21 Aralık 2024
  • İstanbul13°C
  • Ankara4°C
  • İzmir15°C
  • Konya5°C
  • Sakarya14°C
  • Şanlıurfa11°C
  • Trabzon13°C
  • Gaziantep14°C

TÜRKİYE’DE ÖĞRETMENİ TANIMAK VE TANIMLAMAK

Rüstem BUDAK

06 Haziran 2018 Çarşamba 10:52

Türkiye toplumun öğretmen algısı zaman içinde farklı seyirler izlemektedir. Bu seyrin, ideolojik, kültürel, siyasal ve ekonomik sebepleri bulunmaktadır.
İdeolojik boyutunda öğretmenin cumhuriyetin ilk döneminde Cumhuriyet devrimlerini topluma ulaşmasını sağlayacak ve değişimi özümsemiş yeni kuşakların yetişmesini sağlayacak en büyük aktör olarak görülüyordu. Toplum öğretmenin konumu ve misyonunu genel anlamda bu yönüyle değerli bulmuştur. Bazen din ve gelenek hususunda toplum ile çatışma yaşamış olsa da değerini korumuştur.
Kültürel anlamda hoca- öğretmen misyonu her daim değerli görülen bir konumu işaret etmiştir. Tarihsel kodlarda da mukim olan hoca- öğretmen ve ilme saygı bu anlamda öğretmenin toplum algısını şekillendirmiştir. 
Siyasal olarak öğretmen aynı zamanda devletin öğrenci ve topluma yönelik yüzünü ifade eder. Devletin taşımış olduğu misyon öğretmen eliyle topluma ulaştırılır. Öğretmen devletin misyonunu, ideolojisini ve gelecek tasavvurunu öğretmen diliyle ve eğitim araçlarıyla topluma ulaştırır. 
Toplum ekonomik olarak da öğretmenlik mesleğinin avantajlı olduğunun bilincindedir. Kamuda çalışanlarda öğretmenlerin büyük bir ağırlığı vardır. Toplum çocuklarının kamusal alandaki istihdamında ilk olarak düşündüğü mesleklerden biri öğretmenlik olmuştur.
Toplum için halen saygınlığını koruyan bir meslek olarak görülmektedir. Ancak özellikle medya, bilgi kaynaklarının çeşitliliği, eğitim sürecinde velinin giderek daha fazla rol alması sebebiyle öğretmenin konumu giderek değişmektedir. Normal bir memurluk seviyesinde bir algıya dönüşmektedir. Bunda Milli Eğitim Bakanlığının eğitim süreçlerinde öğretmeni daha fazla sorumlu tutmak üzerinden daha çok tartışılabilir hale getirmesinin de etkisi vardır. 
Öğretmenlik mesleği algısının oluşumunda dini- ideolojik- ahlaki zeminin çok etkili olmaktadır. Her ideoloji, eğitime yönelik perspektifinde öğretmen kimliğini de belirleyen bir bakış açısı sunmaktadır.
Mesleki tercihte ilk tercih aşaması ile öğretmenlik mesleğini yaparken yaşanan tecrübelerle gelinen nokta arasında farklılıklar ve benzerlikler bulunmaktadır. Bireysel algı, akademik çerçeve, toplumsal bakış, devlet sözleşmesi, öğrenci psikolojisi ile veli ilişkisi öğretmenin meslek algısını şekillendirmektedir. 
Meslek saygınlığının temeli yine öğretmenin bakışına ve kattığı anlama göre oluşmaktadır. Öğrencinin, velinin veya devletin verdiği değerden ziyade öğretmenin bizzat kendisinin verdiği değer önemlidir. Devletin öğretmene verdiği misyon her dönemde farklı olmuştur. Son dönemde sorumluluğu öğretmene yıkarken, bu sorumluluğu yerine gelip gelmediğini belirleyecek bir denetim mekanizması bulunmamaktadır. Öğretmen giderek daha kontrolsüz hale gelmektedir. Denetimsiz bir şekilde bireysel yetenekler etrafında şekillenen, “bana dokunma” anlayışı ile hareket etmektedir. Bu durum değerleri aşındırdığı için mesleki saygınlığı azaltmaktadır. 
