyebiliriz. Belki Çanakkale zaferleri olmasaydı Ankara'daki milli mücadeleden söz edemeyecektik. Dolayısıyla bu kronolojiyi iyi görmek lazım. Tarihsel süreci biraz daha öncesinde başlatmak lazım ki bütünü daha iyi görebilelim. Ben özellikle Çanakkale harbinin muazzam bir tesir yarattığını düşünüyorum. Bunun etkilerini günümüzde de görebiliyoruz, bugün hala münevverler var, edipler var bu konuyu ele alan. İşte yüzüncü yılında Türkiye Yazarlar Birliği de tekrar Çanakkale'ye giderek etkinliklerde bulundu. Askerin moralini, motivasyonunu yükseltmek için İslam coğrafyasının farklı bölgelerinden Osmanlı'nın o dönem hakim olduğu coğrafyadan insanlar gelerek destek verdi. Bu mücadele aynı zamanda bir din mücadelesi, İslam mücadelesiydi. Akif'in zihnindeki mücadelenin de bir din mücadelesi, İslam mücadelesi olduğunu biz Çanakkale Harbi’nde görüyoruz. Anadolu'daki milli mücadeleyi de Libya'dan Senusi Şeyhi geliyor, Anadolu’yu karış karış geziyor. İslam mücadelesi İslam’ın da var olma mücadelesi olarak telakki ettiğini görüyoruz. Akif'in tabi bunda öncü rolünün olması hep bu sebeplerle. Dolayısıyla Akif’in bu milli mücadele de yer almasını çok tabii bir süreç olarak görüyorum. Yani Akif gelmeden de Balıkesir’de bu süreçlere dahil olmuştu. Mehmet Akif’in yaptıkları ve özellikle dergide yazılarıyla bu mücadeleye verdiği destek biliniyor.
2020 yılının Mayıs ayında biz Türkiye Büyük Millet Meclisine, Sayın Cumhurbaşkanımıza 2021 yılı İstiklal Marşı'nın yazılışının yüzüncü yılı olması dolayısıyla, İstiklal Marşı yılı ilan edilmeli, sahip çıkılmalı tüm bunları yazdık, görüşmeler yaptık. Resmi olarak ilan edilmeden önce biz kamuoyuna duyurduk, logo yaptık, programlar yaptık. 2021 yılını İstiklal Marşı Yılı ilan ediyoruz diye ortaya çıktık. Sivil toplum kuruluşları ile iletişime geçtik. Hatta basındaki dostlarımızdan, kültür sanat faaliyetleriyle uğraşanlar bu konuda başlıklar attılar, yazılar yazdılar. İlk faaliyet Merhum Akif’in milli mücadelede ki önemli duraklarından olan Nasrullah Camiinde 26 Kasım da hibrit olarak başladı. Program Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkan Yardımcısı Tarkan Zengin Beyin inisiyatif almasıyla sivil toplum kuruluşlarıyla Eğitim Birsen, oradaki yerel yönetimler işbirliği yaptı. Nasrullah Caminin o günkü vaaz metni çoğaltıldı, dağıtıldı. Mehmet Doğan ağabey çevrimiçi katıldı, Ankara'dan bir konuşma yaptı, dolayısıyla süreç böyle başladı. Türkiye Yazarlar Birliği’nin kurulduğu günden itibaren mücadelesini verdiği bir dava bu. Aynı zamanda Mehmet Akif'in mücadelesinin, milli mücadelenin devam ettiğini söyleyebiliriz. Topyekûn ülke olarak bu coğrafyada var olduğumuz sürece bu mücadele devam edecek. Akif’e bir anlamda iadeyi itibar yapılması mücadelesi. Türkiye Büyük Meclisi'ni başta şükranla anmak lazım. Sayın Cumhurbaşkanımızı şükranla anmak lazım. Mehmet Akif ve İstiklal Marşı yılı ilan edilmesi çok büyük bir faaliyeti, 12 Mart'ta Türkiye Büyük Meclis ile başlattık. Beş gün süren Akif'le İstiklal Marşı ile ilgili yapılmış bu kadar kapsamlı bir faaliyet yok, yapılmadı da şu ana kadar. En nihai faaliyet Hak Iş'le yaptığımız, Âkif’e ithaf ettiğimiz, Ahlak Şurası. Tüm bunları dikkate aldığımızda çok bereketli bir yıl olduğunu söyleyebiliriz. 2020 Mayısında hazırladığımız altı sayfalık bir taslağımız vardı, muhtemel yapılabilecek faaliyetleri tüm üniversitelere, tüm valiliklere, belediyelere, gönderdik. 2021 yılını İstiklal Marşı yılı ilan edelim deyip bırakmadık. Nasıl icra edilmeli hususunda da insanlara fikir verelim istedik. Mehmet Akif, İstiklal Marşı’mızın şairi olmasının yanında Milli Mücadelede Manevi Cephenin, manevi komutanıdır. Amacımız Mehmet Akif’e hak ettiği değeri vermekti. Mehmet Akif ya da İstiklal Marşı sadece bizimle kutlanır icra edilir gibi bir iddiamız yok olamaz da. Böyle bir yıla giriyoruz bu yönde faaliyetler yapılsın, arzu ederseniz işbirliği yapabiliriz, arzu ederseniz destek oluruz. Bağımsız faaliyetleri yapanlar oldu. İşbirliği içinde yapanlar oldu. Valiliklerden, belediyelerden ve üniversitelerden. Biz