Yakın tarihimizde mühim kurucu şahsiyetler vardır. Bunlar hem yaşadıkları dönemde hem de vefatlarından sonra şahsiyetleriyle, fikirleriyle, tavırlarıyla, davranışlarıyla, eserleriyle toplumumuzun sosyal ve kültürel hayatında derin tesirlerde bulunmuşlardır. İslam şairi Mehmed Âkif (Aralık 1873 - 27 Aralık 1936), bunların önde gelenlerinden biridir. Mesleği baytar (veteriner) olan şair, bir dava ve aksiyon adamı olarak temayüz etmiştir. Bunu,
hayatının her kesitinde görmek mümkündür.
Bu fikir ve mücadele adamı hakkında, daha kendisi hayattayken eserler yazılmıştır. Bu bağlamda, yakın dostu Süleyman Nazif'in (ö. 4 Ocak 1927) kaleme aldığı Mehmed Âkif (İstanbul 1919) adlı çalışmayı zikredebiliriz. Bu eser, 1924'te ikinci kez neşredilmiştir. Daha sonra kitap M. Ertuğrul Düzdağ tarafından eski ve yeni harflerle de basılmıştır. (İstanbul İz Yayıncılık, 1991).
İkinci Meclis sonrasında Mehmed Akif'i sevenler, susmak zorunda bırakıldığı için memleketin münevverleri ne herhangi bir konuda ne de herhangi biri hakkında konuşma ve yazma imkânı bulabilmişlerdir. Dolayısıyla şairin vefatından sonra onu sevenler ve tanıyanlar yazma güç ve cesareti bulabilmişlerdir.
Yeni dönemde Mehmed Âkif konusu yavaş yavaş gündeme girmeye başlamıştır. Şair hakkında yayınlanan ilk eser, çok yakın ahbabı ve davadaşı olan Eşref Edib'in Mehmed Âkif: Hayatı, Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları (I-II, İstanbul 1938-1939) isimli kitabıdır. Eser, sonraki yıllarda Âkif hakkında yazılan kitapların ve makalelerin, yapılan çalışmaların en mühim kaynağı olmuştur. Eserin ikinci cildinin çıktığı 1939 yılında yeni bir kitap daha neşredilmiştir: Mithat Cemal Kuntay'ın (ö. 30 Mart 1956) Mehmed Akif -Hayatı, Seciyesi, Sanatı, Eserleri- adlı eseri (İstanbul 1939). Cemil Sena Ongunun (ö. 15 Nisan 1981), Mehmed Akit -Hayatı, Eserleri ve İdealleri- (İstanbul 1947) adlı kitabını zikrederek şair hakkında yazılan ilk eserler bahsini kapatalım.
1950'li yıllar ve sonrasında, ülkedeki siyasi atmosferin değişmesinin de tesiriyle Mehmed Âkif üzerine yazılan kitapların sayısı her geçen gün artmıştır. Son yıllarda işe neredeyse bu iş bir furyaya dönmüştür. Biz bu yazımızda şair hakkında üç kitap kaleme alan Mehmet Doğan'ın (4 Eylül 1947 - Ağustos 2024) İstiklâl Marşı -Bin Yılın Destanı- (Ankara 2021) eseri bağlamında Mehmed Âkif'i ele almaya çalışacağız.
Bir Mehmed Akif sevdalısı olan Mehmet Doğan, şair hakkında dört eser yazmıştır. Bunların ilki, Camideki Şair Mehmed Akif'tir (İstanbul 1989, 72 syf.; 2. baskı İstanbul 1998, 1.60 syf.). İkincisi İslam Şairi İstiklâl Şairi Mehmed Âkif (Ankara 2011, 159 Syf.), üçüncüsü ise Mehmed Akif: Çanakkale'den Sakarya'yadır. (Ankara 2018, 220 syf.) Sonuncusu adını az önce andığımız İstiklal Marşı kitabıdır. Ayrıca Doğan'ın Mehmed Akif'in Safahat'ını da yayına hazırladığını (Ankara 2021) kaydedelim.
Mehmet Doğan'ın Mehmed Akif'e olan ilgisini görmek bakımından bir noktaya daha değinmek gerekmektedir. Biraz önce şair hakkında tek parti döneminde suskunluğun hâkim olduğuna işaret etmiştik. Çok partili hayatla birlikte şair hakkında konuşulur, yazılır bir ortam oluşmuştur. Ancak sivil bir renk taşıyan bu hareketlilik, devlet ve resmi organlar nezdinde pek ilgi görmüyordu. Bir kurum gerekliydi Mehmed Âkif'i anlamak ve anlatmak için. Bu sebepten Mehmet Doğan, Türkiye Yazarlar Birliği'ndeki bir grup arkadaşıyla 1984 yılında Mehmed Âkif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı'nı kurmuşlardır. Vakfın amacı, "Mehmed Âkif Ersoy'un hayatı ve eserleri hakkında çalışmalar, araştırmalar yapmak ve yapılmasını sağlamak, millî şairimizin eserlerini ve hayat mücadelesini yeni nesillere duyurmak" olarak belirlenmiştir. Doğan öncülüğünde, hem Türkiye Yazarlar Birliği hem de vakıf bünyesinde şair hakkında birçok faaliyet ve çalışma tertip edilmiştir. O, şair üzerinde yoğunlaşmanın gerekçesini 2021 yılında "Mehmed Âkif, Âsim ve Gençlik Bilgi Şöleni"nin açılışında yaptığı konuşmada "Önceliği Mehmed Âkif'e veriyoruz. Çünkü o hem büyük bir eser bırakarak bizim önümüzü açıyor, aynı zamanda da fikirleriyle bize hâlâ ilham vermeye devam ediyor." şeklinde açıklamıştır.
İstiklâl Marşı -Bin Yılın Destanı- kitabı, şekil ve muhteva itibarıyla biraz farklıdır. Alışılagelmiş bir boyutun dışında basılan kitapta, modern zamanlarda pek bulunmayan derkenarlara yer verilmiştir. Yazar, buralarda ele aldığı konularla ilgili resim, fotoğraf gibi görsel unsurlar ve anlattığı konu hakkında ek bilgiler sunmuştur. Bu durumun kitabı zenginleştirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Eser, "Kitap hakkında" başlığını taşıyan sunuşun dışında beş bölümden meydana gelmektedir: 1. Bin Yılın Destanı, 2. Adım Adım Adım İstiklâl Marşı'na (Burada imla hatası yok, M. Özel), 3. "Allah Bu Millete Bir Daha İstiklâl Marşı Yazdırmasın!", 4. Mehmed Akif'ten Sonra İstiklâl Marşı, 5. İstiklâl Marşı'nı Kurtarmak.
Kitabın konusunu kısaca şöyle özetlemek mümkündür: İstiklâl Marşı nedir, hangi şartlarda ve nasıl ortaya çıkmıştır, şairi üzerinde nasıl ittifak sağlanmıştır, daha sonra neden değiştirilmek istenmiş, ancak buna rağmen neden değiştirilememiştir (syf. 8).
Yazara göre, İstiklâl Marşı'nın izlerini şairin Balkan Harbi esnasında yazdığı Cenk Şarkısı ile Çanakkale Şehitleri şiirlerinde bulmak mümkündür. O, bu konuda ilk şiirden "Yerleri yırtan sel olup taşmalı!", "Düşmana çiğnetme bu toprakları"; ikinci şiirin -ki bu, Berlin Hatıraları'nın sonunda yer almaktadır- "Korkma! Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz; / Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz!" mısralarını örnek olarak zikretmektedir. Doğan, bu bağlamda bir yerde şöyle demektedir (syf. 32): "... Onun zihninde 1912'den beri böyle bir şiirin yazılmakta olduğunu düşünmemiz için birçok işaret vardır."
Meclis'te memleketin ve milletin istiklâline ve istikbaline dair bir marş yarışması konuşulduğunda akla ilk gelen isimlerden biri Mehmed Akif'tir. Ancak o, bu yarışmaya iltifat etmemiştir. Bunu da şu sözlerle açıklamıştır: "Ben ne müsabakaya girerim ne de caize alırım." (syf. 33). Yarışmanın ilan edildiği günlerde Âkif, arkadaşı Eşref Edib ile birlikte Kastamonu'dadır. Ankara'ya gelirler, Mustafa Kemal onları davet eder, istasyonda bir odada görüşürler. Doğan’a göre, Ankara'ya davet edilen tek şair ve yazar Mehmed Akif'tir (syf. 54). Görüşmede Meclis Başkanı Mustafa Kemal'in, Mehmed Akif ve Eşref Edib'in neşrettikleri Sebîlürreşad hakkında söylediği şu sözlerin altı çizilmelidir: "Manevi cephemizin kuvvetlenmesinde büyük hizmeti oldu. Her ikinize de bilhassa teşekkür ederim." (s. 33) Ve ilave eder. “Ben sizin İstanbul'da iken de Millî Mücadelemize yaptığınız hizmetlerinizi bilirim."
Yapılan yarışmaya gönderilen şiirler marş olarak beğenilmez. Yarışmanın başında bulunan Maarif Vekili Hamdullah Suphi, Akif’e gider ve marşı yazma teklifinde bulunur. Mustafa Kemal ile oldukça yakın olan Hamdullah Suphi'nin bunu Paşa'dan habersiz yapma ihtimali yoktur. Hatta Paşa şöyle demiştir: "Onu Akif'ten başka kimse yapamaz." (syf. 34).
Zor şartlarda tezahür eden bu yakınlık, İleri ki yıllarda şairin ülkeyi terk etmesine, Eşref Edib’in de İstiklâl Mahkemesi'nde yargılanmasına yol açacaktır. Genç dostu Hasan Basri'nin (Çantay) ısrarları sonucunda Mehmed Âkit", İstiklâl Marşı'nı iki günde yazıp teslim etmiştir.
1 Mart 1921 Salı günü Meclis toplanmıştır. Gündemde Akif'in İstiklâl Marşı vardır. Hamdullah Suphi, şiddetli alkışlar arasında şiiri okur. Marş, bir iki istisna dışında herkesi mest etmiştir. Meclis'te 12 Mart'ta bir daha gündeme gelir şiir. Artık bir karara varılmak üzeredir. Oylamaya geçilir. Büyük bir ekseriyetle Mehmed Akif'in şiiri, İstiklâl Marşı olarak kabul edilir.
Akif'in şiirine karşı çıkanlardan söz ettik. Bunların başında Tunalı Hilmi (28 Ağustos 1871 - 26 Temmuz 1928) gelmektedir. Doğana göre Tunalı Hilmi bu çıkışını Türkiye'nin pozitivist/batıcı aydınları adına” yapmıştır. Çünkü şiirdeki İslami vurgular, İslami referanslar, İslami semboller ve Batı karşıtlığı onları oldukça rahatsız etmiştir.
"Allah Bu Millete Bir Daha İstiklâl Marşı Yazdırmasın!" Bu ifade, kitabın dördüncü bölümünün başlığıdır. Mehmet Doğan’ın buradaki ilk cümlesi şudur: “İstiklal Marşı bahsi açıldığında Mehmed Âkif bu sözü çokça tekrarlanır" (syf: 69). Böyle bir kitaptan yola çıkarak kaleme aldığımız yazıda biz de bu söze yer vermek istedik. Daha doğrusu, sözün söylenmesine yol açan ziyaretten bahsetmeyi arzu ettik. Akif, Mısır'dan İstanbul, dönmüştür. Hastadır. Hem bedenen hem manen hiç iyi değildir. Ülkeden ayrıldıktan sonra yaşananlar onu üzmüş ve yormuştur. Ankara bu gelişten pek memnun değildir. Şair ve bulunduğu muhit, tarassut altındadır. Ölüm döşeğinde olmasına rağmen kendisinden korkulmaktadır. Ziyarete gelenler vardır. Ancak pek çok kişi o cesareti gösteremez. Çünkü o günler, Mithat Cemal'in kelimeleriyle söyleyecek olursak, "onu sevmenin korkulu olduğu zamanlar"dır (syf. 70).
Bir gün, içlerinde Hakkı Tarık Us ve Ruşen Eşref Ünaydın'ın da bulunduğu üç kişi gelir. Hakkı Tarık, Florya'da Mustafa Kemal'le görüştükten sonra gelmiştir. Bu, aslında bir uyarı ziyaretidir. Şaire hizmette bulunan Asım Şakir anlatıyor: "... Geldiler. Hakkı Tarık, 'Üstad, dün akşam Gazi Hazretleriyle beraberdik. Sizden sevgiyle, sitayişle bahsetti... Kendilerine hiss-i adavetim (düşmanlık duygum) yoktur. Eğer olsaydı, dedi Türkiye'ye dönmesine müsaade etmezdim, İstiklâl Marşını kaldırırdım."
Bu sözler üzerine Mehmed Âkif, yatağından Asım'ın yardımıyla doğrulur. Biraz eğilerek şöyle der elçiye: "Hakkı Beyefendi, hatırlar mısınız, biz Gazi'yle harp sahasında ön hatlarda beraber gezdik, beraber yürüdük. Kendisini Meclis'te sonuna kadar destekledik. Bu böyleyken Gazi hazretlerinin adavet kelimesini telaffuz etmesine hayret ettim. Hem memlekete sokmayabilirdi, lütfettiler, kendilerine minnettarım. İstiklâl Marşı'na gelince işte onu kaldıramazdı. Nasıl kaldırırdı ki - Meclis'te ilk okunduğu gün Tunalı Hilmi hariç herkes ayakta dinledi, kendileri de dâhil. Âkif yorulmuştu, hafifçe arkasına yaslanırken "İstiklâl Marşı bir daha yazılamaz" dedi ekledi: "Kimse yazamaz, ben de!” Sonra derinden gelen bîr sesle sözünü şöyle tamamladı: "Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın." (syf. 71).
Yazımızı Mehmet Doğan'ın, marşın ana fikrini ifade ettiğini ve bu yüzden şiirin sonunda tekrar edildiğini söylediği (syf. 71) ile bitirelim:
"Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin İstiklal!”
AY VAKTİ / 212. SAYI / 52-54
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.