Merhum Mehmet Doğan’ın öncülüğünde 32 yıldan beri sürdürülen Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni bu sene Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te gerçekleştirildi. Ata yurdumuz, dost ve kardeş Özbekistan’da bu şöleni gerçekleştirmek merhum Doğan’ın en büyük arzularından biriydi. Hayattayken defalarca teşebbüs etmesine rağmen bir türlü muvaffak olunamadı. Kerimov sonrası yaşanan normalleşmenin etkisiyle nihayet bu sene yapılabildi.
Mehmet Doğan’ın bu arzusunu onun dostlarıyla ama onsuz gerçekleştirdik. Yokluğunu her daim hissederek ve hüznümüzü içimize gömerek kardeşlerimizle kucaklaştık.
Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan hocamız organizasyonun mükemmel geçmesi için olağanüstü çaba sarfetti. Hayrülhalef olduğunu bir kez daha gösterdi. Benim yönettiğim bir oturumda kendisinden bir şiir okumasını istirham ettim. O da Mustafa Kutlu’nun kıymetli dostu Mehmet Doğan’a ithaf ettiği şiiri okudu.
Musa Başkan şiiri okurken hem ağladı hem de dinleyenleri ağlattı. Herkesin duygulandığını gören Özbekistanlı yazarlardan birisi “Mehmet Doğan’’ hangi hizmetlerde bulundu diye sordu. Kendisine anlatınca Özbekistan’da sıkça söylenen bir sözü nakletti: "Bir adam bir köprü kurar; binlerce adam geçer!.." İşte tam olarak budur, dedik.
Medeniyetimizin köprü şahsiyetlerini yetiştiren mübarek toprakların bir münevveri sözü tam yerinde söyledi. Hayırlı hizmetlere öncülük edenin kurduğu kültür köprülerinden bugün binlerce insan geçti ve geçmeye devam ediyor.
Geride bıraktığı kurumlar onun izini sürdürerek hayırlı çalışmalara öncülük ediyor.
TÜRKÇENİN ULUSLARARASI ŞİİR ŞÖLENİ
Mehmet Doğan Türkçenin ses bayrağını ata topraklarımızda dalgalandırmak için 32 yıl boyunca olağanüstü bir gayret gösterdi.
Şiirin, edebiyatın birleştirici gücünü kullanarak büyük milletimizin dört bir yana dağılan evlatlarını buluşturmayı başardı.
Şairlerle birlikte kültür kervanları kuran Doğan, dildaşlarımızla ve dağ çiçeklerine benzettiği ediplerimizi tanıştırdı, kaynaştırdı.
Osmanlıya bütün gönlüyle bağlı olan Doğan’ın müstearı Ali Osman Eğilmez’di.
Osman Gazi’nin rüyasında gördüğü çınarın dünyaya yayılması gibi Bursa’da dikilen şiir çınarının bütün dünyayı dolaşması için niyetiyle besmeleyi çekti.
32 yıl önce Bursa’da dikilen fidan çınara dönüştü. Kültür coğrafyamız tek tek dolaşılmaya başlandı.
Kültürün gücüyle siyasi sınırları aşıldı. Şiir şölenleri vesilesiyle birbirinden koparılmış binlerce şair, yazar bir araya geldi. Kıta’lar, coğrafyalar, ülkeler şiirin merkezinde buluştu.
Şölenler ortak ses çıkarıp türkülerimizi birlikte söylemek için geniş imkanlar sundu.
İletişim araçlarının artmasıyla birlikte dünyanın daha küçülmesi her şeye ve herkese daha kolay ulaşılmasına rağmen Türk dünyasının yazarlarının birbirini tanımamasının derdini taşıyordu Mehmet Doğan.
Bu sebeple İstikbalde sesimizin daha gür çıkmasının yolunun ancak birbirimizi tanımak ve okumakla mümkün olacağına herkesi ikna etti. Her eylemiyle ortak dilimizin anıtlarını yeniden diriltti ve yüreklere dikti.
Ümidi de hasreti kadar güçlü bir münevver olan Mehmet Doğan için sıradan bir etkinlik değildi bu şiir şölenleri. Bu faaliyetten yüzlerce yıldır akından akına koşan atlıların yüce dağları aşarak, coşkun ulu nehirleri geçerek, uçsuz bucaksız denizlere ulaşarak, üç kıt'ada coğrafyaları kendilerine ram etmesi gibi bir heyecan duyuyordu. Büyük rüyalar görüyor şiir şölenlerine derin anlamlar yüklüyordu.
