• İstanbul 19 °C
  • Ankara 16 °C
  • İzmir 20 °C
  • Konya 15 °C
  • Sakarya 19 °C
  • Şanlıurfa 22 °C
  • Trabzon 22 °C
  • Gaziantep 20 °C
  • Bolu 14 °C
  • Bursa 18 °C

Muhammet Enes Kala: Millî varoluşun ve istikrarın müdafi: D. Mehmet Doğan

Muhammet Enes Kala: Millî varoluşun ve istikrarın müdafi: D. Mehmet Doğan
Muhit Dergi Eylül 2024 sayısında, İsmail Heniyye ve D. Mehmet Doğan dosyalarıyla çıktı. Doğan dosyasına katkıda bulunan yazarların metinlerini sırasıyla yayınlıyoruz.

***************

Mahal ve zaman, fert ile toplumun var olma hâllerinin varlık eksenleridir. Hem fert hem de toplum, bu var olma hâllerini keşfedip gerçekleştirdikçe ve onları varoluşlarının malzemeleri kıldıkça kendi varoluş imkânlarını tezahür ettirmiş olur. Bu imkânlar ne kadar zengin ve derinse ferdin ve toplumun varoluşları da o kadar engin, sağlam olur.

Mahallin bina edilince mekân, zamanın inşasıyla an, geçmişin idrak ve iradesinin temasıyla tarih olduğunu dile getirebiliriz. O hâlde zikrettiğimiz kıvamı, ahengi ve gücü, mekânların işlevinden, anın tüm zaman boyutlarını ihtiva eden nitelikli bütünlüğünden, tarihin ise esaslı derinliğinden ve taşıdığı özün sürdürülebilirliğinden anlayabiliriz. Bu, hem fertler hem de toplumlar için böyledir. Yazımızda D. Mehmet Doğan’ın ömründe eliyle, zihniyle ve gönlüyle dokunduğu, bina edenler arasında öncülük ettiği Türkiye Yazarlar Birliği üzerinden mahali nasıl mekân kıldığını, ömrünce geçirdiği zamanı, bütünlüklü bir şekilde ana nasıl dönüştürdüğünü anlamaya gayret edeceğiz. Kuşkusuz bunlarla birlikte D. Mehmet Doğan’ın millî varoluşumuz için bina edilen, medeniyetimizin remizleri olan şehre müteallik şehir şuurunu, tarihî süreklilik konusunda kültürün en esaslı malzemesi dil bilincini de anlamaya çalışacağız. Bizi kuşatan mahallin ortak varoluş zemini ve mekânı hâline şehirlerle geldiği düşünülürse şehir şuurunun önemi; geçmişten geleceğe akmakta olan ortak zamanın hâlâ yaşanmakta olup geleceği de kuşatabilen ana inkılâp etmesine dönük vurgu daha belirgin olur. Yazımızda bu konuları da değerlendirmeye çalışacağız.

Mekânın sosyal boyutuyla en başta, medeniyetin tezahürüyle şekillenmiş ve baştan başa estetik mimarilerle örülmüş şehri; ferdî boyutuyla ise ferdin ufku ve ideali ölçüsünde meydana getirdiği veya muhafaza ettiği kurumu anlamak mümkündür. Bu noktada D. Mehmet Doğan’ın tarihimizin engin özlü birikimini keşfetmek, korumak, geliştirmek; özellikle Mehmed Âkif’in ve Nureddin Topçu’nun fikriyat ve hissiyatını kurumsallaştırmak; milletinin derdiyle dertlenen, değerlerini mihmandar kılarak Türkçeyi meselesi hâline getiren şair ve yazarları bir çatı altında toplamak için kurulan Türkiye Yazarlar Birliğine öncülük etmesi son derece önemlidir. Söz konusu kurum, tarih içinde birçok insanın varoluş hâllerinin ve imkânlarının inkişafına vesile olmuş, fertlerin çabalarıyla kişilerin kendilerini bildikleri, buldukları ve kendileri oldukları velut bir mekâna dönüştürülmüştür. D. Mehmet Doğan’ın yaşam hikâyesinde Türkiye Yazarlar Birliğinin önemi ile Türkiye Yazarlar Birliği tarihinde D. Mehmet Doğan’ın yerinin iç içe geçmesi, Doğan’ın bir fert olarak böylesi bir kurumun, mahalden şahsi ve içtimai bir mekâna dönüştürülmesindeki üstün katkısıyla birlikte okunabilir. Demek ki toplumlar kadar fertler de mahalleri şahsiyet verici nitelikli mekânlara (kurumlara) dönüştürebilme kudretine haizdir. Doğan bize bunu göstermektedir.

Toplumların ortak bir şuur ve iradeyle tarihlerinde kökleşen tecrübelerinden de istifade ederek kendi ruhlarını taşıyan, medeniyet remizleri şehirler inşa etmeleri, toplumların mahali mekâna dönüştürme şekillerindendir. Türkistan’dan Anadolu’ya, Anadolu’dan Mezopotamya’ya, oradan Balkanlar’a İslâm şehirleri kendilerine özgü bir kimlikle var olmuşlar ve varlıklarını devam ettirmişlerdir. Her birisinin hem birbiriyle ortak hem de onları birbirinden ayırt eden hususi özellikleri söz konusudur. Bu ortaklık ve farklılıklarıyla onlar kendi ruhlarını terennüm eder, kendi özgünlüklerini anlatır. D. Mehmet Doğan, tüm özellikleriyle İslâm şehirlerine karşı büyük bir hassasiyetle yaklaşmış, onların dönemleri için oldukça gelişmiş olan alt yapı ve sosyal özellikleri yanında, beşeri insan kılan, tüm canlıları kendi tabiatları içerisinde koruyan üstün niteliklerini de vurgulamıştır. Onun vurguladığı bir diğer nokta ise söz konusu şehirciliğin günümüzde ranta dönüştürülmüş olduğu, şehirlerle birlikte şehircilik anlayışının da tarumar edildiği, işin felsefesinden ve ruhundan uzaklaşıldığıdır. Bu konuda Doğan, Tanzimat’tan beri pek iyi dersler verememiş olmamıza değinir; yıkmadan yapan ve o şehri o şehir kılan, medeniyetin remzi hâline getiren unsurları koruyan ve geliştiren çabalardan, şehir ıslahı felsefesinden uzak düştüğümüze sürekli dikkatleri çekerdi. Ona göre şehri yitirmek, sosyal varoluş imkânlarından olmak manasını taşır; ortak ve millî bir varoluş imkânı, yani bir mekân olarak şehri kaybetmek, kendiliğimizi başka dünyaların figüranı kılmak demektir. O hâlde sosyal bir varoluş mekânı olarak D. Mehmet Doğan’ın şehre dikkat çekişini daha derinden etüt etmeli, mahali millî bir varoluş mekânı olarak kılmanın ehemmiyetini şehir üzerinden bir kez daha derinlikli şekilde idrak etmeye çalışmalıyız.

D. Mehmet Doğan, zamanı an kılmanın önemini de müdrik görünür. Onun şahsî olarak bir tarafının kadime, diğer tarafının ise moderne baktığı söylenebilir. Yani Doğan, şahsında kadim ve modern olanı cemetmeye çalışan bir isimdir. Eskimeyen geçmişe bakarken orada takılıp kalmaz; taze sorunları, çağının meselelerini tefrik eder, onları çözebilmekle geleceğe bir söz bırakmanın ehemmiyetine işaret eder, çağının iletişim araçlarının gerekliliğiyle donanıp sözünü söyler. Esasında o; geçmiş, şimdi ve gelecek zaman boyutlarını yaratıcı bir an içinde mezcetmenin imkânlarını arar. Bunu şahsi yaşamında modern çağın enstrümanlarını hiç çekinmeden kullanmak suretiyle de gösterir. Kaynakları itibarıyla gelenekten güç alan, çağın kendi sorunlarına duyarlı, geleceğe taze söz bırakma gayretinde olan, üç boyutuyla akmakta olan zamanı kendi ömrü içinde işleyerek yaratıcı ve kurucu bir “an”a dönüştürme derdinde olan bir isimdir Doğan.

Sosyal varoluşun membalarından olan kurucu “an” için de D. Mehmet Doğan’ın benzer düşüncelere sahip olduğunu dile getirebiliriz. Bunun yolu ve imkânı, ona göre geçmişten geleceğe çağlamakta olan canlı kültür içinde aramaktan geçer. Kültürün en önemli unsurlarından olan dile gösterdiği ehemmiyeti de bu çerçevede okuyabiliriz. Eskimeyen, canlı, öldürülmemiş, tarihin derinliklerinden gelen özleri ve koru taşıyan, coğrafyaları ve zihinleri bir araya getiren dile dair şuuru bu bakımdan son derece önemlidir. Dil, tarih, kültür ve toplum arasına konulan yapay engellerin kaldırılması gerektiğinin, bu dördünün her an birbiriyle kucaklaşma durumunda olması lüzumunun, dile müdahale etmenin toplumun kişiliğine müdahale etmek demek olduğunun altını çizmesi de tam bu anlamda çok kıymetlidir.

Dil ve musiki, toplumun varoluşunun taşıyıcı kolonlarındandır. Akmakta olan zamanın sosyal bir zeminde dil ve musikiyle yaratıcı ve kurucu “an”a dönüştürülmesi bu çerçevede mümkündür. Dil, ortak fikredişin; musiki ise ortak hissedişin esaslı eksenleridir. Bir toplum dil ve musikiyle akmakta olan üç boyutlu zamanı dondurabilir, onu yaratıcı ve bütüncül bir hem“an”a dönüştürebilir. Bu “an”, geçmişten geleceğe tüm nesilleri ortak bir noktaya taşır. Bu ortak varoluş imkânlarından olmamak için dile ve musikiye ciddi ehemmiyet göstermeli, onlara yapılan keyfi müdahaleleri kabul etmemeliyiz. D. Mehmet Doğan’ın bu noktadaki çaba ve mücadelesini de bu bakımdan anlayabiliriz. Onun Türkçenin Cenaze Töreni ve 1932 Dini İnkılâp Yılı eserlerine meseleyi daha derinlemesine anlayabilmek için başvurulabilir.

Geçmişin idrak ve iradeyle tarih kılınabildiğine işaret etmiştik. Son olarak, D. Mehmet Doğan’ın tarihe dönük anlayışına kısaca değinelim. Şunu ifade edebiliriz: Kedilerin ve köpeklerin geçmişleri vardır; insanların ise hem geçmişleri hem de tarihleri vardır. O hâlde tarih ve tarih şuuru bizi hayvanlardan ayırt eden hususlardandır. Burada önemli iki noktayı öne çıkarabiliriz. Birincisi tarih olarak dillendirilen geçmişin gerçekten bizim için, yani millet için bir tarih olup olmadığının, tabiri diğerle milletin irade, şuur ve kudretiyle anlamlandırılmış bir geçmiş olup olmadığının netleştirilmesidir. İkincisi ise milletin iradesi, kudreti, idraki, üzüntüsü ve sevinçleri, galibiyet ve mağlûbiyetleriyle bizzat kendisinin var kıldığı tarihinin kendi değerinden düşürülme ve tahfif edilmesi çabalarının değerlendirilmesidir. D. Mehmet Doğan, birinci noktada yakın geçmişin tüm boyutlarıyla ince ince etüt edilmesi gerektiğini düşünmüş ve bu konuda büyük bir dikkat ve rikkat geliştirmiş, eserler kaleme almıştır. İkinci noktada ise Doğan, İslâmiyet’le yoğrulan geçmişimizin büyük ve kuşatıcı bir tarih olarak anlaşılması, keşfi kadimle ele alınması, önemli görülmesi, kopuşların üzerine gidilerek gerekli tadilatların yapılması, tarihin övgü ve sövgü alanlarının dışına çıkarılıp ibret membaı olarak görülmesi gerektiğini vurgulamıştır. Gerçek, millî ve otantik tarihimizin buraya yapay şekilde eklemlenmeye çalışılanlardan ayırt edilmesi ve bu konudaki müdahalelerin farkına varılması gerektiğini beyan etmiş ve bizzat bu konuda önemli çalışmalara imza atmıştır. Mekânı cennet, makamı âlî olsun.

SPOT:

D. Mehmet Doğan’ın milletinin derdiyle dertlenen, değerlerini mihmandar kılarak Türkçeyi meselesi hâline getiren şair ve yazarları bir çatı altında toplamak için kurulan Türkiye Yazarlar Birliğine öncülük etmesi son derece önemlidir.

Bu haber toplam 273 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim