• İstanbul 10 °C
  • Ankara 5 °C
  • İzmir 14 °C
  • Konya 8 °C
  • Sakarya 10 °C
  • Şanlıurfa 13 °C
  • Trabzon 10 °C
  • Gaziantep 13 °C
  • Bolu 3 °C
  • Bursa 10 °C

Necip Tosun: Günlüklerde Bir Demet Türkiye Yazarlar Birliği

Necip Tosun: Günlüklerde Bir Demet Türkiye Yazarlar Birliği
Kuruluşunun 45. Yılı dolayısıyla; ülkemizin önemli 45 edebiyatçısı Türkiye Yazarlar Birliği’ne dair önemli değerlendirmelerde bulundu. Kitap olarak da yayımlanan metinleri sırasıyla yayınlıyoruz.

*********

Nisan 2006, İstanbul, Yıldız Sarayı

Türkiye Yazarlar Birliği ödül törenindeyiz, Yıldız Sarayında. İçerisi buz gibi. Ben de Otuzüçüncü Peron’a verilen öykü ödülünü alacağım. Önce İsmet Özel’e ödülü verildi. Özel, güzel bir konuşma yaptı. Özel konuşmasında aslında ödülün para olarak verilmesi gerektiğini belirttikten sonra Batı’dan örnekler verdi. Özel ardından konuyu Batı’ya ve Nobel Ödüllerine getirerek ödülün Orhan Pamuk’a verileceğini iddia etti. Ben kürsüde konuşmadım. Zaten İsmet Özel’den sonra kürsüden konuşmam ayıp olurdu.

Bir ara ödül alanlardan Serdar Tuncer, Sezai Karakoç’un bir şiirini okudu. Ben İsmet Özel’e baktım, o da sevgiyle dinledi. Zara da güzel bir ilahi okudu, sesi sarayın tavanlarında yankılandı.  Ödül töreninden sonra Ayşe Kara ile birlikte arkadaşlarla buluşmak üzere oradan ayrıldık. Ahmet Kekeç, Cafer Turaç, Ömer Lekesiz, Ayşe Kara buluşup edebiyat, sanat, hayat konuştuk. Bir ara Cafer Turaç Hece ile ilgili sitemini iletince Kekeç devreye girdi “Hep Necip Tosun yapmıştır” diyerek esprisini yaptı.

21.01.2006

Yeni Şafak gazetesi ödül konusunu sordu: “TYB öykü ödülünü kucakladınız. Bu ödülün sizin için anlamı nedir?” Ben de şöyle cevapladım: “Öncelikle Otuzüçüncü Peron’a gösterdikleri teveccüh için TYB’ye teşekkür ederim. Ülkemizde sürekliğiyle kurumsallaşan bu ödüle layık görülmekten mutluluk duydum. Ancak şunu da belirtmekte yarar var. Ödüller tek başlarına eserin değerine ilişkin bir ölçü olamazlar. Yani ödül vermek o edebi esere bir değer katmadığı gibi ödül verilmeyen eserlerin de değerini azaltmaz. Ödül olsa olsa o eserin okura ulaşmasına katkıda bulunur, yazarına şevk ve memnuniyet hissi verir. Çünkü ödül, eserin dışında cereyan eden bir durumdur ve eser tarihsel serüveninde kendi kaderini yaşar. Bütün bunları bana ödül verenlerin takdirlerini küçültmek için söylemiyor, bir gerçeği ifade etmeye çalışıyorum. Onlara tekrar teşekkürlerimi sunuyorum.”

01.01.2012

Türkiye Yazarlar Birliği “2011 yılı Yazar, Fikir Adamı ve Sanatçıları Ödülleri’”nde Modern Öykü Kuramı’na “Edebi Eleştiri” ödülü... Türkiye Yazarlar Birliğine teşekkürlerimle...

21 Nisan 2012 Cumartesi, Yazarlar Birliği Ödül Töreni, İstanbul

Merhaba İstanbul! Sabah İstanbul’a inip Sultanahmet’teki otelimi bulup eşyamı yerleştirdim. İstanbul bomboş. Henüz güneş doğmamış. Sultanahmet’i hiç böyle görmedim. Sabah tek açık yer olan bir börekçiye girip kahvaltı ettikten sonra Gülhane’den yürüyerek Eminönü’ne indim. Karaköy’de balıkçıları izledim bir süre. Haliç henüz uyanmamış. Üşüdüm ve bir kafeye oturarak İstanbul’un uyanışını izledim. Bir saat sonra Eminönü hınca hınç doldu. Sonra tekrar Sultanahmet’e çıkarak Ayşe Kara ile buluştuk. Ardından Yazarlar Birliğine gittik. Ödül töreni için herkes orada. Törende tek cümle söyledim: “Öykünün sesine yankı olduğu için Türkiye Yazarlar Birliğine teşekkür ederim.”

26.04.2014

Bugün Yazarlar Birliği’nde ödül töreni var. Bedir Acar, Aykut Ertuğrul, Necati Mert ödüllerini almaya gelecekler. Yazarlar Birliği ödül törenini ilk kez Ankara’da yapıyor. Ödül törenini kendi mekânında yapıyor ama yer hiç de ödül töreni için uygun değil. Necati Mert ve Bedir Acar’a “hoş geldin” dedikten sonra çıktım yakın bir kafede kitap okuduktan sonra tekrar onları karşılamaya geldim. Bedir Acar, Aykut Ertuğrul birlikte öğle yemeği yiyoruz. Biraz sonra yanımıza Necati Mert de geliyor. Aykut çıkaracağı yeni öykü dergisinden, Bedir Acar da gazetelerin sanat edebiyat sayfalarına gazete yönetimlerinin gösterdiği ilgisizlikten söz ediyor. Necati Mert ile daha önce nerede karşılaştık birlikte dökümünü yapıyoruz. Daha sonra Necati Mert ve Aykut Ertuğrul ile Hece’ye geçtik, Bedir Acar’dan ayrıldık.

Hece bürosunda Aykut Ertuğrul ile Mümkün Öykülerin En İyisi kitabı konuşuldu. Güzel, verimli bir toplantıydı. Aykut Ertuğrul öykü serüveni, öykü anlayışı sorularına espri ile karşılık verdi: “Evet, öykü filan yazıyordum ama doğrusu işin buraya geleceğini ben de bilmiyordum.”

03.04.2016, Kızılcıhamam Çam Hotel…

Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Türkiye Yazarlar Birliğinin ortaklaşa düzenlediği ve 31 Mart 2016- 3 Nisan 2016 tarihleri arasında Ankara Kızılcahamam’da gerçekleşen Türkiye 1. Genç Yazarlar Kurultayı usta/tecrübeli yazarlarla genç yazarları bir araya getirdi. Kongre boyunca genç yazarlarla tecrübeli yazarlar birlikte oldular, görüş alış verişinde bulundular.

Kurultayda 30 yaşın altında ülkenin çeşitli yerlerinden gelen ve yazı hayatının henüz başında olan 40 genç yazar üç gün boyunca yazarlık kurumunu ve sorunlarını tartıştılar. Kurultay’da, D. Mehmet Doğan “Dil ve Yazarlık”, Cihan Aktaş “Hikâyeden Romana”, Hicabi Kırlangıç “Doğudan Batıya Şiir Serüvenimiz”, Osman Özbahçe “Yeni Mecralar, İnternet vb. Türkiye’de Edebiyat ve Kültür Eserlerinin Basımı ve Dağıtımı”, Musa Kâzım Arıcan “Yazarlık ve Düşünce”, İbrahim Eryiğit “Matematik ve Şiir”, Mustafa Aydoğan “Sanat Olarak Yazarlık”, Mehmet Aycı “Gençler ve Yazarlık” ana başlığı altında konferans verdiler. Ben de “Sanat Edebiyat Dergileri ve Gençlik” başlıklı bir konuşma yaptım. Kurultay boyunca “gençlik ve yazı” hep ana tema olarak yer aldı.

Kurultayın en hareketli ve canlı bölümü ise “Gençler Tartışıyor: Günümüzde Yazar Olmak” adlı tartışma programı oldu. Genç yazarlar yazarlık serüvenlerinde karşılaştıkları sorunları aktarırken edebiyatın ana dergilerinde kendilerine yer bulamamaktan, kitaplarını bastıramamaktan şikâyet ettiler. Yapılan bir konuşmada geçen “Putları yıkmak, üstatlara başkaldırmak” teklifiyle tansiyon yükseldi. Söz alan diğer genç yazarlar ise bu teklife karşı çıktılar.  Genç yazarlardan öykücü Bünyamin Demirci söz alarak, öncelikle genç yazarların kendilerine bakmaları gerektiğini, ustaları, tecrübeli yazarları eleştirerek bir yere varılamayacağını, eğer böyle yapılırsa edebiyat dünyasına hizmet eden, emek veren, gençler yetiştiren ustalara haksızlık yapılmış olacağını, aslolanın bir yerde yazı yayınlatmak değil, o yazının sorumluluğunu taşımak olduğunu belirtti. Üstatlara karşı gelmek şimdi burada olan sürekli gençlere destek olan Necip Tosun’a karşı gelmek, Ali Ural’a karşı gelmek demek olacağını belirtti.

Orman içinde toplu doğa yürüyüşler ve konserlerle geçen kurultay değerlendirme toplantısıyla son buldu. Kurultay boyunca genç yazarların davetlerine icabet ettim. Lobide buluştuk ve hazırladıkları soruları cevaplandırdım. Facebook ve twitter insanların fotoğraf çektirmek arzularını kamçılamış. Pek çok genç yazarla fotoğraf çektirdik. Gençlerle ilgili hep şunu hissettim: Tecrübeli yazarla karşılaştığında yüz yüze büyük bir saygı içinde ama tek başlarına kaldıklarında onlara öfkeliler. Bazen yazarken de bu öfkelerinin kurbanları oluyorlar.

Osman Özbahçe’nin arabasıyla, muhabbet ede ede Ankara’ya döndük. Geride güzel diyaloglar, güzel fotoğraflar kaldı. Kim bilir buradan hangi yazar çıkacak, kim yarı yolda dökülecek.

15.11.2016

Mehmet Doğan ile bugün hesapladık: 30 yıllık bir dostluk. … 1987’de Yazarlar Birliği Yıllığı’nda roman değerlendirmesi yapmışım. O günden sonra hiç bitmeyen bir dostluk, kardeşlik… Mehmet Abi hayatına baktı bugün. Peki, iki saate sığar mı hayat… Necip Fazıl, Nurettin Topçu, Nuri Pakdil, Mustafa Kutlu, Dergâh, Yazarlar Birliğinin kuruluşu iki saate sığar mı? Gazi Lisesinde, Siyasal Basın Yayında öğrencilik iki saate sığar mı? Mustafa Kutlu ile vapur yolculukları, Necip Fazıl ile buluşmalar, Sezai Karakoç’la görüşmeler, Nuri Pakdil ile muz, mandalina yemeler iki saate sığar mı? 26. baskıya ulaşmış koskocaman “Büyük Türkçe Sözlük” iki saate sığar mı? Mehmet Abi ömrünü adadığı kitaplar arasında, kırk yıl öncesini daha dün gibi, biraz önce yaşamış gibi anlatıyor. “Eskiden sevmezdim fotoğrafları…” diyor… Sözünün sonunu getiremiyor. “Yaşadığımıza o kadar az belge var ki” demek istiyor aslında. “Hayat, sessizce, hiçbir iz bırakmadan yanımızdan geçip gidiyor…”

27.11.2016

Bugün yeni öykümü bitirmenin keyfiyle Yazarlar Birliğine gittim. D. Mehmet Doğan orada. Eski Bakanlardan Prof. Dr. Sami Güçlü de orada. Sami Güçlü okuma faaliyetlerini anlatıyor. Dört yıldır süren ve gençleri okumaya teşvik eden faaliyetlerini… Mehmet Abi, Tarık Buğra için “Tarık Buğra 75. Yaşında” diye bir program düzenlediklerini, programa Tarık Buğra’yı da davet ettiklerini anlatıyor. (…) Ben de Küçük Ağa ile Kurtuluş Savaşı’nı en sağlıklı yere oturttu diyorum. Mehmet Abi aynen katılıyor. Eski bakan ayrılırken telefon numaramı rica ediyor ve “geç kalmış bir tanışma” diyor ardından. O çıkınca bu kez de yine eski ünlü siyasilerden İbrahim Çelik geliyor.

