Giriş: Bir genç kızın etamin üzerine işlediği nakışta Şah-ı Maran aklımızda kalmıştır, muhtemelen. Kerpiçten ya da taştan evimizin bir odasında çerçeve içinde asılı olan el işlemesi levhadır. Belki son dönemde cam altına yapılan genç kız suretinde ayaklarında yılanbaşları ile yer almıştır.
Bulunduğu evde, işyerinde kendisini sevdiği için fedâ edene yorumlanan Şah-ı Maran’a herkes baktığı açıdan yorumlar getirir. Bazı evlerin tılsımlı koruyucusudur, Şah-ı Maran. Bazı anlayışlarda her evin bir yılanı olmalıdır. Evin çok odalı konak hali ve avluları bu yılanın korunmasındadır. Hane halkı bu figürü evinin bir köşesine asarsa, bir örtüye işlerse yılanlar o haneye uğramaz, çocuklar korkmaz, kimse rahatsız olmaz.
Şah-ı Maran’a yüklenen manalar içinden birçok anlam çıkar, kişi nasıl yorumlarsa… Biz, dinlediğimiz onlarca anlatımdan yola çıkarak kimi tespitlerde bulunmak istedik. İstedik ki yakın ya da uzak düşebilecek yorumları kendi penceremizde bir araya getirdik. Doğrular hepimizin yanlışlıklar bize aittir.
Şah-ı Maran, yüzyıllardır dilden dile aktarılan efsane…
Şah-ı Maran’ın kökeni nedir?
Bu efsane, sadece Mezopotamya’ya özgü bir anlatım mıdır? Diğer ülkelerde yılan figürünün folklordaki yeri ve önemi konusunda bilgiler var mıdır? Sağlıkta yılan figürü, amblem olarak niçin kullanılır? İnançlarda yılan, neden önemli yer tutmaktadır? Bu dosyada konuya dair çalışmamız, Güneydoğu illerimizde sıklıkla kullanılan Şah-ı Maran hakkında bir ön bilgidir, sadece. “Efsane” olarak bilinen Şah-ı Maran’a dair tespitlerimizi siz okurlar için sunuyoruz.
Şah-ı Maran’ın Anadolu’ya geçişi, İran hâkimiyetinin Anadolu’da sürdüğü dönemden bu güne Güneydoğu’da yaşamaktadır. Şah-ı Maran’ın gövdesi insan, gövde aşağısı yılan olarak tasavvur edilmektedir. Bu mitolojik varlık, kimi anlatımda yarı kadın kimi anlatımda erkek olarak geçmektedir. Kadın anlatımında insanı cinsiyet biçimde etkilemesi söz konusu iken, erkek ifadesinde gücü temsil eder.
Hz. Havva’yı kandıran yasaklı meyvenin olduğu ağaca yönelten varlık, “ yılan” olarak tasvir edilir. Kadının daha çok hissî yönünü yansıtan, meraklı yönünü ön plâna çıkartan her şeye sahip olma arzusu, nefsin hâkimiyetine sahip olamama durumunu simgeler. Kadının erkeği etkileme yönü, Hz. Adem’in kendisiyle Cennet’te yasaklanan ağaca yönelmesi, dünyayı bir imtihan yeri olarak belirler.
İslamî Literatör’de sebep ve sonuç ilişkisi bu şekilde açıklanırken, diğer inançlarda farklı anlatımlar olsa da sonuç, yaratılan dünyaya insanın taşınması için sadece bu bir geçiş kapısıdır. Her şeye sahip olan iki kişinin, sadece yakınlaşılması yasak olan ağacın meyvesini yeme hatası, Cennetten kovulma değil, yaratılan insanın Yaratıcısına bağlılığının ölçüsünü belirleme amaçlıdır.
Şah-ı Maran Ne Anlam Taşır?
“Yılanların Şahı “ olarak tercüme edilen Şah-ı Maran, Farsça bir tamlamadır. Bu daha çok günümüzde söylenişi kolay olduğu için, “Şahmeran” biçiminde söylenmektedir. Şah-ı Maran’da geçen Yılanların Şahı hikâyesinde kahramanların başlıcası Camsap-Camisap’tır. Bu hikâye ve kahramanismi, hikâyenin Pers-İran kaynaklı olduğunun işaretidir.
