Giriş
12 Mart 1921 tarihinde TBMM tarafından millî marş olarak kabul edilen İstiklâl Marşı, kimlik inşa edici vasfının yanında bir millî mutabakat metnidir. Mehmed Âkif’in milletine armağan ettiği bu eser; ifade ettiği mana ve taşıdığı değerler bakımından milletimizin, bu mana ve değerlerin dile getiriliş şekli bakımından şiirimizin yüz akıdır (Akay ve Andı, 2010: 13). Metin, baştan sona insanları uyaran ve onları uyanık olmaya davet eden, duygu ve vurgu değeri yüksek ifadelerle örülmüş bir şiirdir. Bu görkemli eserin dua bölümlerinde ise boynu bükük, gözü yaşlı kişilerin ruh hâlini yansıtan bir üslup göze çarpar. Güçlü ve samimi duyguları birleştiren İstiklâl Marşı, Âkif’in Türk şiir vadisindeki duruşu ile Türk düşünce tarihindeki yerini ortaya koyması bakımından hayli önemlidir.
Millî ve insani değerlerle dinî motifleri dengeli bir şekilde birleştiren İstiklâl Marşı (Okay, 2010: 79), âdeta yola yeniden çıkan bir milletin yol haritası niteliğindedir. Esasen Âkif’in şiir türünde ortaya koyduğu ürünler, yalnızca birtakım duygu ve düşüncelerin ifadesinden ibaret değildir. İçinde yaşadığı toplumun durumunu gördükten sonra şiir vadisindeki yönünü değiştiren Âkif; bu değişimin ardından gerçekçi bir çizgide hareket eder, memleketin içinde bulunduğu siyasi ve sosyal şartları dikkate alarak fikir üreten, teklifler getiren bir düşünce adamı olur. Bu tavır, hayatı boyunca çalışan, üreten, dinamik ve enerjik bir duruş sergileyen büyük şairin İstiklâl Marşı başta olmak üzere birçok şiirinde kendisini hissettirir. Dolayısıyla ona mütefekkir şair gözüyle bakmak, eserlerini de bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Millî Mücadele’nin kazanılmasında sonra Cumhuriyet tarihimizde birçok köklü değişiklik yaşanmıştır. Bu değişikliklerin sonuçlarından biri 12 Temmuz 1932’de kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyetidir. 1936 yılından itibaren Türk Dil Kurumu adını alan bu cemiyetin öncelikli hedefleri arasında dil devriminin ilkeleri ve amaçları doğrultusunda Türkçe sözlük hazırlamak da vardır. Kurum, bu düşüncesini on üç yıl sonra sığ bir eserle hayata geçirebilmiştir. Kâşgarlı Mahmud ile başlayan sözlük tarihimizde Latin harfleriyle yayımlanan ilk tek dilli sözlük, İbrahim Alâettin’in (Gövsa) harf inkılabından kısa bir süre sonra hazırladığı Yeni Türk Lûgati olmuştur (bk. Eminoğlu, 2010).
Yeni Türk Lûgati Hakkında Kısa Malumat
Harf inkılabının ikinci senesine girerken Kanaat Kütüphanesi yayını olarak çıkan bu sözlük, İbrahim Alaettin Bey’in riyasetinde Muallim Ali Sedat, S. Tevfik ve Kırımlıoğlu Sadi Bey’den müteşekkil bir heyet eliyle hazırlanmıştır. Yayınevi sahibi Elyas’ın (bk. Alaettin, 1930: XXI) “Mesleki ve aynı zamanda vatani vazifemin ilhamı mahsulüdür ve bunu takip edecek olan ciddi ve ilmî eserlere bir mukaddemdir.” sözleriyle takdim ettiği bu eserde harita ve resimlerden başka 30 bin kelime kayıtlıdır. Heyet başkanı İbrahim Alaettin (1930: VII), sözlüğün tertibi sırasında en büyük zorluğu esere alınacak kelimelerin belirlenmesinde yaşadıklarını belirtmiştir. “Harf inkılabıyla istiklâlini elde eden Türk dilinin Arap ve Acem dillerinden gelme binlerce kelimeyi bir daha kullanmamak üzere terk ettiğini” söyleyen yazar, bu menşelerden gelen kelimelerin tefrik ve intihabında büyük müşkülata düşüldüğünü, eldeki lügatin bu amaçla tertip edildiğini ifade eder. Ona göre bu sözlük, kullanımı devam eden kelimelerle kullanılmasına imkân ve ihtimal bulunmayanları ayırt etmek için bir rehber görevi üstlenmiştir. Sonraki yıllarda bu çalışmanın yeni baskısı yapılmamıştır. Sözlüğün, Doğan’ın da (2011: 21) ifade ettiği gibi “deneme mahiyetinde olup acil ihtiyaçlara cevap verebilmek maksadıyla” hazırlandığı açıktır. Takip eden dönemde -arkası gelmeyen birkaç örnek[1] ile Hüseyin Kazım Kadri’nin üçüncü cildi 1943, dördüncü cildi 1945 yılında neşredilen Büyük Türk Lügati isimli eseri hesaba katılmazsa- Latin harfleriyle yayımlanan, adı tamamen Türkçe kelimelerden oluşan ve baskısı istikrarlı şekilde devam ettirilen ilk sözlük, TDK’nin 1945 yılında çıkardığı Türkçe Sözlük olmuştur[2].
Türkçe Sözlük’ün İlk Neşri
Millî Mücadele’nin zaferle sonuçlanmasından sonra ülkemizde birçok alanda reform niteliğinde değişiklikler yaşanmıştır. Bu köklü değişikliklerin sonuçlarından biri 12 Temmuz 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyetinin kurulmasıdır. Bu tarih dil devriminin başlangıcı olarak kabul edilir (Korkmaz 2007: 407) ve 1923’ten sonra başlayan yenileşme faaliyetlerinin en önemli halkalarından birini teşkil eder. Cemiyetin ilk etkinliği 26 Eylül-4 Ekim 1932 tarihleri arasında İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda I. Türk Dil Kurultayı’nı gerçekleştirmek olmuştur. Hararetli konuşmaların yapıldığı Kurultay’da en çok gündeme gelen konulardan biri Türk dilinin kökenidir. Bunun yanında Sümer ve Eti başta olmak üzere diğer dillerle ilgisinin ortaya çıkarılması, tarihî gelişiminin araştırılmasının yanı sıra Türk dilinin tarihî ve mukayeseli gramerinin yazılması, lehçe ve terim sözlüklerinin hazırlanması, Türkçe sözlük çıkarılması (Korkmaz, 2003: 323-4) gibi büyük ve esaslı hazırlık isteyen, ilmî temeller üzerinden yürütülmesi icap eden kararlar da alınmıştır.[3] Görüldüğü gibi, iki sene sonra Türk Dili Araştırma Kurumu, dört sene sonra ise Türk Dil Kurumu adını alan cemiyetin öncelikli hedefleri arasında dil devriminin ilkeleri ve amaçları doğrultusunda Türkçe sözlük hazırlamak da vardır. Kurum, bu düşüncesini gerçekleştirmek için “halk ağzındaki sözlerin derlenmesi, yüzyıllardan beri türlü olayların baskısı altında yerlerini yabancı kelimelere bırakarak halkın ağzından çekilip yalnızca eski betiklerin koy- nuna sığınmış bulunan soylu Türkçe dil varlıklarının taranması, terimlerin Türkçeleştirilmesi işlerinin tamamlanması, bu süre zarfında dilde gerçekleşecek olan devrim olgularının toplanması” (TDK, 1945: IV) gibi nedenlerle 1939 yılına kadar beklemiştir. Aradan geçen süre zarfında şartların sözlük hazırlamak için elverişli hâle geldiğini düşünen TDK; aynı yıl hemen kolları sıvamış, sonucu altı sene sonra alınacak olan sözlük işine girişmiştir.
Sözlük hazırlama işini yöneten ve eseri kaleme alan Mehmet Ali Ağakay olmuştur. İbrahim Necmi Dilmen, Besim Atalay, Hasan Reşit Tankut, Ahmet Cevat Emre, Ömer Asım Aksoy, İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, Kemalettin Kamu ve Behçet Kemal Çağlar’ın yoğun emek verdiği sözlüğe birçok isim katkı vermiştir. Düzenleme, denetleme ve kelimeleri işleme çalışmalarında, yukarıda anılan kişilerden başka, Agop Dilaçar, Nurullah Ataç, Reşat Nuri Güntekin, Nihal Adsız, Fuat Köseraif, Refik Halit Karay, Sabahattin Ali, Ferit Devellioğlu, Hikmet Birand, Ercüment Ekrem Talu gibi sanatçılar, bilim adamları kısmen veya tamamen görev almıştır.
“Hiçbir yabancı tesir ve özentiye düşmemek şartıyla yazılan yazılarda ve söylenen sözlerde geçen yabancı kelimelerle birlikte dilimizde kullanılmakta olan veya kullanılacağı umulan Türkçe kelimeler için başvuracak bir kaynak ortaya koymak” (TDK, 1945: V) hedefiyle yola çıkılan ilk sözlükte hazırlayıcıları en çok uğraştıran husus, İbrahim Alaettin Bey’in çalışmasında olduğu gibi, “sözlüğe girecek kelimeleri sınırlamak” olmuştur. Bu hedef, sözlük bilimi ilkeleri açısından düşünüldüğünde genel sözlüklerin hazırlanış amacına uymayan, dahası ters düşen bir husustur. Heyet, aynı sayfada yer alan “Sözlüğün Amacı” başlıklı bölümde sözlüğün, o günün canlı dilinde yaşayan yabancı kökenli kelimeleri ihmal etmediğini belirtmiş ancak “Kurum burada yer almış yabancı sözlere dilde yaşama hakkı vermek istemiş olmadığını açıkça bildirmeyi borç sayar. Bu yabancı sözlerden öz Türkçe karşılığı bulunmuş ve karşısına yazılmış olanları konuşmada ve yazıda kullanmamalarını bütün dilseverlerden diler; henüz karşılığı bulunmamış olanlara da birer öz Türkçe karşılık aramayı kendisine ödev bilir; bu sözlüğün ileriki basılışlarında yabancı sözlerden daha pek çoğunun karşısına öz Türkçelerini koymak mutluluğuna ereceğini umar ve bu ödevi yapmakta, bu umudu gerçekleştirmekte bütün yurt çocuklarından yardım bekler.” demek suretiyle de tavrını açıkça ortaya koymuştur. Kurul, uzun tartışma ve konuşmalardan sonra yol haritasını belirleyerek bu sözlüğe “dilimizde kullanılmakta olan veya kullanılacağı umulan Türkçe sözleri, hangi dilden olursa olsun terim olarak alınmış veya kullanılmakta bulunmuş olan kelimeleri, bugünün canlı konuşma veya yazı dilleriyle kullanılan yabancı asıldan gelme sözleri” almaya karar vermiştir (TDK, 1945: V). Gerek bu ifadeler gerekse “Amaç” bölümünde dile getirilenler, Kurum’un o yıllarda dile ve Türkçeye bakışını anlatması bakımından önemlidir.
İstiklâl Marşı’nın Kelime Kadrosu
10 kıta, 41 mısradan oluşan İstiklâl Marşı, 258 kelimeden müteşekkil bir metindir. Bu sayıya, şiirin adı hariç, metinde geçen her kelime dâhildir. Marştaki kelime çeşitliliğine bakıldığında esere 171 farklı kelimenin hayat verdiği görülür. Kelimelerle ilgili olarak elde edilen bazı istatistikler şöyledir:
Tablo 1
Geçiş Sayısı (Sıklığı) | Kelime |
8 defa geçen kelime | ben (çekimli hâlleriyle birlikte). |
7 defa geçen kelime | bu (işaret sıfatı). |
6 defa geçen kelime | sen (çekimli hâlleriyle birlikte). |
5 defa geçen kelime | o (işaret zamiri ve sıfatı). |
4 defa geçen kelimeler | da/de, et-, gibi, millet, ol-. |
3 defa geçen kelimeler | belki, Hak, hak, hür, var, vatan, yaşa-, yurt. |
2 defa geçen kelimeler | al-, ancak, bir, cennet, de-, değ-, dökül-, dünya, ey, fışkır-, göğüs, helal, hilal, ırk, İlahi, istiklâl, kan, ki, kim, kork-, ruh, sön-, şafak, şüheda, toprak, üst, yarın, yer, yok, zaman. |
1 defa geçen kelimeler | Diğerleri. |
Tablo 2
Köken Dile Göre[4] | Kelimeler |
Türkçe (106) | akın, al, al-, alçak, alt, ancak, arkadaş, artık, aş-, ata, bas-, baş, bayrak, ben, beri, bil-, bin, binlerce, bir, boğ-, boşan-, böyle, bu, bütün, çat-, çelik, çılgın, çiğne-, da, dağ, dalgalan-, de-, değ-, diş, doğ-, dolu, dökül-, dur-, düşün-, et-, el, en, engin, ey, fışkır-, geç-, gibi, göğüs, gövde, gül, gün, hangi, hepsi, ile, incit-, inle-, kal-, kan, kanlı, kork-, kükre-, kim, kim bilir, nasıl, o, ocak, oğul, ol-, parla-, sakın, sancak, sar-, sen, sığ-, sık-, son, sonra, sön-, şaş-, şu, tanı-, tap-, taş, taş-, tek, toprak, tüt-, uğrat-, uğur, ulu-, üst, var, ver-, vur-, yakın, yarın, yaş, yaşa-, yat-, yazık, yer, yıldız, yırt-, yok, yurt, yüksel-, yüz-. |
Arapça (47) | afak, Arş, celal, cennet, ceriha, din, dünya, ebedî, ebediyen, emel, ezan, ezel, feda, garp, Hak, hak, hayâ, helal, hilal, hür, hürriyet, ırk, İlahi, iman, istiklâl, izmihlal, kefen, kurban, mabet, medeniyet, millet, mücerret, naaş, namahrem, ruh, secde, sel, şafak, şan, şehadet, şehit, şiddet, şüheda, vaat, vatan, vecd, zaman. |
Farsça (15) | bend, can, canan, canavar, cüda, çehre, duvar, her, Hüda, kahraman, ki, naz, siper, zırh, zincir. |
Arapça+Farsça | bel+ki. |
Farsça+Arapça | ser+had. |
Rumca | temel. |
İlk Türkçe Sözlükte İstiklâl Marşı
Bu yazıda İstiklâl Marşı’nın, TDK’nin ilk sözlüğündeki temsil durumu incelenmiştir. Mehmed Âkif Ersoy’un milletine armağan ettiği bu eserde geçen kelimelerin madde ve/ya anlam, dizelerin ise örnek (tanık) olarak Türkiye Türkçesinin Latin harfli ilk resmî sözlüğünde yer alıp almadığına bakılmıştır. Aşağıdaki tablolar, bunu göstermektedir.
Tablo 3
İlk Sözlükte Madde Başı Olarak Temsil Edilmeyen Kelimeler ve Bunların Sözlüğün Diğer Baskılarındaki Durumu | |||||||||||
Kelime | 1945 (I) | 1955 (II) | 1959 (III) | 1966 (IV) | 1969 (V) | 1974 (VI) | 1983 (VII) | 1988 (VIII) | 1998 (IX) | 2005 (X) | 2011 (XI) |
afak | - | - | - | - | - | - | - | +Ö[5] | +Ö | +Ö | +Ö |
arş | - | + | + | + | + | + | + | + | + | + | + |
celal | - | - | + | - | + | + | +Ö | +Ö | +Ö | +Ö | +Ö |
ezel | - | - | - | - | - | + Ö | +Ö | +Ö | +Ö | +Ö | +Ö |
şüheda | - | - | + | + | + | + | + | + | + | + | +Ö |
Tablo 4
İlk Sözlükte Madde Başı Olarak Geçen Fakat Anlam Yönüyle Temsil Edilmeyen Kelimeler ve Bunların Sözlüğün Diğer Baskılarındaki Durumu | |||||||||||
Kelime | 1945 (I) | 1955 (II) | 1959 (III) | 1966 (IV) | 1969 (V) | 1974 (VI) | 1983 (VII) | 1988 (VIII) | 1998 (IX) | 2005 (X) | 2011 (XI) |
ilahi | - | - | - | - | - | - | - | - | - | - | +Ö |
mücerret | - | - | - | - | - | - | - | - | - | - | + |
taş | - | - | - | - | - | - | - | - | - | - | - |
Bulgular
171 farklı kelimeden oluşan millî marşta dört dilden kelime vardır. Kelimelerin dillere göre dağılımı şu şekildedir: Türkçe %61,9, %28,1, Farsça %9,3 ve Rumca %0,7 şeklindedir. Oranlar Türkçenin şiirde baskın olduğunu göstermektedir.