bir anlamda şöyle düşündük: bir yılı ilan etmek yetmiyor buna sahip çıkmakta gerekiyor. Buna birilerinin öncülük etmesi, tamamen gönüllü olarak, samimiyetle tüm fedakârlığıyla sahip çıkılması lazım. Türkiye Yazarlar Birliği bu anlamda sahip çıktı. Milli görev olarak da görüyoruz. Yoksa Mehmet Akif'i kimsenin tekeline almak gibi bir gayesi yok. Bu ne devlet tekeline ne bir sivil toplum ne de bir üniversite tekeline alabileceğiniz bir husus değil. Mehmet Akif millete mal olmuş bir insan, çünkü şiirlerini yazarken millete itiraf ediyor, milletin şiiri diyor. Az önce bahsettiğim Cenk Şarkısı, Ordunun Duası, İstiklal Marşı böyle şiirler. İstiklal Marşı’nda “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım” diye söz ettiği ben öznel bir ben değil. Millet adına konuşuyor. Akif'in aslında tüm fikriyatı, tüm zikriyatı, tüm mücadelesi millet adına bir mücadele. TYB olarak yaptığımız pek çok şey var ben burada onlara tek tek girmek istemiyorum. Safahat okumaları yeniden yaptık. Gençlerimiz Akif'in Şehirlerini andılar. 100. Yılında İstiklal Gençliği adı altında gençlerimiz iki haftalık periyotlarla çok güzel faaliyetler yaptılar. Yani bir taraftan korona vardı, bu zorluklar, bu sıkıntılara rağmen bu sürecin iyi tarafı şu oldu. Bu süreci avantaja dönüştürdük, yüz yüze yapamadıklarımızı çevrim içi yeni mecralarla yapmaya çalıştık. Amacımıza ulaştığımızı düşünüyorum ama şunu da eklemek istiyorum. Yüzüncü yılında İstiklal Marşı'nın tüm siyasi partilerin mutabakatıyla o birinci Meclis'te, İstiklal Marşı'nın kabulünde de gösterdikleri irade gibi, yüzüncü yılında da bunu İstiklal Marşı yılı olarak kabul etmek bize pek çok şey ifade ediyor. Bizim yaptığımız naçizane diyelim, bir farkındalık çünkü zor bir coğrafyadayız gündemler sürekli değişiyor. Aslında bir sivil toplum kuruluşu olarak yapmamız gereken şeyin bu olduğunu hatırlatmak oldu. Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzüncü yılına yaklaştığımız bu yıllarda mutabakat metni ile de İkinci Yüzyıl’a devam ediyoruz. Aslında bu irade ortaya konuldu. Ben bunun altının çizilmesi gereken bir husus olduğunu düşünüyorum. Burada ki dediğimiz gibi bir beklenti ya da buna bir sahip çıkma anlamında değil. Zaten bir sivil toplum kuruluşu olarak Türkiye Yazarlar Birliği gönüllü bir kuruluş. Kamu yararına bir kuruluş. Zaten biz de milletimiz adına bu işi yapıyoruz. Burada Mehmet abimiz de Türkiye Yazarlar Birliği Kurucu Genel Başkanı olarak kurulduğu günden itibaren milletimizin hassasiyetleri adına bunu yapıyor. En başta Mehmet Akif üzerinde durulması, bu milletin insanı olması ki Nurettin Topçu da bu insanlardan. Akif'in belki de en büyük temsilcisi olan millet mistiği kavramı var. Ben burada bir noktaya da dikkat çekerek sözümü tamamlamak istiyorum. Tabii bu yılı hamdolsun çok bereketli geçirdiğimize inanıyorum. Yani şartlara rağmen Mehmet Akif'in duruşundan, hassasiyetlerine, davasına ve mücadelesine uygun hareket edilmesi çok önemli. Şunu demek istiyorum, bazen kültür endüstrileri adına kültürel faaliyetler adına değerlerimizi tüketiyoruz, onun içeriğini boşaltıyoruz. Akif’e yakışmayan faaliyetlere girişilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Akif'i biz konuşurken Akif'i anarken, İstiklal Marşı'nın yüzüncü yılı konuşulurken ki bundan sonra Akif’in daha çok konuşulacağı mecralar oluşturmalıyız, oluşturacağız. Akif'in o ruhaniyetine ve maneviyatına Akif'in hassasiyet gösterdiği noktalar üzerine gitmemiz gerektiğini düşünüyorum. İstiklal Marşı’nı yazıyor ama ücretini kabul etmiyor. İşte o gün yine tamamen sivil ve gönüllülük üzerine yürüyen, faaliyet yapan ve cephede savaşan askerlere, yetimlere, hizmet veren kuruma bağışlıyor. Yani Akif bu kadar da fedakârlık gösteren bir insan. Akif’i anlatacağız dedik diye Akif’i yeni nesillere anlatacağız diye Akif’i yeni mecralarda tanıtacağız diye, Akif'in ruhaniyetine ve maneviyatına Akif'in duruşuna, Akif'in ahlakına uymayan tavır ve davranışlara girilmemesi hassasiyetini de göstermek gerektiğini düşünüyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.