Anadolu’da Şah-ı Maran’a Sahip Çıkılan İller-Kentler
Şah-ı Maran’a sahip çıkılan ve Tarsus’ta adına hamam bile gösterilen hikâyenin bir kentle sınırlı olmadığını, bu anlatımın Mardin, Diyarbakır, Urfa, Erzincan, Kars, Ağrı, Erzurum olmak üzere birçok şehirde canlılığını koruduğunu belirtmek gerekir.
Şah-ı Maran Hikâyesi Neden Anlatılır?
Hkâyenin anlatımı kendince folklorik birçok değer taşır. İnsanın sözünde durmayışı, Camsap’ın Şah-ı Maran’ın yerini söyleyerek ölümüne sebep olması, sırrın ortaya çıkmasıyla insanın sırrının esiri olduğunu gösterir. Vezir’in Saltanata göz dikmesi, ince bir hesaplamayla kuyruk suyunu padişaha içirerek Padişah olma arzusu. Kimi anlatımlarda gövde suyu sağlıklı oluşu, kuyruk suyu zehri sembolize eder. Şah-ı Maran, Vezirin Padişaha ihaneti karşısında Camsap’a kaseleri değiştirmesini söyler. Vezir, Padişah’a güven vermek isterken kuyruk suyunu güvenle içer ve ölür.
Hz. Adem’e Melek-i Tavus’un Şiddetle Karşı Koyuşu
Şah-ı Maran’ın yarı insan yarı yılan oluşunun sebebi, bedduaya uğramasıdır. Cennetten kovulmada yılanın lanetlenmesi söz konusu bilinir. Êzidî Anlayışında Yılan Motifi, Hz.Adem’e secde etmeyen Melek-i Tavus’un makamından düşmesiyle öcünü almasını canlandırır. Ateş-Nur-Aydınlık, balçıktan daha üstündür. Şeytan’ın itirazı, melek olmasına rağmen Yaratıcı’nın yarattığı insanadır. Bu, bulunduğu konumda haddini aşan durumdur. Êzidî inanışında yılan, belki bu tarihten gelen durumun unutulmamasını ifade içindir. Laleş’te ana kapının sağında bir yılanın motifi, buna bağlanabilir.
Vezirlerin Saltanat Hırsı Folklorda Farklı Eserlerde Var mıdır?
Keloğlan Masalları’nın birinde Vezir’in Padişahın kızını ilaçla uyutarak, sonradan sağlığına kavuşturma hilesini seçip damat olma ile Padişah’ın yerine geçme arzusu, Keloğlan tarafından engellenir. Ferhat/Husrev ile Şirin’de Vezir’in Şirin ile evlenme isteğiyle Ferhat/ Husrev’e Şirin’in öldüğünü ileterek suyu bulan Ferhat/Husrev’in Şirinsiz dünyayı haram bilerek kendi canına kıyması. Mem û Zinn’de iki sevenin kavuşmasını engellemek için Beko’nun Mîrliğin devamlılığını bahane ederek, Mîr’e yanlış bilgi vermesi, Mîr’in oğlu olmadığı için saltanatı ele geçirme isteği.
Şah-ı Maran’da Devlet Yönetimi’nde Semboller
Kimi anlatımda padişah hastayken kimi anlatımda kızı hastadır. Padişah hasta iken Şah-ı Maran ikiye bölünür. Kız hasta konumunda iken Şah-ı Maran’ın üçe bölünmesi söz konusudur.
Padişah, ülkenin varlığını ifade eder. Padişahın erkek çocuğunun olmayışı, kızıyla evlenecek olan erkeğin/ damadın padişahlığı söz konusudur. Bu sebeple Vezir, bilerek oğlu olmayan Padişah’ı hasta etmiştir.
İlk anlatımda Padişah’ın kendisini iyileştirecek Şah-ı Maran’ın gövdesinin kaynatılarak suyunu içme anlayışına karşı çıkması söz konusudur. Burada yılanın zehirli oluşu ve kendisini ortadan kaldırma hilesini düşünmesi yatabilir.
