• İstanbul 9 °C
  • Ankara 8 °C
  • İzmir 16 °C
  • Konya 10 °C
  • Sakarya 9 °C
  • Şanlıurfa 14 °C
  • Trabzon 11 °C
  • Gaziantep 14 °C
  • Bolu 4 °C
  • Bursa 11 °C

Necmettin Evci: Dil, Fikir, Kültür Davamızın Müstesna Münevveri

Necmettin Evci: Dil, Fikir, Kültür Davamızın Müstesna Münevveri
Dil fikir, kültür davamızın müstesna kıy­meti D. Mehmet Doğan, geçen 11 Ağustos günü dar'ül beka'ya hicret etti. İnna lillâh ve inna ileyhi raciun. Yeri zor doldurulacak bir muhakkik ve mütefekkirdi.

Ondan bize yorulmak bilmez bir tecessüs gayreti, tavizsiz, ihlâslı, iddialı, cesur bir hayat, yeri doldurulamayacak bir boşluk ve birbirinden değerli 40 kitaplık müktesebat kaldı. Ondan bize kalan gerçek miras kimliğimize, benlimize sahip çıkmak; dilimizi, dinimizi, irfanımızı tahkim etme titizliği, aklı, heyecanıdır.

Onu ilkin seksen yılının başında 'Batılılaş­ma ihaneti' adlı eseri ile müşahhas olarak da 2003'de Ankara'ya taşınınca tanıdım. Sık­lıkla ziyaret ediyordum. Kitaplarında konu ettiği tartışmaları daha tafsilatlı konuşuyor­duk. O sıralar 'Ay Vakti' için kendisiyle Meh­met Akif Ersoy üzerine bir söyleşi de yap­mıştım. Tam bir Anadolu insanıydı. Mertti metindi. Yüreği dağ biçimli adamdı, içine yaslanıyordu. Hocası Nurettin Topçu'dan şeyh, mesabesinde yakınlık ve muhabbet duyarak örnek aldığı Mehmet Akif'ten tevarüs eden kavi duruşunu, esas duruşunu bozmadı.

Her şahsiyeti önemli veya önemsiz kılan hususi vasıfları vardır. Peki, D. Mehmet Doğan’ın hususiyeti nedir? Sözü uzatmayayım; şimdiden onun dil, kültür, düşünce, sosyoloji ve siyaset tarihimiz içinde mümtaz bir yer almasını sağlayan temel hususiyet, çağdaşlaşma ve Batılılaşma palavralarıyla milletin dil, din, kültür ve sanat varlığını imha etmeyi amaçlayan resmî paradigmaya karşı sistemli, birikimli bir sorgulamaya daha önemlisi hesaplaşmaya gitmesidir. Onu fikir ve siyasî tarihimizde anlamlı kı­lan, başta din, maneviyat ve kültür değerlen olmak üzere kimliğimizin ve benliğimizin temel dayanaklarını, giderek bütün bir milli ve millet varlımızı ortadan kaldırmayı hedef­leyen Batılılaşma ihanetine son derece açık bir dil ve büyük bir cesaretle karşı çıkması­dır. Ancak bu karşı çıkışı fevkalade sistemli bir tertiplenme, programlı bir yapılanmayla sürdürür. İlk eseri 'Batılılaşma İhaneti' esa­sen bütün bir Türkiye'ye içinde bulunduğu­muz durumu, yani sahayı; emperyalizmin yerli işbirlikçileriyle nasıl bir yıkım, kıyım, katliam yaptıklarını, bu felaketle milletin yaşadığı buhranı, bundan kurtulma kararlı­lığını nasıl göstereceğimizi anlatır. O kitap bir temel duruştur, esas duruştur. Yazdığı bütün kitapların hatta bundan sonraki mü­cadelesinin bir önsözü, özeti, mücadelesi­nin manifestosu mahiyetindedir. Daha sonra yazdıklarının da ışığında bu küçük dev eserin muhtevasına bakıldığında, yazarın uzun bir yola çıktığı, derin, geniş ufuklara yöneldiği ve bunun üç konu alanında gerçekleştiği görülebilir. Dil, ideoloji (Ke­malizm) ve Mehmet Âkif.