Bilgi ile sınıf atlamak isteyenler için öğretmenlerin rolü bir dönem önemliydi. Ancak bu süreç çeşitlendi. Araçlar çoğaldı. Öğretmenin öğrenci gözünde saygınlık ve farklılık taşıyabilmesi için daha özel- öznel değişimi yaşaması gerekiyordu. Öğretmen bu değişimi göze alamadı. Öğrenciyi ikna edebileceğini düşündü. Ancak bunu öğrenciler yutmadı. Şimdilerde “Birbirimizi idare edelim” düşüncesi etrafında bir ilişki çerçevesi oluştu. 
Mesleki algıyı en çok etkileyen okulun idaresi olmaktadır. Okul müdürleri öğretmenlerin mesleğe bakış açısını ve gelişimini en çok etkileyen unsurların başında gelmektedir. Okul müdürlerinin yönetim mantığı ve pratiği öğretmen davranışlarını olumlu- olumsuz etkilemektedir. 
Öğretmen mesleğini icra sürecinde devlet- toplum ve okul idaresinin olumsuz etkilerine karşı nasıl mücadele edilebileceğinin tecrübesi çok önemlidir. Çünkü bu üçlü güç grubu öğretmeni teslim alıp istediğini yaptırmaya çalışmaktadır. Bu güç gruplarıyla işbirliği şart ama öğretmenin durduğu yeri her an bozabilecek bir müdahale gücünü de sahiplerdir.
Öğretmenliğin kutsallığı, öğretmenin gerçekleştireceği mucizeye bağlıdır. Öğretmen bir mucize yaratmanın her türlü argümanına sahiptir. Ama ne yazık ki çoğu kez bu mucizeye yaratma ve öncülük etmek yerine statükoya teslim olmaktadır. Öğrencide mucize yaratan öğretmen kutsal bir iş başarmış olmaktadır. Aksi halde bırakın “kutsallığı” her türlü anlamsız ve değersiz bir öğretmenlik serüveni ile karşı karşıya kalmaktadır.
Öğretmen bilindiği gibi eğitim olgusunun ana merkezlerinden birisidir. Öğretmenin kişiliği, kimliği, davranışları, akademik seviyesi, anlatın teknikleri, yenilenme gücü, ilişkilenme düzeyi eğitim ve öğretimi en çok etkileyen etkenlerin başında gelir. Öğretmen niteliğini ölçecek, denetleyecek, tanımlayacak bir kurum kalmamıştır. Kamu okullarında öğretmen niteliğini ortaya koyacak ve takip edecek bir sistem bulunmamaktadır. Denetiminde minimize edilmesi ile birlikte öğretmenler niteliğinin belirlenmesi iyice belirsizleşti. Veli, öğrenci, idareci ve diğer kesimler öğretmen niteliğini tayin edecek bir konumda bulunmamaktadır.
Öğretmenin kişiliğinin meslek üzerindeki etkisi çok güçlüdür. Kişiliğin okul, öğrenci, iletişim, sorumluluk olarak sahadaki karşılığı önemlidir. Öğretmen mesleğini yapacak kişinin psikolojik yönüne dikkat edilmiyor. Henüz seçimlerde bulunurken bu psikolojik dinamikler üzerinden tercihler oluşmamaktadır.
Mesleki donanım ne yazık ki belli ezberlerin ötesine gidememektedir. Mesleki donanım, lise mezuniyet seviyesinin üzerine geçememektedir. Okul döneminde bu ezberleri aşacak proje, çalışma, deney, geliştirme ve olgunlaştırma ameliyelerini gerçekleştirmemektedir.