Kızının hasta oluşu ve iyileşmeme hali, Padişahın tek çocuğu için her şeyi yapabileceğini gösterir. Bu motif göz önünde bulundurularak, “Kişinin evladının iyileşmesi için yapamayacağı hiçbir şey yoktur.” Sonucunu belki Padişah ve halkı arasındaki ilişkiye bizi götürmek içindir.
Padişah, ülkeyi yönetmede son söz sahibi iken, halkın mutluluğunu sağlayacak vezirin çalışmaları önemlidir. Vezirin padişahı ortadan kaldırma isteği ve yönetimde tek söz sahibi olma arzusu, ancak padişahın ölmesi ile mümkündür.
Sağlıklı olmama hali düşünülürse hasta olan Padişah da olsa kızı da olsa, bu sağlıksız biçimde milleti ifade eder. İyi bir şekilde yönetilmeyen millet, hasta olursa devlet işleri istenildiği gibi yönetilmez. Padişah, ülkenin sahibi ise halk onun çocuğudur, padişahın kızıyla kast edilen bu olabilir. Kızın hasta oluşu ve iyileşmeme durumu, milletin hoşnutsuzluğudur. Kız, aynı zaman, doğurganlığın sembolüdür, bereketin timsalidir. Vezir’in halkı mutsuzluğa sevk etmesi, Padişahın istenmemesine zemin hazırlar.
Şah-ı Maran Ölüme Neden Razı Oldu?
Efsanevî kişilik olan Şah-ı Maran’ın ölüme razı oluşu, hastanın iyileşmesi içindir. Bu hastanın sağlığına kavuşması, hastanın birey değil halk olduğuna işarettir. Kimi anlatımlarda Padişahın kızına âşık oluşuna bağlanan suçu, cezalandırıldığına ve yarı yılan şekline dönüştürüldüğüne yorumlanır. Kişinin aşkı uğruna ölümü göze alabileceğine yorumlanan bu hâl, âşık olanın maşuk için ölümü göze alabildiğinin ifadesidir. Ölüme giden birisinin tuzağa düşürülürken bile geride şerefli bir isim bırakması, vücudunun hangi kısmının şifa hangi kısmının zehir olduğunu söylemesi ile kendisini gösterir. Parçalara bölünürken konuşması, vezire kuyruk suyunun içirilmesi gerektiğini ifade etmesi, devlet yönetiminin sağlıksız ellere bırakılmamasına yorumlanabilir.
Lokman-ı Hekim ve Şah-ı Maran
Anlatılanlardan yola çıkıldığında Vezir’in kuyruk suyunu içmesiyle birlikte ölümü hastanın iyileşmesini sağlarken Camsap’ın Şah-ı Maran’ın acısıyla kendisine teklif edilen Vezirliği reddettiğini gösterir. Camsap, bilgelik sırrına ermiş, Şah-ı Maran’ın başının suyunu içerek bilge olmuştur.
Camsap’ın köylü bir gençken birden bire bilge şahsiyete bürünmesi, doğruluktan şaşmayan insanın sonuçta kötüler alt edebileceğini gösterir. Keloğlan’ın masalında Padişah Kızı’nı hileli biçimde uyutması ve sonrasında Keloğlanın uyku ilacı şişesini bulması bu anlatımla benzerlik taşır.
Camsap’ın saltanatı terk etmesi, akla İbrahim Edhem’i çağrıştırır. Padişah iken dervişlikte karar kılan Edhem, tasavvufta yetkin hale gelmiştir. Bu saltanatı terk etme, Zembilfroş Hikâyesi’nde de görülür. Padişah iken ölümün mukadder olduğunu anlayan Genç Padişah, karısıyla zenginliği bırakır, saltanatı arkadaşına bırakır. Köy köy dolaşarak zembil/ sepet örücülüğü yaparak geçimini sağlar.
Zembilfroş Hikâyesi, Güneydoğu’da Yusuf ve Züleyha Hikâyesi’nin yansıması olarak görülür. Şah-ı Maran’da hasta, doktor bekleyen millet ya da devlet olarak düşünülürse Mısır’a köle olarak gelen Yusuf’un ileride zorluklarla karşı karşıya kalacak Mısır’ın derdine derman olacak hekim olarak tasavvur edilebilir.
