Tıbba Yıllarını Vermiş Uzman Doktor Sadık Canlı’dan İlginç Tespitler:
Metin Hasırcı – Erdal Şimşek
Tıp okuyan insanların karar vermesinde para etkili oluyor mu?
Düşünün, ben kıytırık bir çalışmayla safra kesesi ameliyatının lüzumsuzluğuna inanıyorum. Bir ameliyat otuz milyon lira. Yani yürüyen bir banknot önüne geliyor. Borcun ve harcın var. Söyleyin bakalım, buna hayır demek kolay mı? Hem de daha ispat edemediği bir şeyin uğruna. Kolay değil; imkânsız. Cenabı Hakk lütfetmiş, "hayır" diyebiliyorum. Ve bu benim kendi aklımla değil bu iş. öyle kolay değil. İlk hastayı savdınız. Ardından bir tane daha geliyor, bir tane daha. Üçle çarpıyorsunuz, 100 milyon lira yapıyor. Söyleyin bakalım, doktor bunu niye reddetsin? Büro masrafı, kirası, ev kirası, okuyan çocuklarının masrafı vs. Diyeceksiniz ki, ikisini beraber yapalım. O zaman inanmadığını tatbik ediyorsun, kendinle çelişkiye düşüyor ve şahsiyetin sual işaretidir. Bilmem anlatabildim mi? Kısacası, bir şeye hayır demeden, Cenabı Hakk'tan bir şey isteme hakkına sahip değiliz. İlk önce yanlışa hayır demek gerekir. Bu da fedakârlık gerektiriyor.
Geleneksel Tıp, önce ikinci plana atıldı, sonra da yasaklandı ve halen de yasak. Bunun sebebi nedir?
Bunun sebebi açık ve tektir. O da, paradır. Modern Tıbbın sahipleri, kurdukları sistemin yıkılmasını arzu etmiyorlar. Çünkü bu sistem, onların geçim kaynağıdır. Ben küçücük bir yaprakla kanser tedavi edersem, Onkoloji ilmi ne olacak? Buna müsaade ederler mi? Bu sistemlerini dünya genelinde kurmuşlar. Fabrikalar bunun için çalışıyor, insanlar bu fabrikaların kurulması için araç gereç yapıyor. Bu iş tamamen sanayi hâline dönüşmüş. Bu sistemin senin bir yaprakla kanser tedavine müsaade edeceklerini mi sanıyorsun?
Bio Enerji konusunda bir yoğunlaşmanız var mı?
Bio Enerji, dünyanın bazı ülkelerinde bilim olarak tatbik edilmektedir. Fakat, bu ancak çok kötü taklittir. Tabii ki Cenabı Hakk'ın bazı kimselere verdiği yeteneklere hiç kimsenin bir sözü yok. Ama bu işin esası, tasavvuf ilminde yatmaktadır. Tasavvuf kitaplarını okuduysanız, zamanında dünyada bio enerji olmadan önce, müridinin hastalıklı bölgesi üzerine elini koyup hastalığı üzerine alarak müridinin iyileşmesine vesile olan şeyhler var. Bu şeyhler, birkaç gün kendileri hasta oluyorlar. Bu işin aslı tamamıyla oralarda. Bu da fıtri bir hadise. Peygamber Efendimizin hadis-i şeriflerinde de var. "Bir tarafınız ağrıdığı zaman, besmele çekerek elinizi ağrıyan yere basın ve şu duayı okuyun, hastalığınız geçer" diyor. Alın size harika bir bio enerji. Bu sadece peygamberlere verilmiş bir lütuf değildir. İmanı kavi olan herkese verilen bir hadisedir. Yalnız, geliştirmek lâzım. Ama bizim de itikat durumumuz bunun gelişmesine müsait olmadığı için yalnızca Ruslar gibi kötü bir taklit yaparız. Bu da Rufai tarikatının ayinlerindeki konsantrasyon gibidir.
Bio enerji meselesi, 1700'li yıllarda ilk defa Avrupa'da Meselismus tarafından pratize ediliyor. Bugün ise bu ii ciddi manada Avusturyalı bir doktor tarafından tatbik edilmektedir. Bu işin aslı, Tıbb-ı Nebevi'de var.
Siz Aziz Pavlos'un put imalatçısı Efeslilere put yapımının haram olduğunu söylemesi gibi, meydana çıkıp, daha da ötesi, onların eğitim sisteminden geçmenize rağmen, Rasyonalizm dininin en mutaassıp, en radikal mezhebi olan Modern Tıbba başkaldırıyorsunuz. Peki sizin gibi düşünen, fakat sizin gibi Modern Tıp diploması olmayanlarla koordineli çalışmayı düşünüyor musunuz?
-Hayır. Onların bakış açılarıyla benim bakış açım, birbirini tutmuyor. Çünkü onlar yalnız işin tedavi tarafına bakıyorlar. Ama "hekim" denen insan öyle yapmaz. Ben hekim olmak istiyorum. İlk önce insana bakmak lâzım. Onun mizacını tespit etmek, ondan sonra da hastalığın o mizaçta meydana getirdiği bozukluğu tespit etmek lâzım. O mizaca göre de ilaç bakmak lâzım. O ilacın da kendine göre mizacı vardır. Her iki mizacın tutulması lâzım. Modern Tıpla geleneksel tıbbın ayrıcalığı buradadır işte. Mizaç hadisesi yani.
Geleneksel tıpta da dört tane mizaç vardır. Yani insanlar dört mizaç üzerinde yaratılmışlardır. Vebu mizaçlara göre hastalıklara ilaç verilir.
Mesela: Dört tane zatürre vakası var önümüzde. Modern Tıbba göre dördüne de aynı ilaç tedavisi uygulanmalıdır. İyileşirler belki. Ama iyileşmelerine vesile olan o ilaç mı? Yoksa içtiği sıvı m, yaptığı istirahat mi, yediği başka şeyler mi? Bu da ayrı bir mesele. Ama geleneksel tıbbın tedavi metodu farklıdır. Eğer dört ayrı hasta dört ayrı mizaçta ise, dört ayrı ilaç verir. Fıtri olanı da budur.
O zaman Modern Tıbbın çok basit bir hastalık olan nezle veya baş ağrısını çözememesinin sırrı burada yatıyor.
Tabii, tabii, tabii. Bakın çağımızda bir sürü yeni hastalıklar türedi. Bunlar bizim tabiatı bozmamızdan kaynaklanıyor. Yaşantımızı plastiğe etmemizin sonucunda, karşımıza tabiatın çıkardığı bir cevaptır. Bir sürü musibet ve marazlar türedi. "Ha, falanca maraz 1200 senelerinde yoktu" denilebilir. Ama fark etmez ki. Vücutta yapılan mizaç değişikliği o zaman da aynıydı, Şimdi de aynı. Geleneksel tıpla işe bakılırsa, ister alerji olsun, ister "x" hastalığı olsun, benim için hastalık hiç fark etmez. Vücutta yaptığı mizaçtaki değişiklik mi? O, Hz. Adem zamanından beri hiç değişmedi. Hastalığın mizaçta yaptığı değişikliğe göre ilaç verirsiniz. Onun için de tıp hiçbir zaman değişmez esasında. Yeni tip marazlar çıkar. Ama değiştirdiği mizaç, bıraktığı mizaç bozuklukları hep aynıdır.
Kitle iletişim araçları ve Modern Tıp beynimizi kirletmiş vaziyette. Devasa araç -gereçler, cicili- bicili ilaçlar vs. Bu kadar beyinsel bir kirliliğe uğrayan hasta size geldiğinde, siz ona dört yaprak veya bir-iki çeşit toz veriyorsunuz. Bu durumda, hasta "bu yaprak veya toz mu, beni iyileştirecek" diye sorarak gözlerinize bakmıyor mu? Ve bu da tedaviyi etkilemiyor mu?
Etkilemez olur mu? Bu neye benzer biliyor musunuz? Makine yığını olan robotun arızalandığı zaman, enginar yedirmeye benzer. Bu bir itikat meselesidir. Toplum tamamen bu tarafa dönerse, Batı Tıbbına olan itikadı bırakıp buna dönerse, biz ancak bu işi başarabiliriz. Gelen hasta, bizim tedavide aracı olabileceğimize inanırsa, başarılı oluruz. Nasıl şimdi insan baş ağrısı için tam itikatla Aspirin içiyorsa, aynı itikatla bizim tedavide, şifada aracı olabileceğimize inanması lâzım.
Siz yalnız Modern Tıbbı değil, kimya sektörünü de karşınıza aldınız. Bu çıkışınız çok zor olmayacak mı?
Tabii ki zor olacak. Aslında zor görünüyor. Ama Allah'a zor yok. Yalnız bir şeyi kabul etmemiz lâzım. Bu dünyadaki Rasyonalist istilâyı aklen, yalnızca aklımızı çalıştırarak ortadan kaldırmamıza imkân yok. Bir ilahi müdahale şart.
Yani Rasyonalizmin kopardığı "akıl-kalp bağı"nı yeniden kurmakla mı mümkün?
Gayet tabii de, Cenabı Hakkın müdahalesi şarttır. İnsanlar durup dururken o hâle gelmezler. Ya bir musibetle imtihan olacağız, ya da hepimizin kalbini çevirecek. Çünkü bu iş o hâle gelmiş. Düşünün, bana gelen hiçbir hasta, şifayı Allah'tan bekleyerek gelmiyor. Bunun adı şirktir. "Doktor bey, hastamızı kurtardınız" diyorlar. Bu da şirktir. Belki Cenabı Hakk cahilliklerine veriyor da kurtuluyorlar. Yani itikadımız sağlam değil bir defa.
Adam doktora gidiyor, bağırsak kanseri, "Doktor bey, ben ne kadar yaşayacağım" diye soruyor. Doktora açıyor kitabı, istatistiki bilgilere bakıyor, mesela üç-beş ay diyor. İkisi de şirktir halbuki. Allah istediyse yaşar.
Ben hastaya gidiyorum, hasta ölüm döşeğinde, "Doktor Bey ne diyorsunuz, ölecek mi?" "Allah bilir" diyorum. "Ne zaman ölecek" diye soruyorlar. E, ben nereden bileyim, ne zaman öleceğini. Hepimiz öleceğiz. "Yapacak bir şey yok mu?" diye soruyorlar.
Yani, avam da Modern Tıp gibi ölüme savaş açmış durumda. Babası hastalanıyor, köydeki ineği satıp bilmem nereye götürüyor, "Babam ölmesin" diye. Bu ne biçim itikattır? Biz dünyaya ölmek için geldik. Rahat ölsün diye düşünen yok, ölmesin diye savaş açtık. Adam çiftini çubuğunu satıyor, ölüme savaş açıyor. Hastası ölünce de arkadakiler aç kalıyor. Velhasıl, biz kendimizi düzeltmedikçe, Cenabı Hakk bize bu tıbbı lütfetmez.
Modern Tıp ideolojik midir?
Tabii, ideolojiktir.
İdeoloji de sahip olma duygusunun ürünü. O zaman Modern Tıp insanın kendi bedenini tabii hâliyle kullanması için değil, insanın bedenine sahip olma amaçlı bir tıptır?
Başka bir amacı yok ki zaten!
Bu, vahşet değil mi?
Tabii ki vahşettir. Sistemden izinsiz ölemezsin. Eğer sistemin tedavisine girdiysen, sistem senin ölümüne karar verecektir. Seni bir bitkisel makineye bağlarlar. Ruhun var mı, canlı mısın, gibi sorular onları hiç ilgilendirmez. Sen, ceset olarak nefes alıp veriyorsun ve o makineyi kapatmaya da onlar karar verirler. Karar verirler, ama günlük masraf ve ücretlerini de senden alırlar.
Vahşetten başka bir şey değildir bu?
Vahşet tabii. IQ'ün geçen sayılarında bir olay anlatılıyor. Adam sekiz- on ay önce İngiliz hastanelerine teslim olmuş. Fakat Modern Tıpçılar hastalığına tedavi bulamıyorlar. Adam hastaneden çıkmak istiyor fakat bırakmıyorlar. Hasta, kendi istediği sistemle tedavi olmak ve kendi istediği gibi ölmek istiyor. Ama adamlar bırakmıyor.
İkinci bir anekdot. Bir arkadaşım bağırsak kanseri oldu. Bana geldi. Teşhisini ben koydum. Gel dedim, bu işi kısa bir tedavi ile götürelim. Fakat etrafın baskısına dayanamadı. Gidip ameliyat olacak doktora, ameliyattan sonra başka sistemde tedavi olup iyileştiğinde bağırsağını içeri alıp almayacaklarını soruyor. Doktor "Hayır içeri almayız. Başka sistemde tedavi olursan gerisini biz halletmeyiz." Bu şu demektir. Bizim sistemimizde zaten şifa da yok, tedavi de. Ama seni başka sisteme de bırakmıyoruz. Bu vahşet değil mi?
-----------
Merhum bilge hekim Sadık Canlı ile Metin Hasırcı – Erdal Şimşek’in Akit Gazetesi’nde 30 Ekim 1996 tarihinde yayımlanan söyleşinin ikinci ve son bölümünü yayınlıyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.