EDİPLER HIYABANI
Program Özbekistan Yazarlar Birliği salonunda gerçekleşecek. Yazarlar Birliği Edipler Hıyabanı içinde. Geçmişte Halklar Dostluğu meydanı olan yer “Edipler Hıyabanı”na dönüşmüş.
Özbekistan Yazarlar Birliği yetkilileri bizi kapıda samimiyetle karşıladı. Her biriyle tek tek kucaklaştık, birbirimize sarıldık.
Özbekistan Yazarlar Birliği’nin binası bir kültür kurumuna yakışır güzellikte ve özellikte. Mimari geleneklerine uygun bir şekilde inşa edilmiş. Geniş ve yemyeşil bir parkın içinde. Yazarlar Birliği’nin binası devletin kültüre verdiği önemi de gösteriyor.
Özbekistanlı yazarlar çok şanslı. Bu durumu kendilerine de ilettik. Türkiye’de sizin binanız nasıl diye sorduklarında imkansızlıklar içinde faaliyetlerimizi yürüttüğümüz tarihi medreseyi elimizden alıp nargilecilere peşkeş çekmek isteyen vakıflara vâkıf olmayan adamlarla uğraştığımızı elbette söylemedik.
ALİ ŞİR NEVAİ ANITINI ZİYARET
Program öncesi Edipler Hıyabanın hâkim noktasındaki Türk dünyasının bilgesi Ali Şîr Nevaî’nin anıtına heyet halinde gidilip çelenk bırakıldı. Nevaî’nin görkemli anıtına giderken Özbek yazarlar Özbekistan’ın diğer kahramanları adına dikilen heykellerin önünde kısa bilgiler sunuldu.
Edipler hıyabanında Aybek, Erkin Vahidov, Azad Şarafiddinov, Ğafur Ğulam, Çolpan, Rauf Parfi ve daha birçok önemli şahsiyetin de heykeli var.
Bizim ziyaretlerimiz esnasında mekteplerden gruplar halinde talebelerin başlarında öğretmenleriyle geldiğini gördük. Özbekistan’ın değerlerini yeni nesillere anlatmak ve kültürel edebi birikimi aktarmak noktasında bu ziyaretlerin önemsendiğini öğrendik.
Gelen talebeler Nevaî başta olmak üzere milli şairlerin şiirlerini ezberden okudular. Özbekistan’da şiir damarı çok güçlü. Hem okulda hem ailede şiir her zaman gündemde.
Bizde maalesef durum içler acısı. Yeni kuşaklara büyük şairlerimizin muhteşem şiirlerini sevdirmede ve ezberletmede bir sorun yaşıyoruz.
Ezberinde onlarca şiir taşıyan merhum Recai Kutan, “Gençlerimizin bir şiirin adını dahi bilmemesine hayret ediyorum. Bizim zamanımızda okullarda öğretmenlerimizi iyi şiirleri ezberletir dil zevkimizin gelişmesine yardımcı olurlardı.” demişti.
BÜYÜK TÜRKİSTAN’IN KALBİ
Misafir olduğumuz Özbekistan, büyük Türkistan’ın içindeydi, Ruslar Türkistan’ı işgal edince birliği bozdular.
Farklılıkları körükleyerek kardeş toplulukları paramparça ettiler. Anayurt Marşı’nda söylendiği gibi ‘’Özbek, Türkmen, Uygur, Tatar, Azer; bir boydur./ Karakalpak, Kırgız, Kazak; bunlar bir soydur./ Özbekistan, Türkmenistan diye kurmuşlar./Anayurdum Türkistan'ı bölüp koymuşlar.’’
Şimdi bize düşen yeniden birliği sağlamak için atılımlar yapmak olmalı. Bunun için en güçlü unsurlardan biri kültürdür.
Ortak tarih ve köke sahip olan akraba ve kardeş topluluklarının daha çok bir araya gelmesi ve birbirlerini tanıması gerekiyor.
Acı bir gerçek ama hâlâ tanışma aşamasındayız. Yüz yıllar süren ayrılığın açtığı mesafeyi kapatabilmek için daha çok çalışmamız daha çok koşmamız gerekiyor.
Yeniden diriliş ve şahlanış, kariyerinden başka bir şey düşünmeyen, tarih ve coğrafya bilincinden mahrum soğuk yüzlü diplomatlara rağmen tam inanmış ve adanmış kültür alperenlerinin gayretiyle olacak.
Horasan erenlerinin ruhunu bu yüzyıla taşıyan kültür erleri bu kutlu yürüyüşü sürdürecek.
D. Mehmet Doğan, Yakup Ömeroğlu, Turan Yazgan gibi fert aklından öte devlet aklıyla hareket eden öncülerin bereketli çalışmalarının devam etmesi için onların izlerini sürenlere devletlilerimiz imkân sunmalıdır.
Asya’dan gelip Anadolu’yu mayalayan Horasan Erenleri gibi bu kurucu şahsiyetler de Anadolu’dan tekrar dönüp Asya’yı mayalama vazifesini yerine getirmişlerdir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın üstün gayretiyle teşekkül eden ve tarihin seyrini değiştirecek bir atılım olan Türk Devletleri Teşkilatının altını kültürle doldurmak zorundayız.
Kültürel birlik tesis edilirse siyasi birlikteliğin tesiri daha yüksek olur. Bu alanı da ancak büyük rüyalar gören samimi kültür erenlerinin gayreti ve yeni bir dünya kurulurken bu kutlu birlikteliğe mecbur olduğumuzun farkında olan ufku açık entelektüellerin kıymetli fikirleriyle doldurabiliriz.
Sivil toplum bu alanda daha fazla inisiyatif almalıdır. Türk Devletleri Teşkilatının büyümesi ve güçlenmesi Kızılelma’sı olan idealistler eliyle olacaktır. Görev yaptıkları ülkeye maaş aldıkları devletin organizasyonuyla gelen yüzlerce kültür, fikir ve sanat adamının katıldığı büyük bir programa sıcak koltuklarından kalkıp gelme lütfunda bulunmayan diplomatların kültür ve iletişim müşavirlerinin hiçbir faydası olmayacağı aşikardır.
ORTAK ALFABE
Ruslar Türklerin birliğine giden yolun öncelikli olarak dilden geçtiğini bildiği için bu hususta her yolu denediler. Farklı alfabeler ortaya çıkarıldı, farklı lehçeleri özgün bir dil gibi yaygınlaştırıp birliği paramparça ettiler.
Bugün geldiğimiz noktada o parçalardan yeniden bir bütün ortaya çıkarma çabasını kutlu bir mücadele olarak görüyorum.
Bu sebeple Türk Devletleri Teşkilatının yakın zamandaki “Ortak Alfabe” çalışmasını Türk dünyası için devrim niteliğinde bir adım olarak değerlendirmek gerekiyor.
Ortak alfabe her alanda olumlu gelişmelere katkı sağlayacak ve birliği güçlendirecek.
Bundan yüz sene önce Bakü’de toplanan 1. Türkoloji Kongresi’nde alınan kararla Türk yurtları Latin alfabesine geçmiş, Türkiye’nin de Latin alfabesini kullanmasıyla alfabe birliği sağlanmıştı.
Sonrasında Rusya’nın Türk yurtlarına farklı Kiril alfabelerini dayatmasıyla birlik bozuldu.
Günümüzde Türk dünyası, şivelerdeki farklılıklara takılmadan edebi bir dil inşa edecek döneme gelmiştir.
Türk devletleri teşkilatınca atılan adımlar gelecek güzel günlerin habercisidir. Adriyatik’ten Çin Seddi’ne uzanan geniş kültür coğrafyamızda dil problemi çözüldüğünde Türkçenin şaheserleri her yerde okunacak, yeniden duygu ve ruh birliği oluşacaktır.
Zaman İsmail Gaspıralı’nın “dilde, fikirde, işte birlik” şiarını hayata geçirme zamanıdır. Merhum Mehmet Doğan, Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni’nin ilhamını İsmail Gaspıralı’dan aldığını konuşmalarında beyan etmiştir. Gaspıralı’dan Doğan’a birlik fikrinin hürmetli mücahitlerine selam olsun.
Özbekistanlı şair ve yazarlar ortak alfabeyi heyecanla beklediklerini belirttiler. Devlet de dil politikasını uygulamakta kararlı. Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev, dile sahip çıkarak tüm yer isimlerinin Özbek Türkçesiyle ve Latin alfabesiyle yazılmasını sağlamış. Kiril alfabesinin terk edilmesiyle Türkiye’den giden birisi tabelaları çok kolay bir şekilde anlayıp okuyabiliyor.
Ayrıca yine önemli bir adım atan Özbekistan Meclisi “Devlet Dairelerinde” Rusça yerine Özbek Türkçesini mecbur kılmış. Rusya’nın tepkilerine rağmen bu karardan geri dönülmemiş.
TÜRK YURTLARINDA İZ BIRAKAN ADAM
Türk dünyasından gelen şairlerin dillerinden düşürmedikleri isimlerden biri de bu sene kaybettiğimiz Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı merhum Yakup Ömeroğlu’ydu. Ömeroğlu, dokunmadık şair ve yazar bırakmamış.
Kurduğu Kardeş Kalemler dergisi ve Bengü Yayınları aracılığıyla seçkin yazarların kıymetli eserlerini Türkiye’de yayınlamış. Adeta tek başına Kültür Bakanlığı gibi çalışmış.
Erken bir vakitte göçünü toplaması Türk dünyasında büyük üzüntü yaratmış. Temennimiz Yakup Ömeroğlu gibi yeni gönüllü kültür alperenlerinin yetişmesidir.
Devletin yüksek maaşla görevlendirdiği bürokratların kamu kaynaklarını rahatça kullanmalarına rağmen dişe dokunur bir iş üretmemelerini görünce insan Ömeroğlu ve Doğan gibi değerlerimizin kıymetini daha iyi anlıyor.
Altaylardan Tuna’ya uzanan bir rüyanın peşine düşen bu güzel adamlar sınırlı imkanlarla dev işler yapmanın, kalıcı eserler bırakmanın en güzel örneklerini vermişler.
Demek ki bu işler makamla, mevkiyle değil aşkla, idealle mümkün olabilmekte.
Bu sebeple büyük devletimiz Türk dünyasına atayacağı bütün diplomatları özel olarak seçmeli Türk birliği fikrine inanan bu hedef uğruna gece gündüz demeden çaba gösterecek kişileri tercih etmelidir.
Kültürel iş birliğinin artması ancak bu şekilde mümkün olur
GÜZEL TÜRKİSTAN SANA NE OLDU?
TYB heyetiyle Abdulla Kadiri İcad Okulu’nu ziyaret ettik. Yetenekli talebelerin özlerindeki cevhere göre kendilerini geliştirme imkânı bulduğu bu müstesna okulda kaliteli bir eğitim veriliyor. Türkistan’ı gelecekte temsil edecek sanatçılar yetiştiriliyor. Bütün öğretmen ve idareciler işini aşkla yapıyor. Yüzlerindeki tebessüm sevdikleri işi yapıyor olmanın nişanesi gibi. Okula girdiğimizde çoğunluğu kızlardan oluşan öğrenciler bizi çok sevdiğimiz ve aşina olduğumuz bir marşla karşıladı:
Güzel Türkistan senge ne boldu?
Sebep vakitsiz güllerinğ soldu.
Çemenler berbâd kuşlar hem feryâd
Hemmesi mahzun, bolmas mı dil şâd?
Bilmem ne içün kuşlar uçmaz bağçalarında.
Bu marşın sözleri, Türkistan’ın istiklâl mücadelesinin kahramanlarından olan ve zalim Stalin tarafından yüzlerce kültür ve fikir adamıyla beraber şehit edilen, Özbekistan'ın büyük şairi Abdülhamit Süleyman Çolpan'a ait.
Kızlarımızın billur gibi sesleriyle yürekten söyledikleri ezgiyi dinledikten sonra Çolpan’a bir Fatiha hediye ettim. Aziz ruhu şad olsun.
ÖZBEKİSTAN DÜNYAYA AÇILIYOR
Özbekistan Cumhurbaşkanı Mirziyoyev ülkesinin kalkınması için önemli açılımlar yapmış. Kerimov’un aksine Özbekistan’ı dünyaya açmış. Türkiye ile ilişkiler mükemmel şekilde ilerliyor.
Mirziyoyev Cumhurbaşkanımızla müşterek bir dil kurmuş. Türkiye her konuda Özbekistan’a yatırım yapar hale gelmiş.
Ticari yatırımlar kadar kültürel yatırımlar da yapmak zorunda olduğumuzu net olarak gördük.
Semerkant’ta İstanbul Lokantasını açan Kahramanmaraşlı irfan sahibi bir vatandaşımız Özbekistan’da yapmamız gerekenleri çok güzel bir şekilde özetledi.
Her şeyden önce kardeşlik ilişkilerimizi güçlendirecek çalışmalara öncelik verilmesi gerektiğini belirtti. Şu ana kadar yapılanların yetersiz olduğunu ve yapılması gereken mühim işler olduğunu söyledi.
Yapılanlar yapmamız gerekenlerin henüz yüzde biri bile değil diye ekledi. Bir devlet adamımız Özbekistan ziyaretinde Özbeklerin Türkiye’ye bakışı nasıl diye sorunca şu manidar cevabı vermiş: “Bize bakışları muhteşem. Bir kardeş kardeşe hangi güzel duyguları taşırsa aynısını taşıyorlar. Ama efendim unutmayın kardeşliğimizin gereğini yerine getirmezsek boşluğu başkaları doldurur.”
KERİMOV’UN TÜRBELERİ İHYASI
Çarlık Rusya'sı Türkistan'ı işgal ettikten sonra kültürel soykırım yapmış. Bütün güzelliklere saldırıp tarihi eserleri yıkmışlar.
Bunun acısını içinde duyan İslam Kerimov Bağımsızlık sonrasında Özbekistan'da Camileri ve büyük şahsiyetlere ait türbelerin tamamını restore ettirir.
Mesela metruk haldeki İmam Buharî hazretlerinin türbesini bir de külliye yaptırarak ihya eder. Ayrıca İmam Maturidi gibi büyüklerin türbelerini de ihya eden Kerimov’dur. Ayrıca ülkesine mimari geleneklerine uygun olarak yeni büyük mabedler yaptırmış. Bunları görünce ülkemizdeki Kerimov algısını yeniden tartışmaya açmak gerektiğini düşündüm.
ATATÜRK NASIL BİRİ
Türkiye sevgisi gözlerinden okunan Rehberimiz yemekte kendisine yöneltilen sorulara içtenlikle cevap verdi. Türkiye’den gelen şair ve yazarların memnun kalması için adeta çırpındı. Sohbet koyulaşıp daha samimi bir ortam oluşunca Atatürk nasıl biri diye sordu.
Bu soruyu sorarken herhangi kastı olmadığı belliydi. Muhtemeldir ki Türkiye’den giden bazı grupların farklı yorumları üzerine kafası karışmıştı.
Türkiye’deki iç tartışmaları başka ülkelere taşımanın bir anlamı yok. Bizim oralara gerginliklerimiz değil güzelliklerimizi götürmemiz gerekiyor.
Kültür coğrafyamıza iç siyasetteki tartışmaları tarihi ihtilafları içeride bırakıp gitmek lazım.
Türkiye’nin çözümsüz gündemleriyle Türk dünyasının meşgul edilmesine fırsat vermemeli.
Özellikle Özbekistan gibi Türk yurtlarında feraseti elden bırakmamak gerek. Timur’la Beyazıd’ı kavga ettirmenin kimseye faydası yok. Zaman ihtilaf noktalarını eritip ittifaklarımızı güçlendirme zamanı.
VE SEMERKAND
Tertemiz bir şehir olan Taşkent’teki programlarımız iki boyunca devam etti. 16. Türkçenin uluslararası şiir şöleni Mehmet Doğan’ın anısına başarıyla gerçekleştirildi. Taşkent’e dair yazacak çok şey birikti ama vaktimiz sınırlı. İzlenimlerimizi başka platformlarda dile getireceğiz İnşallah.
Şimdi rüyalarımızın Şehri Semerkand’a giriyoruz. Burası selam yurdu. Burası dünyada selamı en güzel şekilde veren güzellerin şehri. Gönlümüzün sultanları burada. Yolumuzun büyükleri burada. Kalbimiz burada. Özümüz burada. Ve biz buradayız. Kavuşturana binlerce şükür. Evet işte şurası Registan meydanı. Muhteşem ötesi. Asıl şölen şimdi başlıyor.
Selamünaleyküm Semerkand!
Kaynak: https://www.haber7.com/yazarlar/mahmut-biyikli/3484009-semerkanddan-selamunaleykum
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.