Din, dil kültür, ideoloji, yabancılaşma ve kimlik meselemizin hiçbiri, diğerinden ayrı, bağlantısız değildir. Ne ki dil, varoluşumu­zun ilk temel dayanağıdır. Dil bizim varoluş temelimiz, dokumuz, formumuzdur. Emperyalistler bu varoluşsal hakikati iyi bildiklerinden dilimizi unutturmaya, bozmaya, ortadan kaldırmaya dönük operasyonların­da müsamahasız, vahşi davranmışlardır. Dilimiz üzerinde operasyon yapanlar doğ­rudan doğruya varlığımızın ve hayatımızın anlamına, dayanaklarına, kaynağına, aklına, ruhuna operasyon yapmışlardır. Dilimizi ortadan kaldırmak isteyenler, tasavvuru­muzu, tahayyülümüzü, aşkımızı, estetiğimizi sesimizi, tarzımızı, düşümüzü, düşün­cemizi,  şarkımızı, şiirimizi yani bizi var ve anlamlı kılan bütün unsurlarımızı ortadan kaldırmak istemişlerdir. Doğan, dilimizin maneviyatımızın yapıcısı, yaşatıcısı olduğu­nu söylüyordu: "Ona verilen zarar, manevi­yatımıza verilmiş demektir. İnsan dünyayı kelimeleştirir; kelimelerin dünyasında ko­nuşur, yazar, düşünür ve böylece hayat bu­lur. Dilin bütün unsurları birbiriyle irtibatlı­dır. Herhangi bir öğesi diğerinin varlığı ile değer kazanan bir sistemdir dil. Zincirin bir halkası kırılınca, kopuş umumî olur."(l) Bu maddi bütün yıkım ve kıyımdan daha feci sonuçları olan bir soykırımdır. Yıkılan evler yapılır. Harap olan şehirler tekrar bayındır kılınır ama diliniz lal edilmişse, koşulsuz bir kölelik ve esaret kaderiniz olmuştur. Canlı cenaze gibi yaşamaktan başka bir işe yara­mazsınız; halsiz, hissiz, haysiyetsiz! D. Meh­met Doğan harf ve dil devrimini 'yüzyılın soykırımı' olarak ifade etmiştir.(2)

Bu hayâsızca akına dayanmamız, yeniden doğrulmamız da dilimizi muhafaza ederek, onu canlı kılarak mümkün olacaktır. Dilimiz gerçek evimiz, gerçek vatanımızdır. Dil savunması, vatan ve medeniyet savunmasıdır.

Bu sebeple içine çekildiğimiz kuşatmadan, bunalımdan, yozlaşma ve yabancılaşmadan kurtulmak için dilimizi, kültürümüzü yaşa­tıp korumamız veya koruyarak yaşatmamız hiç şüphesiz istiklâl ve istikbal meselesidir. İşte Doğan, büyük alakasını bu mesele üze­rine teksifle tarihi bir görev icra etmiş, bunda da muvaffak olmuştur. 'Bir Lügat Bulama­dım', 'Türkçe Düşünmek Türkçeyi Düşün­mek', 'Dil Kültür Yabancılaşma', Neden Klasiklerimiz Yok', 'Kelimelerin Seyir Defte­ri', 'Söz Okyanusunda Yolculuk' ve nihayet 1932'de 'Dil Kurultayı' ile başlayıp feci etki­leri günümüze kadar süren dili boğma, bu­dama ihanetini anlattığı 'Türkçe'nin Cenaze Töreni'. Bütün bu eserlerde ses estetiği, an­lam zenginliği ve inceliği ile kelimelerin za­man içinde kazandıkları mânâya, o mânâyla var olan hayata, kültüre ne ölçüde yabancılaştığımızın serüveni anlatılır. 'Dil Kül­tür Yabancılaşma'da da 'Kelimelerin Seyir Defteri' adlı kitapta da, kelimeleri değiştir­mek yoluyla dilin yabancılaşmanın aracına dönüştürülmesine çarpıcı misaller derinlikli etimolojik tahlillerle verilir. Meselâ; “kelime” kelimesi. “Kelime”nin manalarından biri de “Allah’ın sözü kelâm”dır. Ayrıca “kelime”, kelimetullahı, kelime-i tevhidi, (yani Lâ ilâhe illallah Muhammeden Rasûlüllah”ı) hatırlatmaktır. Ataç, bu mana bağından rahatsızlığındandır ki, “kelime” yerine “tilcik” demeyi tercih etmiştir. Onun takipçileri de şimdi “sözcük” demektedirler. “Sözcük”ün “kelime”nin uyandırdığı çağrışımları uyandırması mümkün mü? (3)

Andığımız eserlerin hemen hepsinde, böyle yüzlerce kelimenin etimoloji ve iştikakı ya­pılırken hem Türkçenin ses ve anlam güzelliği hem de dili anlaşmazlık, iletişimsizlik aracına dönüştürme çabalarının trajikomik­liği gözler önüne serilir. Oysa medeniyet dille olur daha kestirmesi: Medeniyet dilsiz olmaz. İlim, edebiyat ve kültür alanında meselenin meselesi dil meselesidir"(4)