Öğretmenlerin öğretmenlik mesleğine ilişkin algıları da sorunludur. Çoğu öğretmen mesleğini memuriyetten farklı bir misyon içinde değerlendirmemektedir. Kadroya atanmanın verdiği konfor sonuna kadar kullanılmamaktadır. Öğretmenlik konforunu bozan öğretmenler ne yazık ki diğer öğretmenler ve müdürler tarafından hoş karşılanmazlar.
Öğretmen niteliği öncelikle üniversite düzeyindeki değerlendirme ile yön kazanmaktadır. Üniversitelerin öğretmenlerin akademik seviyesine ilişkin katkısı yeniden gözden geçirilmelidir. Akademik alan ile ilgili dersler ve içerikler gözden geçirilmelidir. Bu bilginin öğrenciye ulaştırılmasında takip edilen metodlar, çalışmalar, yenilikler, değişimler hep birlikte ele alınmalıdır. Öğretmen lisans eğitiminden sonra okula başladığında anlatacağı derse ilişkin bilgileri yeni baştan öğrenmek zorunda kalmaktadır. Öğrenmek zahmetine katlanmayanlar ise ne yazık ki meslek hayatı boyunca o bilgi ile iktifa etmek mecburiyetinde kalmaktadırlar.
Eğitim fakültelerine öğrenci seçiminde puan türü dışında bir müdahale öngörülememektedir. Bu müdahale olmayınca puan başarısı gösteren her kişi öğretmen olabilmektedir. Hele ki ilkokuldan bu yana çoktan seçmeli soruların esas alındığı sınav sistemlerinden geçerek öğretmen olan bireyler, öğretmenlik mesleğini bu çoktan seçmeli akıl düzeyinin çerçevesi ile hareket etmektedirler.
Üniversiteden mezun olan bir öğrencinin öğretmen olarak hazır bir konuma gelmesi öncelikle pratik ile mümkündür. Özellikle bunun en önemli pratiği stajlardır. Öğretmenlik stajları kağıt üzerinde basit bir etkinlik olmanın ötesine geçememektedir. Lisans eğitimi boyunca staja çok önem verilmeli ve gereği gibi takibi yapılmalıdır.
Öğretmenliğin başlangıcındaki stajerlik dönemi iyi değerlendirilmelidir. Bu dönemde özellikle okul müdürlerinin yönlendirmesi çok önem kazanmaktadır. Okul müdürlerinin yeni öğretmenlere rehberlik ederek, bu yeni süreçte her daim yanında olması, desteklemesi ve katkı sunması mesleki geleceği etkilemektedir. Ancak ne yazık okul müdürleri ve öğretmenler mesleki hastalıklarını yeni öğretmenlere bulaştırmaktan daha fazlasını yapmamaktadırlar.
Performansın değerlendirmesi önem ve aciliyet arz etmektedir. Öğretmenin değerlendirilmemesi başıboşluğa yol açmaktadır. Veya performansı yüksek öğretmenlere haksızlık yapılmaktadır.
Hizmetiçi eğitimler bir türlü beklenen verimi vermemektedir. Hizmet içi eğitim salon merkezli değil sınıf- okul- öğrenci merkezli olarak yapılmalıdır. Öteki türlü salonlardan dışarıya taşmayan zaman ve emek israfından öte anlam taşımayan etkinliğe dönmektedir.
Öğretmen motivasyonunun merkezini öğrenciler teşkil etmektedir. Öğrencileri kuşatamayan, diyalog kuramayan, etkileyemeyen, yetiştiremeyen, ikna edemeyen, bilgiyi aktaramayan, bilinç ışıkları yakmayan öğretmenin motivasyonu düşüktür. Kendisi dışında her şeyi suçlar. Bu noktada kendinden başlayarak bir adım atmaya çalışmaz. Öğrenci ile sürekli tartışan, onları kendisine rakip gören, sözlü şiddet merkezli söylemlerle hareket eden, öğrencilerle birlikte çalışmayan, uyum ve işbirliği yapmayan öğretmen motivasyonunun en önemli kısmını yitirmiştir.
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.