Her şeyiniz var fakat huzurunuz yok.
Evladınıza sarılamıyorsunuz mesela; aile olamıyorsunuz.
Bırakın sarılmayı, çocuklarınızı göremiyorsunuz bile.
Çocuklarınız birbirini tanımıyor, tanıyanlar da birbirine rakip olarak büyüyor.
Sizin dişinizle, tırnağınızla gecenizi gündüzünüze katarak biriktirdiğiniz mallara üşüşmek için sizin ölmenizi bekleyen ve size sadece kan bağı ile bağlı olan resmî çocuklarınız bunlar.
Yüz binlerce insanın dinlemeye geldiği konserlerde herkes eğleniyor, siz onların eğlendiği şarkıları ağlayarak söylüyorsunuz.
Konser bitiminde parayla tuttuğunuz “dostlarınız” gözyaşlarınızı siliyor!
Eviniz olduğunuz hâlde evinize değil, otel odalarına gitmeyi tercih ediyorsunuz. Eve gitseniz büyük bir kırılma yaşayacaksınız.
Yüz binler sizin için yeri göğü inletirken evde yüzünüze bakılmayacağını biliyorsunuz.
Ders anlatırken, konferans verirken birçok kişinin sizi hayranlıkla dinleyip eve dönünce evdekilerin sizi umursamıyor oluşu gibi...
Yapıp ettiklerinizle birçok kişinin hayır duasını aldığınız hâlde kendi seçtiğiniz insanların suratsız hâllerine maruz kaldığınız gibi.
Biriktirdiğiniz parayla aklınıza ne geliyorsa hepsini alma kapasiteniz varken kendi öz evladınıza sarılamama garabeti...
Hep veren el konumunda olmak, sürekli sizden bir şeyler bekleniyor olması…
Ne yana dönerseniz dönün iğneli fıçı içinde yaşıyor gibi sürekli bir yerleriniz kanıyor.
Sizin beklediğiniz tek şey vefa ve sahte olmayan samimiyet…
Doluya koysanız almıyor, boşa koysanız dolmuyor.
Herkes bir yerlerinizden çekiştiriyor yırtarak; canlı hayvanın etini lime lime eden sırtlanlar gibi.
Yazının devamı için:https://www.dirilispostasi.com/sohretin-sancilari
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.