Sefil ironiyi akıl ve mantığın kavrayamayacağı ölçüde ağırlaştıran bütün bu kültürel intihar girişiminin, daha hafif söyleyişle yabancılaşmanın Türkçülük, millilik, milliyetçilik adına yapılmış olmasıdır. Düşmana benzediği ölçüde kendi olacağını sanma gafleti nasıl olabilir? Gâvura benzediği oranda Türk ve medenî olacağı anlayışı nasıl bir akıldır, akıllılıktır. Durum böyle olunca kültür ve eğitim programları da ona göre biçimlendi. Milli eğilimlere duyarsız millî eğitim, körpe dimağlara uydurma dili yerleştirmek için yoğun gayret gösterdi. "Bir hükümet, kendi mekteplerinde çocuklara zorla uydurma bir dili öğretsin; bir millet meclisi yapacak binlerce iş dururken, bir akademi vazifesi görerek, uydurduğu argoyu bütün millete kabul ettirmeye kalksın. İnsanlık tarihinde bu kadar manasız, zararlı bir işin benzerini bulmaya imkân yoktur.” (5)

Geldiğimiz aşamada hem dil hem alfabe olarak dünün eserlerine ulaşma imkânı ortadan kaldırılmıştır. Bırakınız Fuzûlî’yi, Bâki’yi birçok insanımız Ömer Seyfettin'i, Yahya Kemal'i, Akif'i. Necip Fazıl’ı, Peyâmî Safa'yı bile sözlüksüz okuyamaz, anlaya­maz durumdadır. Eğer okuma faaliyeti TDK’nın sözlüğüne müracaat edilerek ya­pılıyorsa maksat büsbütün hâsıl olmayacaktır.  Anlama, anlaşma, iletişim ve düşünme vasıtası olan dili en nihayet anlayamama, anlaşamama, düşünememe aracına dönüş­türmeyi başardılar. Doğan haklı olarak 'bu yanlışların önünü kim alacak?” diye sorar. Doğan'a göre çocukluğunuzda dil hassasiyetini geliştirmek, kullanımını zenginleştir­mek gibi aslî bir görevi olması lazım gelen Millî Eğitim, 'milli varlığımızı, yok etmek için sistematik faaliyetlerini aksatmadan sürdürme’ye devam etmektedir.(6)

Doğan'ın dil alanında her türlü takdiri ziyadesiyle hak eden en mühim eseri elbette 'Büyük Sözlük’tür. Bu lügat, evvela yıkıcı saldırı ve darbelere hedef edilmiş dil evimizin, savruldukları yerde unutulmaya terk edilmiş yapı taşlarını yani kelimeleri derleyip toparlamış, gücünün ve imkânı verdiği ölçüde onların yitip gitmesine mani olmuştur. Hazırlanışı sabırlı bir çalışmayla neredeyse yarım asırlık bir süreye yayılan 'Büyük Sözlük', hakikaten dil ve kültürümüz için muazzam bir imkân ve kaynak, böyle olduğu için de varlığımızın teminatı olmuştur. Sözlüğü, dili aslî hüviyet ve zenginliğiyle buluşturmanın ana mihveri gören Doğan, Cumhuriyet tarihimiz özelinde artık bir mecburiyete dönüşen dil şuurunu ‘Bir Lügat Bulamadım', 'Yüzyılın Soykırımı’, ‘Devlet Sözlük yazar mı?' kitaplarıyla can­lı, etkin kılma çabası güder. Bu üç kitap dil maceramızın mantıksız gerekçeleri yanında sözlükle taçlanan tasavvur ve felsefenin mahiyetini izah eden bir bütünlük arz eder. Şimdi insanımıza, husûsen bütün yazar, düşünür ve sanatçılarımıza düşen dil evimizi yeniden onarmak, canlı, işlek kılmaktır.

D. Mehmet Doğan’ın ikinci konu alanı daha doğrusu hesaplaşma veya vuruşma alanı ideolojidir. Tanzimat'ta kayıtsız ko­şulsuz Batı hayranı Mustafa Reşit Paşa ile başlayan Batılılaşma ideolojisi Atatürk'le birlikte keskinleşerek zirveye çıkmıştır. Bu taklide, hayranlığa, öykünmeye dayanan, halkçı olduğunu söylemesine rağmen mil­letin inancına, iradesine yabancı ideoloji, Kemalizm’den başkası değildir.(7) Dili boz­maya, budamaya dönük devirimler de bu ideolojinin bir programıdır zaten. Doğan, meseleye bu açıdan da irdeler.