06.12.2016

Öğle üzeri Abdullah Harmancı ile buluştuk. Abdullah ile edebiyattaki dostluklardan, ayrılıklardan bahsettik. Bir insanın hem dindar hem ahlaksız nasıl olabileceğini anlamaya çalıştık. İnsanlar asla senin kendi seçimine saygı göstermiyor. En yakın arkadaşın bile ancak onun gibi düşünmeni istiyor. Şunu gördüm, dostluklara yapılan yatırım dünyanın en aptal yatırımı. İnsan ancak eserine yatırım yapmalı, onu geliştirmeli, onun için mesai harcamalı. Harmancı’nın yeni kitabı çıkmış, imzalıyor.

Dedim ki edebî eserlere yazarların kimliklerine bakarak değer biçemeyiz. Örneğin Müslüman Saati şiirini Ahmet Haşim yazmıştır ama İslamcı değildi. Kurtuluş Savaşı’nı yerli yerine oturtan, savaşın dini coşkuyla yapıldığını büyük romanı Küçük Ağa’da ortaya koymuş olan Tarık Buğra da İslamcı değildi. Olaya böyle bakmak yanlış. Abdullah’la, birlikte TYB’ye gidiyoruz. Orada bizi D. Mehmet Doğan bekliyor. Saat 3’te sözleşmiştik, Yeni Şafak fotoğrafçısı gelmiş, birlikte fotoğraf çekiliyoruz. Gazete’de yapılan söyleşide kullanılacak. D. Mehmet Doğan ile de insanların vefasızlığından söz ediyoruz. Sonra söz Evliya Çelebi’ye gelince şenleniyor, neşeleniyor.

07.12.2016

Akşam TYB’de ödül jürisindeyiz. Tüm türlere ait adayları sıraladık. Hicabi Kırlangıç her zamanki neşesiyle toplantıyı neşeye boğuyor. D. Mehmet Doğan bazı televizyon dizilerine ödül verdirmemeye kararlı. Bu tür toplantılarda ortam yavaş yavaş gerilir ama bir süre sonra yönünü bulur. Çok kalabalığız. Bakalım nasıl gidecek…

30.09.2017

Bugün, Türkiye Yazarlar Birliğinin danışma kurulu toplantısı vardı. Sabah kahvaltısını eski dostlarla birlikte ettik. Otuz yıldır tanıdığım bu insanlara bakarken sanki zaman hiç geçmemiş gibiydi. Otuz yıldır birbirini tanıyan bu dostlar kültür, edebiyat ve medeniyet konuştular. Ne güzel. D. Mehmet Doğan, Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan, Ferhat Koç, Osman Özbahçe, Muhammet Enes Kala, Fatih Gökdağ, Prof. Dr. Salih Yılmaz, Mehmet Nezir Gül, Mehmet Kurtoğlu, İbrahim Ulvi Yavuz, M. Çetin Baydar, Muhsin Mete, Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu, Bekir Soysal, Erbay Kücet, Ercan Yıldırım, İbrahim Halil Çelik, İbrahim Demirci, İbrahim Eryiğit, Doç.Dr. Kudret Bülbül,  Murat Köse, Mahmut Erdemir, Dr. Nazif Öztürk, Dr. Necmettin Türinay…

 “Ankara’da yaşayan ve hafta sonunu kültür sanat etkinliklerine katılarak değerlendirmeyi düşünenler için TYB binasında, yazar ve okur buluşması yapılabilir.” diye bir öneride bulundum.

14.12.2018, İstanbul

Saat 05’de karlı bir Ankara sabahına uyandık. Bugün İstanbul’a gideceğim. Ama dışarısı karlarla kaplı. Her yer buz. Allah’tan çağırdığım taksi geliyor. Yol boyu bomboş trafikte, karanlıklar ve karlar içindeki Ankara’yı seyrede seyrede gidiyoruz. Asfaltın erimiş karları sokak lambalarıyla ışıl ışıl parlıyor. Gri bulutlar, resmi daireleri,  avm’leri, yüzyıllık köhnemiş binaları temizliyor. Kar şehri bir suluboya resmi gibi boyuyor, kendi rengine dönüştürüyor. Ama kar en çok ağaçları güzelleştiriyor. Bembeyaz çiçek gibi gelinlik giydiriyor. Çamlar, çınarlar, akasyalar yeni giysileriyle birbirleriyle yarışıyor. Ağaçların arasındaki sokak lambaları şehri aydınlatmak için değil güzelleştirmek için yanıyorlar. Şoför hayattan, acılardan, yoksulluktan bahsediyor. İstanbul uçağını beklerken yapacağım konuşmaya hazırlanıyorum: Günümüz Öyküsü.

