Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın gerçekleştirdiği görüşmelerin "siyasi, stratejik ve ekonomik" boyutları vardı. Ve genel kanaat, neticenin "olumlu" olduğu yönündeydi.
Jeopolitik pencereden bakıldığında, iki eksen ön plana çıkıyordu...
Birincisi, Türkiye'nin bölgesel güç olarak, küresel gelişmeleri etkileme kapasitesi ile ilgiliydi. Tabiri caizse... Başı sıkışan, destek arayan, süreç okumaya önem veren devletler ve liderleri Türkevi'ne akın etti... Lübnan, Sudan, Ukrayna, Ermenistan, Arnavutluk, Sırbistan, Irak. Hatta İran'ı da bu kapsamda değerlendirmek mümkündü. Bu açıdan yorumladığında Türk liderliğinin, barış ve adalet merkezli diplomasinin sahadaki karşılığını görmek etkileyici idi.
İkincisi... Almanya, Yunanistan, Hollanda, BM Genel Sekteri çizgisindeki trafik ve Amerikalılarla özellikli görüşmelerdi. Gazze ve Lübnan'daki ateş çemberi, tırmanan çatışmaların iki yüzlü batı blokuna karşı beraberinde getireceği tepki dalgası, Avrupa'da yükselen aşırı sağın karşısına çıkması muhtemel Ortadoğu'daki aşırıcı akımlar... Yani, dünya dünden daha güvenli değil ve belirsizlik artıyor. Ancak böylesi bir ortamda Türkiye yine kendi göbeğini kendisi kesmeye zorlanıyor. Beklediği asgari müttefiklik dayanışmasını göremiyor.
Devamı: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/muderrisoglu/2024/10/01/amerika-temaslarinin-ardindan
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.