Bilhassa müfredat kapsamında sömürgecilik tarihinin biraz olsun öğretilmeye başlanması çok önemli. Batı medeniyetinin nasıl bir yağmacılığa, katliamcılığa, zulme, ırkçılığa, cinsiyetçiliğe dayandığının biraz olsun anlatılması bizim millî kültür mücadelemiz bakımından da dünya insanlık tarihi konusunda şuur kazandırmak bakımından da mühim olduğunu söylemeye gerek yok.
Batı'nın ekonomik ve kültürel sermayesinin sömürgecilik çağına dayandığı, tarihsel süreçte bundan sonra yaşanan hadiselerin bu zemin üzerinde gerçekleştiğini anlatmak gerekiyor. Aksi hâlde Batı'nın küresel, Batıcıların da yerel kültürel hegemonyası ile Batı'nın hâlâ idealize edilebildiğini hâlâ 2024 yılına gelmişken pek çok mecrada görebiliyoruz. Bu idealizasyon süreci Batı'nın bizim üzerimizde bir siyasal, kültürel ve ekonomik vesayet oluşturmasının da temelini oluşturuyor yani mesele sadece bir tarih öğretimi konusunun ötesinde bir öneme sahip.
Yine müfredat bağlamında sömürgecilerin kavramı olan "Orta Asya" kelimesi yerine "Türkistan" kavramının kitaplarda kullanılmaya başlanması ve yine Batıcıların yok saymaya çalıştığı büyük edebiyatçı, tarihçi Nihâl Atsız'a kitaplarda yer verilecek olması da kültürel hegemonya mücadelemiz açısından önemli adımlar.
Kuşkusuz müfredata dair konuşulacak, eksik olarak not edilecek noktalar da bulunuyor ama müfredat meselesinin haricinde de ele alınması gereken ama gündemi yeterince teşkil etmeyen konuları da gündeme getirmek gerekiyor.
Bunlardan ilki öğretmenlerle ilgili meseleler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.