“Binlerce, çılgın” kelimeleri hariç, Türkçe kökenli kelimelerin tamamı sözlükte madde başı olarak yer almıştır.
Şiirde Batı kökenli tek kelime vardır. O da Yunancadan alınma “temel”dir. Bu kelime, sözlükte kendisine yer bulmuştur.
Arapça “afak, arş, celal, ezel, şüheda” kelimeleri eserde yoktur. Fakat bu kelimelerin aitlik ekinin getirilmesiyle teşkil edilmiş biçimleri olan “afaki, celali, ezelî” kelimeleri sözlüğe alınmıştır. İlk sözlükte madde veya anlam yönüyle geçmeyen “afak, arş, celal, ezel, şüheda” kelimelerinin sözlüğün sonraki baskılarında da izi sürülmüş; “arş”ın ikinci basımdan (1955) itibaren esere girdiği, “Ey Allah’ım” manasındaki “İlahi”ninse sözlüğe ancak son baskıda dâhil edildiği görülmüştür.
Sözlükte madde olarak yer alan fakat şiirdeki manasıyla temsil edilmeyen kelimeler “İlahi, mücerret ve taş”tır. “İlahi” için eserde “tanrısal; Allah’ı övmek ve ona dua etmek üzere yazılıp makamla okunan nazım; bu ne hâl ne tuhaf gibi hafif şaşma anlatır” karşılıkları yazılıdır (TDK 1945: 280). “Mücerret” içinse “soyut; evlenmemiş, yalın hâl; yalnız, ancak” şeklinde dört anlam kayıtlıdır (TDK 1945: 421). Mehmed Âkif’in kullandığı “ruh-ı mücerred” terkibi sözlüğün son baskısında “ruhumücerret” biçimi ve “katışık ve karışık olmayan ruh” manasıyla yer bulmuştur (TDK 2011: 1987). “Taş” kelimesinin Eski Türkçeden (bk. Tekin 1988: 167) itibaren takip edilebilen anlamlarından biri olan ve İstiklâl Marşı’nda da bu manasıyla kullanılan “mezar taşı” (bk. Çağbayır 2017: 5586 ve Doğan 2020: 2222) sözlükte yoktur. Kurumun sözlüğünde bunun yerine “bazı yerlerde ve işlerde kullanılmak için bu maddeden özel olarak hazırlanmış malzeme” anlamı kayıtlıdır.
“Kefensiz” kelimesi sözlükte yapım eki almamış hâliyle (kefen) yer almıştır.
İlk sözlükte, kelimelerin anlam, kullanım ve yazılışını sözlük kullanıcılarına göstermek amacıyla yazılan örnek cümlelerden sadece ikisi İstiklâl Marşı’na aittir. Bunlar “korkmak” maddesi için verilen birinci mısra ile “nazlı” için kullanılan ikinci kıtanın ilk dizesidir (bk. TDK 1945: 360 ve 435).
İstiklâl Marşı’nda iki kez geçen “cennet” kelimesi, bu sözlükte “bir inanışa göre iyilik işleyenlerin öldükten sonra mükâfat görecekleri yer” manasıyla kayıtlıdır (TDK 1945: 102).
Sonuç
İstiklâl Marşı, bir millî mutabakat metnidir. İfade ettiği mana ve sahip olduğu değerler bakımından milletimizin, bu mana ve değerlerin ifade edilişi bakımından ise Türkçenin yüz akı olan bir eserdir. Kabul edildiği tarihten itibaren muhtelif ortamlarda çeşitli vesilelerle seslendirilen bu marş, okunurken ait olduğu toplumu şanlı ve köklü tarihiyle buluşturur. Gölgesine sığınan kişilere cesaret aşılar, öz güvenle geleceğe yürümeyi salık verir. Mehmed Âkif’in milletine armağan ettiği bu eserde yer verdiği her kelime değerlidir ve “dilde yaşayan/yaşamayan” ayrımına gidilmeksizin sözlüklerde temsil edilmelidir.
İçinde bulunduğumuz yıl, İstiklâl Marşı’nın kabulünün 100. senesidir. Aynı zamanda millî şairimiz Mehmed Âkif Ersoy’un da vefatının 85. sene-i devriyesidir. TDK, Türkçe Sözlük’ün yenilenmiş son baskısını 2011’de, yani 10 sene önce yapmıştır. Genel sözlüklerin en temel özelliklerinden biri belirli aralıklarla güncellenme ve genişletilme istemesidir. Kurumun da anılan eserin yeni baskısını yakın bir zamanda çıkarma ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Bu bahiste TDK’ye teklifimiz şudur: İstiklâl Marşı, nihayet Türkçe Sözlük’ün 11. baskısından itibaren bütün kelime ve anlamlarıyla sözlükte temsil edilir hâle gelmiştir. Bununla birlikte sözlüğün yeni baskılarında şiiri meydana getiren bütün dizelere ilgili madde veya anlamların altında örnek (tanık) hüviyetiyle yer verilmesi, sözlük kullanıcılarının Âkif’le ve millî marşımızla daha çok buluşmasına hizmet edecektir. 2021 yılı bu hayırlı işe vesile olmalıdır.
KISALTMALAR
KAYNAKÇA
[1] Eminoğlu’nun (2010: 24) tespitlerine göre Arap harfleriyle basılan son Türkçe sözlük, 1927 yılında Raif Necdet (Kestelli) ile Hasan Bedreddin’in birlikte çıkardığı Resimli Türkçe Kâmûs’tur. 1 Kasım 1928 tarihinde gerçekleşen harf inkılabından sonra bu alanda Mithat Sadullah Sander’in Resimli Yeni Türkçe Lügat’ı (1930) gibi birkaç sözlük denemesi daha olmuştur.
[2] Sivas mebusu İbrahim Alaettin’in başkanlığında tamamlanan bu eserin adındaki “yeni ve Türk” kelimeleri Türkçe, “lügat” ise Arapçadan alınmadır. O yıllarda “sözlük” Türkiye Türkçesinin söz varlığına girmemiştir. Bu kelimenin Türkçedeki hikâyesi, TDK’nin dildeki Arapça ve Farsçadan alınma sözcüklere karşılıklar bulma çabasına giriştiği yıllara, yani 1932 sonrasına rastlar. Kelime, TDK’nin kurucu üyelerinden ve dönemin tanınmış edebiyatçılarından Celal Sahir’in (Erozan) önerisiyle dilimize kazandırılmıştır (Ayrıntılı bilgi için bk. Uysal 2018). Hâliyle 1930 yılında yayımlanan bu çalışmada sözlük yerine kullanılan kelime de “lügat” olmuştur.
[3] 18-25 Ağustos 1934 tarihlerinde icra edilen II. Kurultay’da da yapılan konuşma ve tartışmalar benzer
konular etrafında olmuştur. 24-31 Ağustos 1934 tarihlerine rastlayan ve Jean Deny, A. N. Samoiloviç gibi pek çok Türkolog’un da iştirak ettiği III. Kurultay’ın gündeminde ise Güneş-Dil Teorisi vardır.
[4] Metinde birer kez geçen ve Türkçe yapım ekleriyle genişletilmiş olan hayâsızca, kefensiz, nazlı, şanlı, zırhlı kelimeleri kök hâlleriyle değerlendirilmiştir.
[5] Bu kısaltma (Ö), kelimenin geçtiği dizenin sözlükte örnek (tanık) cümle olarak geçtiğini gösterir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.