Acaba Şah-ı Maran’ın cezalandırılması Padişah’ın gazabına uğraması, kızına âşık olma hali olabilir mi? Şah-ı Maran’ın kıza/ Vezirliğe talip olması, kötü vezirce vezirlik öncesi mi engellenmiştir? Bunu zorlama bir yorum olarak düşünsek bile, hikâyeden çıkarılabilecek bir tespittir. Çünkü bu tarz halk hikâyelerinde anlatılmak istenen sürekli gizli mesajlarla örtülüdür.
Züleyha’nın teklifini geri çeviren Yusuf, evlilik müessesesine saygılıdır ve Allah’tan yardım istemektedir. Zembilfroş’ta Zembilfroş, Mîrin eşinin gayr-ı ahlâkî teklifini reddetmesi, onun tehditlerle karşı karşıya kalmasına sebep olmuştur.
Yusuf Peygamber’in kaçarken gömleğinin/elbisesinin arkadan yırtılması, Zembilfroş’un ahlâksız teklifi kabul etmemesi kalenin burcundan kendisini atmakla eş değerdir. Acaba Şah-ı Maran, böylesi bir teklif sebebiyle mi yerin altına inmiştir? Zaman içinde bu teklifi kabul etmediği için yılan biçiminde kötülenmiş, gözden düşürülmüş bilge bir insan mıdır? Padişahın kızına şifa olacak gövdesinin kaynatılarak elde edilen su, arada iki sevenin kavuşmasını istemeyenler için engeli aşma olarak mı düşünülmüştür?
Kimi anlatımda yaralı halde bulunan Şah-ı Maran’ı iyileştiren genç, Şah-ı Maran’dan diğer hastalıkların tedavi yollarını öğrenip Lokman-ı Hekim oluyor. Belki yılan amblemi, zehiri bu sebeple tıbbî alanda ve eczacılıkta sağlığın vaz geçilmezi olmuştur… Kur’an-ı Kerim’de Lokman Sûresi’nde anlatılan Lokman’ın oğluna tavsiyelerini okumak elzemdir. Bu Sûre’de geçen Lokman’nın Lokman-ı Hekim motifinin gelişimine etkisi ve hikâyeye sonradan eklenmesi söz konusu olabilir mi? Araştırılması gerekir, bizce.
Şah-ı Maran Neden Üçe Bölündü?
Şah-ı Maran’ın üç parçaya bölünmesinin sembolik manası üzerine düşünüldüğünde vezirin payına düşen kuyruktaki zehirken hastaya düşen gövdesinin ilaç konumunda olmasıdır. Başın kaynatılmasından elde edilen su, devleti yönetmede bilgiye yorumlanmalıdır ki Vezir’in amacı da bu suyu içebilmektir. Şah-ı Maran, ikiye bölünmüş olsa sadece zehir ve şifa söz konusu olacak, devleti yönetecek bilgi başta olduğu için, bu devletin iyi biçimde yönetimi söz konusu edilemez olurdu. Bu hikâyede verilmek istenen, bilgelikle yönetilen devletin sağlıklı olacağı, devlete zararlı olan öğelerin böylelikle ortadan kalkacağı mesajıdır. Şah-ı Maran ile kişi gerektiğinde kendisini insanı, şehri, toprağı, devleti için seve seve canından ve cananından vaz geçeceğini gösterir. Bu, hikâyenin dinleyicisi gençler için bir mesaj olarak düşünülebilir.
Şah-ı Maran ve Hamam Motifi
Hamamın birçok hastalığın tedavi edilmesinde kullanımı söz konusudur. Fakat Şah-ı Maran’ın üçe bölünerek hamamda bedeninin pişirilmesi anlatılır. Hamam’da oldukça harlı ateşin olması ve Şah-ı Maran’ın binlerce yıllık yaşı/ bilgi, bildiğimiz bir pişirme şekli değildir. Hamam, temizlik yeri, kirden arınma iken hikâyede kullanımı üçe bölünen gövdenin harlı ateşte ancak çözülebileceğini gösterir.
Şah-ı Maran Neden Öldürüldü?
Şah-ı Maran’ın sembolik mana taşıdığını belirtmiştik. Bilginin saklılığı olduğu müddetçe bilinmesi söz konusu değildir. Aşikâr olan bilgi, herkesçe paylaşılır, sahiplenilir. Yer altında gizli olan bilgelikte devlet yönetiminde baş, yöneticiyi, gövde halkı, belden aşağı kısım gereksiz olanları tarif eder.
Şah-ı Maran’ın öldürülmesi, bilginin açığa çıkması, aynı zamanda dirilişi ifade eder. Şah-ı Maran’ın ölümüne itiraz etmemesi, tohumun toprağa düşmesi olarak yorumlanmalıdır. Bu mesajın bilinmemesi, insan olmamasına rağmen yarı insan bedenli yılanın ölümünü kadere boyun olarak görenlerce bilinmesi ve olaya farklı anlamlar yüklenmesi söz konusudur.
Şah-ı Maran, üçe bölünen soyut varlığıyla devletin bilgelerce yönetilmesi, halkın rahatsızlıklardan kurtulması ve halka musallat olan kötülerin ortadan kaldırılmasının önünü açmaktadır.
Konuyu daha iyi anlamak için Şeyh Galib’in Hüsn û Aşk Mesnevisi’ni bilmekte fayda vardır. Bu mesnevîde geçen kahramanlar soyut, bedeni olmayan kahramanlardır. Ya da Attar’ın Simurg’u, Mantıku’t-Tayradlı eseri, Şah-ı Maran’ın varlığı hakkında bilgi verir.
Şah-ı Maran için yaptığımız birçok tespitin bu güne kadar ele alınıp alınmadığını bilmiyoruz. Oldukça araştırdık, sadece hikâye faslına değinmelere rastladık. Kimi anlatımlarda Lokman-ı Hekim’in aradığı Âb-ı Hayat’ın Şah-ı Maran’ın insana bilgelik veren baş kısmının suyu olduğuna dair imalar yer alır.
Kötülüğün Önünü Alma ve Şah-ı Maran’ın Öğüdü
Bilgeliğin hikâyesi gördüğümüz Şah-ı Maran kötüler içinden ayrılmak istediği zaman, yakın zamanda döneceğini ifade eder. Yeryüzüne bal kuyusundan çıktığı zaman, yer altında “Kötüler” olarak ifade edeceğimiz yılanlar bekleyiş içindedir.
Kendisinin takipte olduğunu ve öldürüleceğini, bunun da Camsap’ın eliyle olacağını Camsap’a söyleyen Şah-ı Maran, başı kesilirken de konuşur, veziri işaret eder.
Şah-ı Maran, yılanlara geri dönmeyeceğini, öldürüleceğini söylerse her yerin yılanlarca istila edileceğini Camsap’a söyler. Kendisinin artık geri dönmeyeceğini, yerine başka birisinin “Şah-ı Maran “ olarak seçileceğini özellikle belirtir.
Bu öğüdün bile bile ölüme giden biri tarafından insanların mutluluğu için verilmesi ve kendisini katledecek olanın da insan olması, mantığı zorlayıcı bir durumdur.
Anlamaktayız ki o dönemde bilgi, toplumda geçer kurallar, insana saygı ayaklar altına düşmüştür ve kötüler bu bilgiye yanlışlıklar katmıştır. Başla gövdenin zehirli oluşu Şah-ı Maran için geçerli değildir. Baş bilgiyi, gövde halkı temsil ediyorsa yerde sürünen zehirli kuyruk kötülüktür. Bu benzetme altının çamura bulansa da kıymetinden bir şey kaybetmediğini gösterir. Her ne kadar bilgi ve yönetim anlayışı, hikâyenin yansıttığı dönemde kıymet taşımıyorsa vezirin kötü oluşu, ancak kötülerin anlayışı ile ortadan kaldırılacağını gösterir. Camsap’ın Vezir’İ ortadan kaldırması, yere düşen bilgi ve yönetim anlayışını temsil eden Şah-ı Maran’ın uyarısı iledir. Şah-ı Maran, binlerce senelik yaşı ile yönetimin, bilgeliğin tecrübe ile harmanlanmış şeklidir.
Bal Kuyusu Yılanların Ülkesinin Kapısı Olur mu?
Camsap’ın düştüğü kuyu, arıların bal yaptığı bir kuyudur. İki arkadaşı, balı kuyudan çıkaran Camsap’ı kuyudan çıkması için ipi sarkıtmaz.
Yönetim anlayışında olduğu gibi dünyada servet edinmede insanlar arasında çekememezlik, ihtiras zaman içinde arkadaşlıkları, dostlukları ortadan kaldırabilir, düşmanlıkları ortaya çıkarabilir.
Camsap’ın kuyuda terk edilmesi, balın üç kişi yerine iki kişi tarafından paylaşımı içindir. Unutulan balı çıkaranın Camsap iken paylaşanın emek harcamayan iki kişi oluşudur.
Tatlılığı, şifayı ifade eden balın bir kuyuda bulunuşu, dünyada birçok insanın rızkını temin etmek için yeryüzünde değil, esfelde/düşük yerlerde rızkı peşinde olması gayr-ı ahlâkî davranıştır. Hile ile sahip olunan mal ve mülk, sahipliğini yapanı mutlu kılmaz.
“Bal Kuyusu”, Camsap için iki arkadaşının olabilecek kötülüklerini ortadan kaldıracak bir selamet kapısıdır. Hazreti Yusuf’un kardeşlerince kuyuya atılması hatırlanacak olursa, Camsap’ın iki arkadaşınca bala/ dünya malına değişimi çok görülmemelidir. Hazreti Yusuf’un kardeşleri, babaları Hazreti Yakub’un yaşı küçük olmasına rağmen kardeşleri Yusuf’a gösterdiği ihtimam ve verdiği değer, ilk etapta kıskançlığa sebep olmuş, kuyuya atılma aslında Mısır’daki saraya gidişin anahatarıdır, bir bakıma. Burada Camsap’ın kuyuda terk edilmesi, vezirin ortadan kaldırılması için halkın düşündüğü bir çıkış yoludur. Kurgusu yapılan Şah-ı Maran, vezirin ortadan kaldırılması için düşünülen efsanevî bir yaratıktır.
Şah-ı Maran, kötüler içinde niçin yaşamaktadır, neden yılanlar onu baş bilmiştir? Bu yeryüzünde bilgiye önem verilmediği için bilginin insanlar içinden uzlete çekilmesinin işaretidir. Ayağa düşen bilginin kıymeti bilinmeyince insanların huzursuzluğunun önüne geçmek ancak halkın içinden çıkan doğru, samimî Camsap ile gerçekleşir.
Bu mesaj, hikâyeyi dinleyenlere birer Camsap oldukarını hatırlatan Şah-ı Maran Hikâyesi, karamsarlık değil, zor durumda bile kişinin gayret göstermesini, çaba harcamasını tavsiye eder. Çünkü her zorluktan sonra bir kolaylık, hastalıktan sonra sağlık, darlıktan sonra genişlik olması söz konusudur.
Cemşâb mı Camsap mı?
Hikâye kahramanının ismi, Cem-i Şâb/Cemşâb iken bizdeki anlatımda “Camsap” şekline dönüşmüştür. Cem, İran şiir geleneğinde önemlidir. Kadeh, “Cam-ı Cem” olarak isimlendirilir, mey şarap, su âbdır, şeb, gecedir. Bazen anlatımlarda Tahmasp adı geçer, Farsça’dan mülhem.
Şah-ı Maran Kadın mı?
Şah-ı Maran, kadın olarak tasvir edilirken, geleneğimizde kadının bedeninin üçe bölünmesi düşünülemez. Anadolu’da kadın biçiminde düşünülen Şah-ı Maran, doğrusu erkek şeklinde düşünülmüştür. Pers geleneğinde kadına “Şah” denilmez. Maalesef, bu güne kadar “kadın” olarak düşünülen Yılanların Şahı/ Şahmaran için bu tespit, oldukça bilinmemektedir.
Aydınlık ve Kötülük Tanrısı olarak Ahura Mazda ile Ehrimen, Zerdüşt İnancı’nda egemen iki tanrıdır. Ehrimen karanlıkta, yer altında yaşar. Ahura Mazda yeryüzünde, aydınlıkta yaşar.
Ahura Mazda ve Ehrimen arasında mücadele daima sürmektedir. Bu yüzden Zerdüştî olan, öldüğü zaman cesedi toprağa gömülmez, yüksek kayalıklarda, dağlık bölümlerde yapılan kulelerde kartal, şahin, akbaba olmak üzere kanatlılara sunulur. Kalan kemikler, sonradan toplanır, saklanır. İnsan kanının ve bedeninin toprağı kirletmesine izin verilmez. Belki yer altında olan Ehrimen taraftarı olanlara, yeryüzünde olanların ölümsüz olduğunu ima etmektir, bu görüş.
