Peyami Safa’nın zaman zaman edebiyat, sanat, musıki konularında yazdıkları bugün de okunduğunda gazete yazısının ötesinde bir muhtevaya sahip olduğu görülüyor.
Millî edebiyat, inkılap edebiyatı o zamanların zihinleri çok meşgul eden konuları. Resmi olarak da böyle bir edebiyatın ortaya çıkması arzu ediliyor. Bu konular çok ön planda bulunmasa da bugün de zihinleri meşgul ediyor.
Peyami Safa milli edebiyatın veya inkılap edebiyatının nasıl olmayacağını örnekler de zikrederek ortaya koyuyor. Görüşlerini bugünün okuyucusunun da dikkatini uyandıracak bir derinlikle ifade ediyor.
D.M.Doğan
*
Millî edebiyat ve inkılâp edebiyatı bayrağını çekenlere bu sözlerden ne anladıklarını sorunuz, her biri size başka türlü cevap verecektir: Kimine göre millî edebiyat ancak Sevr ile Lozan arasındaki devrenin şehnamesi olmalıdır. Bunlar zaferin destanını istiyenlerdir. Kimine göre millî edebiyat bu değildir; eski ve yeni tarihile bütün Anadolu, köylüsünden ağasına kadar büyük şehirlerin dışında kalarak Osmanlı şairinin ilham kaynağına giremiyen bütün halk, millî edebiyatın yerini, dekorunu ve kahramanlarını vermelidir. Kimine göre millî edebiyat, yer, dekor ve tip ne olursa olsun milliyetçilik tezinin müdafaasını yapmalı ve isterse Çin ihtilâlini tasvir etsin, Türk okuyucularına mücerret bir millî hassasiyet aşılamalıdır.
İnkılâp edebiyatına gelince, burada fikirler daha çapraşık ve türlü türlü kanaatlerin kenar çizgileri daha bulanıktır. Kimine göre ideallerini bir fırka (parti) programından alan ve siyasî gayelerin propagandasını yapan adeta bir gazetecilik romantizmi, nutuk, hitabe ve inşat edebiyatı, halis inkılap edebiyatıdır; kimine göre işçinin ve köylünün İktisadî hayatı, kimine göre genç bir softanın geçirdiği vicdan buhranı, kimine göre maddeci bir kafa ile skolastik zihniyet arasındaki çarpışma, kimine göre Türk hanımının zeybek oyunile tango arasında bocalaması inkılâp edebiyatının hakikî malzemesi olmalıdır.
Bütün bu nevilerden birer edebiyat özliyenlere muarız olmak hatırımdan geçmez. Kalitesi tezine feda edilmemek şartile bunların hensi, umumî Türk edebiyatı manzumesinde kendilerine göre yer alabilirler. Fakat bazı dar kafalılar var ki bütün bu saydığım çeşitlerden bir veya ikisine kakılarak Türk san’atkârının önünde kazık gibi dikiliyorlar ve yaygarayı basıyorlar: «Millî edebiyat, inkılâp edebiyatı şöyle olmalıdır, bundan ötesi edebiyat değildir.»
Cemiyetçi edebiyat fikrinin eski bir mazide çömelip kaldığına dair bu sahifede binlerce satır yazdım. Şimdi de başka bir noktaya gelerek demek istiyorum ki milli edebivat mutlaka miliyetten bahseden edebivat ve inkılâp edebiyatı, mutlaka inkılâptan bahseden edebiyat değildir. Mevzuu ne olursa olsun ruhî bir açılıp serpilmeğe yarayan her san’at eseri inkılâbın en büyük vardımcısıdır; çünkü herhangi bir inkılâp fikrinin muzaffer olması için, kendisini temsile müsait bir zekâ seviyesi bulması şarttır. Halis bir inkılâp edebiyatı, inkılâptan hiç bahsetmiyerek te bu müsait tefekkürün çatısını kurar veya toprağını hazırlar, inkılâp edebiyatı fikir, malûmat, hız, hamle, heyecan daha bilmem ne vermez; -bu, hem inkılâbı, hem de edebîyatı kabasaba anlayış demektir. İnkılâp edebiyatı muasır tefekkürün ve hassasiyetin umumî telkinini ve terbiyesinî yapar. Fakat bu telkin ve terbiye onun hedefi değil, en tabiî neticesidir ve apriori, evvelce tasarlanmış bir plâna esir olmadığı icin sun’î değildir ve tesir sahası alabildiğine geniştir.
Bizde eksik olan budur. Yoksa «yaşasın millet, hamîvet, inkılap, hız, ileri hamle, ah anam babam Türk Yurdu» gibi lâkırdılar mı istiyorsunuz? Bundan bol ne var ki?.. Şair Mehmet Emin çeyrek asırdanberi bunları söylüyor, işte size yeri Anadolu, dekoru mor dağlar, kıyafeti şalvar, tezi milliyetçi, okuyucusu halk, vezni hece, dili öz türkçe, edası yerli, üslûbu daha yerli bir şiir ve şair ki, tam bir estetik mihakine (mihengine) vurulunca kıymeti yüksek olmadığını anlamıyan kalmamıştır. Şair Mehmet Emin Bey Kızılelmadan Dumlupınara ve medenî kanuna kadar arzu buyurduğununuz hangi temi ele almadı?
Hele son yıllar içinde manzum, mensur, şiir, hitabe, roman, piyes tarzlarında yazılmış tümen tümen eser çıktı ki hepsinin mevzuları bunlardır ve öğürtü veren bir tekrar içinde bocalar, dururlar.
Ne diyorsunuz? Bizim bu çesit milliyet ve inkılâp lâfazanlığile mücadele etmemiz bile lâzımdır. Bunlar mostra edebiyatıdır. Biz inkılâp tefekkürü değil, ayni zamanda tefekkür inkılâbı yapan ve bunun için de mahdut ve kısır bir lügatçe içinde dönüp durmıyarak, herhangi bir kıymet sistemi değişmesini kolayca temsile muktedir millî bir zekâ yuğuran edebiyat istiyoruz. Bu edebiyat, milliyetçiliğin ve inkılâpçılığın faydalarını sayıp döken çocuklara mahsus bir yurt bilgisi değil, muasır ve geniş bir tefekkürle yepyeni bir hassasiyet tarzının indirecte yani dolayısile ve kökten telkinini yapan yüksek bir sanatın şubesi olabilir.
Cemiyetçi, milliyetçi, inkılâpçı ve daha bilmem neci edebiyat istiyenler, muasır cemiyette örnek olarak ekseriya Sovyet Rusyayı gösteriyorlardı. Bugün orada mevzuunu ihtilâlden ve prensiplerinden alan propaganda san’atnın yaşıyamıyacağını kendileri de anlamış bulunuyorlar. Yarınki yazımda Moskovadan «Yeni Avrupa» mecmuasına gönderilen malûmattan ve bir Sovyet münekkidinin bu çeşit edebiyatın iflâsına dair yazdıklarından bahsetmek istiyorum.
Cumhuriyet 20.9.1933
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.