Sultanahmet’te kızım Büşra karşıladı. Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi Edebiyat Festivali düzenlemiş. Onun için buradayım. Burada bir konuşma yaptım. Büşra da salonda olduğu için ondan benim ile ilgili bir konuşma yapmasını istediler. Büşra harika bir konuşma yaptı. Akşam Handan Acar Yıldız, Cemal Şakar ile buluşup edebiyat muhabbetine devam ettik. Geç vakitlerde Sultanahmet’teki otelimi navigasyonla buldum. Otel buz gibi. Klima ısıtmıyor.

15.12.2018, İstanbul

Sabah otelde kahvaltı için aşağı indiğimde D. Mehmet Doğan’ın orada olduğunu gördüm. Birlikte kahvaltı ettik. Daha sonra Sultanahmet’e çıkıp kafede oturdum. İnsanın yapacağı konuşmaya kendi kitabından hazırlanması tuhaf bir duygu. Biraz sonra Yazarlar Birliğine geçtim. Hemen yanımda Ömer Erdem. Hadi dışarı çıkalım dedi. Bizim toplantımıza vakit var. Dışarıda Mehmet Can Doğan var. Birlikte edebiyata, hayata baktık. Görüşlerimiz çok ortak.

Nihayet toplantı başladı. Dr. Ramis Karabulut, Ömer Erdem ile birlikte sevinç Çokum’un olduğu yerde Sevinç Çokum hakkında konuşacağız. Ön masada dinleyicilerin arasında Sevinç Çokum da var. Ömer Erdem müthiş bir konuşma yaptı. Daha çok yazınsal ortamın tümüyle siyasi angajmanla algılanmasına itiraz ederek Sevinç Çokum’un bunun mağduru olduğunu söyledi. Aşağı yukarı ben de benzer bir konuşma yapıp ağırlıklı olarak Sevinç Çokum’un edebiyat ortamında hak ettiği değeri görmemesine değindim. Ömer Erdem ve Mehmet Can Doğan daha sonra konuşmamı çok beğendiklerini söylediler.

Konuşma sonrası Sevinç Çokum yanıma geldi. Konuşmam ile ilgili olumlu şeyler söyledikten sonra “mutlaka görüşelim” dedi. “Necip Bey hatırlarsanız sizinle haberleştik ama ben hasta olduğum için görüşemedik” dedikten sonra “ama ben sizin kitaplarınızı görmedim, onları edinmek isterim” dedi ben de “yanımda biri var” dedim ve Öykümüzün Kırk Kapısı’nı imzaladım. Sevinç Çokum son kitabını bana imzalamak istediğini ama yanında olmadığını söyledi. Okumamı istediğini belirtti. “Bir adres verin göndereyim” dedi, “ben alırım” diye ikna ettim. Odada, D. Mehmed Doğan ve Ayşe Olgun da var. Kapıda Kamil Eşfak Berki var. Daha sonra Mehmet Narlı ile birlikte Üsküdar’da Cemal Şakar ile buluştuk. Burada, Köksal Alver, Handan Acar Yıldız, Ali Işık, Dilek Kartal da var. Biraz sonra biz Handan Yıldız ve Dilek Kartal ile ayrıldık. Ben uçağıma yetişmek için kalkmak zorundaydım.

Geç vakitlerde Atatürk Havaalanında, Ankara’ya dönüşte, D. Mehmet Doğan, Kazım Arıcan, Mehmet Can Doğan ile birlikteyiz. Yine derin sohbetler, kahkahalar… Neşeli bir gece… Yorgun ve bitik eve geliyorum.

20.10.2018

Şu an uçaktakiler: Yavuz Bülent Bakiler, Ali Ayçil, Hüseyin Akın, Cemal Şakar, Aykut Ertuğrul, Necip Tosun,  Hasibe Çerko, Handan Acar Yıldız... Sonunda Cübbeli Ahmet de geldi... Fantastik bir uçuş olacak... Bugün Kahramanmaraş yolcusuyuz. Türkiye Yazarlar Birliğinin düzenlediği “Kırk Yılın Öyküsü” adlı bir sempozyum için yoldayız.

Bütün dostlar burada. Necip Fazıl Kültür Merkezinde Hasibe Çerko, Handan Acar Yıldız ve Cemal Şakar’ın katıldığı bir açık oturumu yönettim. Akşam Ali Ayçil, Hüseyin Akın ile yemekten sonra Kahramanmaraş caddelerinde dolaştık. Dönerken Arif Ay aradı Şelale Kafe’de buluştuk. Çok kalabalıktık. Ali Karaçalı, Duran Boz, Arif Ay, Handan Acar Yıldız, Ali Ayçil, Hüseyin Akın, Emin Gürdamur, Abdullah Harmancı... Arif Ay bol bol Nuri Pakdil ile ilgili anılarını anlattı.  Geçenlerde Nuri Abi benim bir şiirimi okumuş. Beni çağırdı. Şiiri bir de ben ona okudum. Bir aşk şiiriydi. ‘En iyi aşk şiiri’ dedi.” Biz üst katta oturuyorduk. Aşağıda bir başka ekip varmış. Cemal Şakar, Aykut Ertuğrul ve diğer arkadaşlar... Hep beraber Kahramanmaraş ritüellerini yerine getirdik: Kelle paça, dondurma... Otele döndüğümüzde ertesi güne taşmıştık.

02.03.2019

Kurtuluş Kayalı ile Dost Kitabevinde buluştuk ve yürüyerek TYB merkezine geldik. Benim kuşağım Kurtuluş Kayalı’yı siyasi olarak bir yere koymaktan çok hep görüşlerine itibar edilen, ne söylediği merak edilen bir aydın, düşünce adamı, sosyolog olarak görmüştür. Çünkü onun bir olaya, bir kişiye saplantıyla değil düşünce ufkundan baktığını bilirdik. Diyalogdan çekinmemiş, her düşünceyi sonuna kadar kurcalama yolunu seçmiştir.

Özellikle Batı’ya eleştirel bakışı ve yerli duruşu hepimizin dikkatini çekmiştir. Yazılarında hayata, olaylara geniş bir perspektiften bakmayı bilmiştir. Hilmi Ziya Ülken, Kemal Tahir, Cemil Meriç, Erol Güngör, İdris Küçükömer’i sıklıkla gündeme getirir. Aslında gündeme getirdiği kişiler kendine benzer. Olaylara dogmatik, didaktik değil eleştirel, analitik bakan yazarlar…

Konuşmasında; “Ne olursak olalım, nerede durursak duralım fark etmez, biz Türkiye'nin düşünce insanlarını kendimize göre rötuşlayıp o biçime, o kalıba sokmaya çalışıyoruz.” ifadelerini kullanan Kurtuluş Kayalı, Türkiye'nin en ciddi entelektüellerinin her dönemde o dönemin değişik düşün odaklarından bağımsız olarak fikir üretebilen insanlar olduğunun altını çizdi.

Kemal Tahir'in Türk aydınları içerisinde farklı bir konuma sahip olduğunu belirten Kurtuluş Kayalı, “Bizim entelektüellerimiz arasında bu coğrafyanın aydın tarihinin, entelektüel tarihi içinde farklı olan, önemli, derinlikli düşünceler ifade eden entelektüellerimiz elbette var.  Ancak Kemal Tahir, Türkiye gerçeğini algılamak açısından genel yaklaşım tarzı itibariyle bunlardan farklı bir konumdadır.” diye konuştu.

16.03.2019, İstanbul

Sabah Piyer Loti’de mis gibi bir hava. Haliç’e bakan bir köşe bulup kahvaltımı ettim. Otel harika bir yerde. Edebiyat Atlası’nı okuyorum ara ara… Tam istediğim gibi olmuş. Bakalım okurlarda karşılık bulacak mı? Kahvaltıdan sonra Piyer Loti’den mezarlıkların arasından Haliç’i seyrede seyrede indim. İstanbul’un en sevdiğim yerlerinden biri. Necip Fazıl’ın kabrine uğradım, dua ettim. Sonra kızımla Karaköy’de buluştuk. Ardından Sultanahmet’e… TYB’de bir konuşmam var. Yine Kızlar Ağası Medrese’si tıklım tıklım. Konuşmalardan sonra akşam yeniden Ankara yolu…

13.04.2019

Sevinç Çokum bugün Kırklar Meclisi’nde, bir ömrünü verdiği edebiyattaki, kıskançlık, ihanet ve yok saymaların nasıl ısrar, adanmışlık ve emekle aşılabilir olduğunu örnekledi. Yetmiş altı yaşında son romanını eylülde bitirmeyi planlıyor.

Dışarıda yağan dolu dindikten sonra kalkıp birlikte TYB’ye gidiyoruz. D. Mehmet Doğan, Muhsin Mete tüm dostlar oradalar. İçeri giren herkes bu toplantıya güçlükle geldiklerinden söz ediyor. Toplantının başında 1977’de Mustafa Kutlu’nun Sevinç Çokum ile yaptığı TRT söyleşisi gösterildi. Sevinç Çokum yanımda. Utancından perdeye bakamıyor. “Bu ben değilim, bana yabancı biri” diyor sürekli. “Bir şeyi papağan gibi ezberlemiş, onu söylüyor” diyor. Söyleşi de uzun uzun hayatını anlattı. Sorularımı cevapladı.

Herkese hitap eden bir Ahmet Hamdi Tanpınar gibi olmak istiyor. Kendisine bu yakıştırmayı yapanları seviyor. Ayşe Sarısayın, Nursel Duruel, Selim İleri’yi dostları olarak anıyor. Onları konuşuyor. Yetmiş altı yaşındaki Sevinç Çokum’un tecrübelerini de yabana atmamak gerek.

17.04.2019

Genç Kahve’de Edebiyat Atlası kitabımla ilgili bir toplantıya katıldım. TYB Yönetim Kurulu da toplantıya katıldı. Toplantı sonrası kitap imzaladım. Bu konuşma ve imza ne kadar sürecek bakalım. Bana yakışmadığını, anlayabiliyorum. Ama her konuşma sonrası insanların beni tanıdığını, eserlerime ulaşabileceklerini düşünüyorum.

05.05.2019, Yalova

‪Türkiye 3. Genç Yazarlar Kurultayının 3. gün programında “Sosyal Medya ve Edebiyat” başlıklı konuşma yapıyorum. Gencecik insanlarla, yazar adaylarıyla edebiyat konuşuyoruz. Ardından imza faslı… TYB’li dostlarla aralarda muhabbet ediyoruz. D. Mehmed Doğan anlatıyor: “Bir gün Nuri Şahin’in teklifiyle Nuri Pakdil’i ziyarete gittik. Bir saat hiç konuşmadan oturduk.”

11.05.2019

Kırklar Meclisi’nin bu haftaki konuğu Mustafa Özel’di. Mustafa Özel ile TYB’de buluştuk. Özel, yaşından daha fazla gösteriyor. Belki de ilk kez bu kadar yakın güzel bir gün geçirdik. Güzel konuşan, derinlikli biri. Bol bol hatıra anlattı. Bazı olayları şive ile anlatması çok hoştu. İslami camianın tam içinde bulunmuş, gazetelerinde, dergilerinde yazmış, pek çok şirkete, sivil toplum kuruluşuna danışmanlık yapmış ve hâlen üniversitede hoca. Odada otururken biraz sonra D. Mehmet Doğan, ardından İbrahim Ulvi Yavuz, Fatih Gökdağ geldiler.

Kırklar Meclisi iki saate yakın sürdü. Ramazan ayı ikimiz de yorulduk. İftarı birlikte yaptık. İftar çok kalabalıktı. Çetin Baydar, Necmettin Turinay, Ali K. Metin gibi daha pek çok yazar vardı. Ben Mustafa Özel ile D. Mehmet Doğan’ın ortasında oturuyordum. Bol bol muhabbet ettik. D. Mehmet Doğan anlattı: Bir akademisyen demir perde olarak yönetildiği dönemde diplomatik kimliği ile Türkistan’a gitmiş. O dönem ülkeye turist kabul edilmiyor. Enver Paşa’nın arkadaşlarından biriyle tanışmış. Ölümü yaklaşan adam demiş ki buradaki mezarların servileri bile yok. Gurbetteki kişinin ölümü değil ölüm sonrası durumu düşünmesi trajik. Vatandan ayrı ölünmüyor bile.

Bu haber toplam 306 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim