Hem hayat tarzımıza (“yaşam biçimimize”) asla karışılmasın diyen ama öte yandan diğer bütün “yaşam biçimlerine” müdahale hakkını kendinde bulan ilginç bir Kemalist taarruz döneminden geçtiğimizi görüyorsunuz. Gün geçmiyor ki, başörtüsü ve özellikle çarşafa sözlü veya fizikî saldırı olmasın.
Kemalistlere sorarsanız “Atatürk kadınların giyim kuşamına asla karışmadı”. İyi de Atatürk karışmadıysa siz neden karışıyorsunuz?
Kaldı ki, merkezi idare bir yasal düzenlemeye giderek kadınların çarşaf ve peçesine müdahale etmemiş olsa da, bu iş valilikler eliyle çözülmeye kalkılmış, bunun için de valilik genelgeleri çıkarılmış, polis ve jandarma görevlendirilmiş hatırı sayılır para cezaları da kesilmişti. Para cezasını ödeyemeyen kadın da soluğu ya nezarethanede veya hapishanede alıyordu. Ta ki ailesi cezayı getirip ödeyene kadar.
Filistinli düşünür Edward Said’in Oryantalizm adlı kitabı şu birbirini bütünleyen iki tezle ortaya çıkmıştı:
Oryantalistlerin gözünde Doğu, hem bir bilgi nesnesi, hem de bir arzu nesnesidir. Bilgi nesnesidir; zira onun hakkında toplayacağı bilgiler bir iktidarın, dünyaya egemen olma ihtirasıyla dolu Batılı öznenin iktidarının işine yarayacaktır. Arzu nesnesidir; çünkü bu bilgi, onun kendisinden başkasına (öteki’ne) egemen olma, onun üzerinden kendini tanımlama, ele geçirme, fethetme arzusunun aracı olmaktadır. Zaten bu iki araçla, bilgi ve arzuyu beraberce gerçekleştirmek amacıyla Avrupa’da Doğu hakkındaki araştırmalar gerçekleşmiştir Edward Said’e göre. Çoğunlukla da, bilgi vasıtasıyla doyduğu halde oryantalist özne, Doğu’yu arzusuna da ram etmek istemiş; lakin bu arzuya Doğu’nun kendini kolay ele vermeyen suskunluğu, vakarı ve haysiyetli direnişi karşı koymuştur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.