'Tarih ve Toplum'dan başlayarak 'Darbeler Müdahaleler ve Siyasî Sistem', 'Son Dar­be Ergenekon', 'Mağlubiyet İdeolojisinin Sonu' ‘Türkendülisiye', ‘1932 Dinî İnkılâp Yılı', adlı eserlerinde resmî ideolojiyi daya­tan otoritenin akla, vicdana, hakka, huku­ka, kültüre mugayir ve mesafeli karakterini teşrih masasına yatırır. Gerçekten sahasında bir şaheser olduğu muhakkak olan 'Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş', Tanzimat tan bu yana yaşadığımız trajik serüvenin derli toplu özeti mahiyetindedir. Bu eserle Millî Mücadeleden Cumhuriyete giden sürecin gözden saklanan, tarihten kaçırılan niyetle­ri, planları, devrim ve icraatları belgelere da­yanarak gözler önüne serilmektedir. Kema­list devrim hareketi ve ideolojisini safahatı ile metodik anlatıp eleştirmesiyle hususiyet arz eden bu eser, resmi söylem ve koruma kanunlarının karartmalarını aşan derli tolu bir kaynaktır.

Gerçek mânada halka dayanmayan ikti­darlar, hâkimiyetlerini ancak zor, baskı ve dayatmalarla sürdürürler. Darbeler, siyasal Şiddetin bir ifadesi olarak toplumu tediple değiştirmenin aracı olarak kullanılır. Bu du­rum ağır bir kimlik bunalımı ve yabancılaş­mayı getirdi. Ne ki milletlerin atılımlarıyla yarıştığı günümüz dünyasında bu türden korku ve komplekslerle günümüz dünya­sında var olmanın imkânı kalmamıştır. Bu da mağlubiyet ideolojisinin sonunu getir­miştir.

D. Mehmet Doğan'ın son kitabı '1932 Dinî İnkılâp Yılı'dır. Bu kitap 1932 yılı basınının baştan sona taranmasının mahsulüdür. Niçin 1932? Dil devriminin yapıldığı buna istinaden ezanın yasaklandığı dönemin başlangıcıdır da onun için. Kitap Lozan'da verildiği artık aşikâr olan dini kaldırma ta­ahhüdü realitesinden hareket ederek, Lo­zan sonrası gelişmeleri anlatır. Atatürk'ün, 1937'de Meclis'te yaptığı son açılış konuş­masından yapılan birebir iktibas insanı deh­şete sevk eder: "Dünyaca malûm olmuştur ki, bizim devlet idaresindeki ana programı­mız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve si­yasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitap­ların doğmaları ile asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunu­yoruz" (8) Bu kitap, dil ve din üzerinde yapı­lan tahribatın aslında aynı maksat ve man­tıktan neşet eden bir plan olduğunu ortaya kor. Böylelikle Doğan'ın dil ve ideolojik da­yatmaları neden birbirinden ayırmaksızın mesele ettiği daha iyi anlaşılır.

Mehmet Âkif Ersoy, D. Mehmet Doğan’ın üçüncü ana araştırma konusudur. Akif'le ilgili olarak 'Camideki Şair Mehmet Akif’, 'İslâm Şairi İstiklâl Şairi Mehmet Akif’, 'Mehmet Âkif Çanakkale’den Sakarya’ya' bir de 'İstiklâl Marşı Bin Yılın Destanı' kitaplarını yazdı. Son zamanlarda Akif'i konu edinen birbirinin kopyası birçok kitap ya­yınlandı. En azından muhafazakâr kesimde artan popülaritesine orantılı olarak biraz daha fazla bilinmek istenmesi belli kesimler için Akif'i bir pazar alanına veya pazarlama metaına dönüştürmüş de olabilir. Çünkü bu kitaplarda sathî bilgiler dışında hemen hiçbir vasıf bulunmaz. Doğan, Akif’i, milli duyarlılıkları, millet kimliği heyecan ve ide­aliyle kaynaştırmış örnek bir şahsiyet olarak en başından beri yazıyordu. D. Mehmet Do­ğan, birinci, kaynak ve belgelere dayanarak Akif’i araştırıp yazı ve faaliyetleriyle gündemimize etkili bir şekilde sokan ilk ve öncü muharrirlerden biridir. Âkif bin yıllık varlık ve medeniyet mücadelemizin son mütekâmil numune şahsiyetiydi. Özü, sözü, fikri, zikri, imanı, ameli, tenviri, tevhidi, mücade­lesi, vefakârlığı, fedakârlığı, dostluğu, vatan ve millet sevgisi ile mükemmel bir kişiliğe sahipti. Akif'in hususi önemi iman ve İslâm şairi olması yanında, istiklâl şairi olmasıdır. "Mehmet Âkit', imanıyla, yaşadığı hayatla, Anadolu'nun asırlık ıstırabını nefsinde his­seden büyük ruhuyla; küfre, zulme karşı za­man zaman zapt edemediği isyanıyla Millî Mücadele nin örnek şahsiyetidir. Ondandır ki O. Millî Mücadelenin destanını, marşını yazmakta güçlük çekmez. Hatta diyebiliriz k; İstiklâl Marşını yalnız o yazabilirdi. İmanıyla o yazabilirdi, ıstırabı ve isyanıyla o ya­zabilirdi; ömrünce yaptığı hazırlığın kazan­dırdığı hüviyetiyle o yazabilirdi"(9)

Manevî düzlemde Akif ile o kadar hemhal olmuştur ki adeta aileden biri gibidir. Biz takıldığı­mız noktalarda kendisine sorardık, en sıra dışı sayılacak bilgileri bile anında bize verirdi. Bir de Akif onun için sadece örnek, öncü değil, adeta zaman perdesinin aralandığı bir iklimde varlıkları sürekli rabıta halindeydi. Âkif Doğan'ın şeyhi idi. Bütün bu eserler millî mefkûrenin hayat tarzına dönüştüğü örnek şahsiyeti farklı veçheleriyle anlatır.

Hele duyarlıkları müşterek yazar ve sanat adamlarını bir araya getirmek için kurulu­şunda öncülüğünü ve genel başkanlığını üstlendiği Türkiye Yazarlar Birliği, 50 yılına ramak kalan mazisiyle, tarihî değeri olan bir teşekkül olarak D. Mehmet Doğan’ın başka önemli eseridir. Ve elbette bu eser geride kalanların gayreti, samimiyetiyle yaşayacaktır.

Onu unutmayacak, hep özleyecek, yolunu hep açık tutacağız. Allah ondan razı, mekânı cennet olsun.

 

Kaynakça:

1- D. Mehmet Doğan, Söz Okyanusunda Yolcu­luk, s.156. Yazar Yay, Ank. 2018.

2- D. Mehmet Doğan, Yüzyılın Soykırımı, Yazar Yay, Ank. 2004.

3- D. Mehmet doğan, Dil Kültür Yabancılaşma, s.93, 6. bas, Yazar yay, Ank. 2016.

4- D. Mehmet Doğan, Türkçe Düşünmek Türkçeyi Düşünmek, s 13,14. Yazar yay, Ank. 2021.

5- D. Mehmet doğan, Türkçenin Cenaze Töreni, s.57. Yazar yay, Ank. 2020.

6 -D. Mehmet Doğan, Türkçe Düşünmek, s.22

7- D. Mehmet Doğan, Bir Savaş Sonrası ideo­lojisi Kemalizm, 3. bas. Yazar yay, Ank. 2019; Doğan bu eserinde ilk kez aslen bir Yahudi (Siyonist) olan Moiz Kohen tarafından Kemalizm’in kitabının yazıldığını (s.33) hatırlatır. Yapılan devrimler görülür görülmez zihni sarsıntılara yol açsa da kaç asırlık köklü bir varlığa, emperyalizme düşman olmayacak bir yapı ve kimlik uydurmak için milletin hafızasının silindiğini, alfabenin, dilin değiş­tirildiğini, tarihin yakın dönemden koparılıp geriye yürütüldüğünü (s.lO), "keyfi mahke­meler, tüyler ürperten işkence metodları, kişi­lik törpüleme uygulamaları, Kur'an-ı Kerim'e taarruza kadar varan saygısızlıklar, suçu kişi­den ailesine, mensup olduğu topluluğa, hatta halka ve onun inancına kadar genelleştirme tavrının yansımalarının Cumhuriyet'in tek parti döneminden sonraki dönemlere miras kalmış" (s.100) Kemalist uygulamalar oldu­ğunu ifade eder.'

8- D. Mehmet Doğan, 1932 Dinî İnkılâp Yılı, s-34, Yazar yay, Ank. 2023.

9- D. Mehmet Doğan, Camideki Şair, s.58, İz Yay. İst. 2006..

AY VAKTİ 212. Sayı /18-22

whatsapp-image-2024-10-27-at-22.09.40-005.jpeg

Bu haber toplam 290 defa okunmuştur
Etiketler:
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim