İsrâil’in HİZBULLAH ve ona istikâmet veren ağabeyi İran içlerinde derin bir istihbâratı olduğu anlaşılıyor. Burada sorulması lâzım gelen soru, bu kadar kuvvetli istihbâratı olan İsrâil’in 7 Ekim’de nasıl olup da zafiyet göstermiş olabileceği sorusudur. Doğrusu buna artık çocuklar bile inanmaz. İsrâil, 7 Ekim’in farkındaydı. HAMAS’ı durdurmak için hiçbir şey yapmadı. HAMAS’ın saldırısını tamamlamasını bekledi. Akabinde uzun zamandır hazırlandığı ve kendisi için hazırlanan plânı devreye soktu.
Biraz gerilere, 1980’lere gitmek gerekiyor. Zihnimde, iç dinamiklerin rolünü teslim etmekle berâber İran Devrimi’nin son derecede güdümlü bir hareket olduğu artık pekişiyor. Diyalektik olarak düşünülmesi; veri bir tarafın kendisini güçlendirmesi için bir düşmana ihtiyâcı olduğunu unutmamak gerekiyor. Mesele tek başına İsrâil değil. Esas özne, İsrâil’in arkasında duran Angloamerikan mahreçli dünyâ hegemonyası... Bu hegemonya “düşman” rolünü vererek İran’ın önünü açtı. İran-Irak savaşının iki hedefi vardı. İlki, İran rejimini içeride kuvvetlendirmek; ikincisi ise BAAS geleneğinin en kuvvetli olduğu yerlerden birisi olan Irak’ı zayıflatmak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.