Hamam Ateşi Mecusi Ateşi midir?
Mecusîlikte ateş, kirden arınmanın işaretidir. Bu sebeple karanlığa karşı aydınlığı ifade eden ateş, her ateşgedede daima yanmaktadır. Bu ateşe kutsallık, ateşin yakıcılığının işaretidir. Ateşi suyla söndürmenin Mecusî anlayışından gelmesi söz konusu olabilir mi?
Yer altından çıkarılan ve hamamda üçe bölünen Şah-ı Maran, Ehrimen’i mi temsil ediyor. Kazanlara bırakılan Şah-ı Maran’ın üçe bölünen vücudu için hamamın seçilmesi, Ahura Mazda inancını gösterir. Hamamın cehennemliğinde/ateşinde kaynatılan Şah-ı Maran, ancak bu şekilde kötülükten arındırılıyor. Burada Pers inancı farklı biçime dönüştürülmüştür.
Yılanın Sağlık Amblemi/ Sembolü Olarak Seçilmesi
WHO/ Dünya Sağlık Kuruluşu ambleminde yer alan yılan motifi, eczacılıkta, sağlıkta hemen hemen tüm dünyada kullanılmaktadır. Yılan zehrinin sağlıkta kullanımı bu gün de devam etmektedir.
Anadolu Mimarîsinde yapılan hastahanelere “Bimarstan”, “ Maristan” ve “Daru’ş-Şifa” adı verilir. Bî-mar, “şifasız/umarsız” anlamı yüklenen kelimedir. Mar, “Yılan” olarak geçer. Tehlikenin savıldığı yer manasında “Bî-mar” kullanılır.
Bu hastahanelerde yılan motifi oldukça kullanılmıştır. Gevher Nesibe Daru’ş-Şifası’nın ana kapısı yılan motifi ile süslenmiştir. Osmanlı Dönemi Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane, yılan motifini taşır. İstanbul Tıp Fakültesi ve birçok fakülte, amblemini yılan ile ifade etmiştir. Bu motif, kimi veterinerlik kurumlarında da kullanılmıştır.
Kimi tarikatlarda yılan, mürid gibi uysal, Şeyhin elinde kamçı gibidir. Birçok baston, yılan başlıdır, dayanılan yılan başlı baston güç verir.
Kapadokya-Ihlara Vadisi’ndeki bir kilise yılanlar tarafından işgale uğrar. Yılanlı Kilise olarak adlandırılan mekân’a suçlular bırakıldığında suçluların suçu hangi şekilde işlemişlerse o biçimde yılanlarca ısırıldığı inancı yaygınlık kazanmıştır.
Diğer Efsanelerde Yılan Motifi
İlluyanka Hitit Efsanesi’nde yılanvarî canlıdır. Baş düşmanı Fırtına Tanrısı ile savaşır. Medusa, başı Perseus’ça kesilen yılanların saçında yaşadığı bir kadındır. Yunan Efsanesinde yer alır. Medusa yılanlarla müzeyyen başı ile kadın iken, Sümer’de Ningiszida’nın omuzlarına düşen saçları boynuza sahip engerek yılanlarla tasvir edilir. Lokma-ı Hekim’in âb-ı hayatı araması, Gılgameş’in de merakıdır, Sümer Destanında.
İran’da her gün gençlerden birini öldürerek beynini yılan çıbanına bırakarak rahatlayan Zalim Bir hükümdar vardır, Demirci Efsanesi’nde. Bu iki çıbanın yılan başlı olduğu söylenir ki zalim hükümdarın ölümüne, hükümdara karşı çıkan Demirci olur.
Hazreti Musa’nın Firavunun sihirbazlarına karşı asasının büyük bir yılana dönüşüp hepsini yutması, ilahî kitaplarda yer almakta olan mucizelerdendir.
Sümer anlatımında hayat ağacının koruyucusu Ningiszida, boynuzlu yılan biçimindedir. Bu sembol, acaba yasaklı meyveyi taşıyan ağaçta Hz. Adem’i ve Hz. Havva’yı kandıran şeytanı mı sembolize eder? Cennetten çıkışın dünyadaki hayata açılan pencere olduğu unutulmamalıdır.
Mısır’da yılanlar şehirlerin ve mabedlerin koruyucusu olarak resmedilir, ifade edilir. Birçok piramid, yılanlarla süslü tablolarla doludur. Unutulmamalıdır ki Mısır Firavunlarının taçları, yılan motiflerinden oluşur. Yılan, kobra başlıdır. Kobra, Vişnu İnancında Vişnunun emrindedir, dokuz adet kobra Vişnu heykelinde Vişnu’nun başında canlandırılır.
Yunan Kültürü’nde Asklepios, Sağlık Tanrısı olma gücünü adını taşıdığı yılandan almıştır. Bu gün havanda dövülen zehir ve havanda yılan figürü, Yunan Sağlık Sembolü Tanrıçası Hygieia’yı temsil eder. Eczacılar, bu sembolü kullanır. Yunan Efsanesi’nde Phyton dev yılandır ve Gaia’nın oğludur. Apollon şikayet edilen Phyton’u öldürür. Apollon, Olimpos Dağı’nda Yunan Kültürü’nde bulunan 12 Tanrıdan biridir, mitolojide. Olimpos, bu tanrıların evidir, aynı zamanda. Gaia’nın oğlu Phyton yılan şeklinde iken, Şarap tanrısı bilinen Dionysos da doğumunda yılan biçimindedir. Persephone, doğan oğlu Dionysos’u kabullenir. Yunan Kültürü’nde Boreas, gövdesi yılandan kanatlı bir ilahtır. Cecrops, Atina’nın yarı yılan ilah hükümdarıdır. Anadolu’da Medusa, büyüleyici gözlerine bakanı taşa dönüştüren, saç yerine yılanları başında taşıyan, cezbedici bir kadın ilahedir ki kafası kesildiğinde Poseidon’un biri kanatlı uçan at şeklindeki Pegasus öbürü dev şeklindeki Chrysaor, Medusa’nın kesik başsız bedeninden fışkıran kandan doğan çocukları bilinir. Medusa’yı İstanbul Yerebatan Sarnıcı’nda başı ters biçimde sembolize edilmiş şekliyle görebileceğiniz gibi Didim’de Apollan Tapınağı kalıntıları arasında bulabilirsiniz.
Maya-Aztek Kızılderili Kültürü’nde yılan, her şeyi bilen ve insana herşeyi öğreten olarak kabul edilir. Hint Kültürü’nde yer altında yaşayan Nagalar, bir millettir, yılana benzer. Sonradan kimi Naga, insana dönüşmüştür. Bu inanışta reenkarnasyon düşüncesi etkindir. Budizm’de kişi, öldükten sonra başka canlılar biçiminde dünyaya gelr, ideal bir beden buluncaya kadar, gelişler söz konusudur. Çin’de yılan, Ejderha şeklinde tasvir edilir, bereketin, ihtirasın, kuvvetin remzi bilinir. Kimi ülkenin efsanelerinde kuyruğunu yiyen ve bu şeklide beslenen yılandan tutun, gemileri bile yutabilecek derecede olan yılanlar mevcuttur. Vikingler, gemilerinde kutsadıkları yılanları sembol olarak kullanır.
Sonuç: Şah-ı Maran’ı ele alırken, efsanelerde geçen anlamlaştırdığımız tespitleri sunduk, yılan kültü konusunda farklı efsanelerden yola çıktık.
Belki bundan sonra efsane adı geçince tarihte olan-biten olayları sorgulayacaksınız. Belki bilinen kimi olayların nasıl efsaneye dönüştüğüne tanıklık edeceksiniz.
Bir gün Şah-ı Maran Motifi’ne rastlarsanız, belirttiklerimizi hatırlarsanız.
Belki dediklerimiz, paylaşılmaz.
Belki de bunca uğraşımız, sizi diğer efsaneleri yorumlamak için tarihte yolculuğa çıkartır.
Unutmamanız gereken, efsanelerin insan çaresizliğinin ürünü olduğudur, baş edemedikleri düşmanlarına karşı sukûtudur, insanın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.