- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
TEMEL HAZIROĞLU: D. MEHMET DOĞAN; BİR İLERİ KARAKOL SAVAŞÇISI
Türkiye Yazarlar Birliği Onursal Başkanı D. Mehmet Doğan ağabeyi kaybettik.
31 Ağustos 2024 Cumartesi 08:48
Ankara Kalecik’te 1947 yılında doğan ve hayatı büyük mücadelelerle geçen bu yürekli ve savaşçı adamı kaybetmek bizi çok üzdü. Öyle ki Batı’nın saldırılarına ve içimizdeki işbirlikçilerinin aşağılamalarına karşı verdiğiniz büyük savaşta adeta bir gedik açıldı gibi duygulara kapıldık.
Ama öyle olmayacak, onun bize bıraktığı o kutlu kavga devam edecek ve onun savaşçı ruhu ile ömrünü adadığı istiklal bayrağı yeni rüzgarlarla dalgalanacaktır. Ve bizler bu doğrultuda eski türkülere sahip çıkarken aynı zamanda bir şekilde yeni, yepyeni türküler keşfedip söylemenin yolunu ve yordamını bulacağız ve bu suretle davayı daha ileriye taşıyacağız. Buna inancımız tam ve kesindir. Onun da hepimizin de esinlendiği büyük ustaların yolu kendi mücadelecilerini, kendi savaşçılarını, kendi yenilikçilerini üretmeye, yaşatmaya ve geliştirmeye devam edecektir.
Mehmet Doğan’ı liseden itibaren takip eder ve acaba Mehmet abi bugün düşmanın hangi saldırısına ne cevap verdi, hangi mevziisine ne gedik açtı diyerek onu yakından izlerdim. Ve bu savaşçı insan her zaman düşmanın bir açığını bulmanın ve ona zayiat vermenin bir yolunu bulur ve sürekli saflarımızı sıkılaştırmamıza katkı sağlardı. Onun bu direnişçi ve savaşçı damarı çok hoşuma gider, onu bir ileri karakol savaşçısı gibi görür ve ondan büyük oranda esinlenirdim.
İlk düşünce oluşumu yaşadığımız ve ilk yazı yazmayı denediğimiz yıllarda bizi ilk etkileyen istiklal marşı şairi Mehmet Akif olmuştur. Ve onunla birlikte Necip Fazıl, Nurettin Topçu ve Sezai Karakoç’u tanıdık. İşte tam da bu noktada bu ustaların halesinde yetişen, onlardan beslenen insanlardan biri olan Mehmet Doğan abi karşımıza çıktı. Zira bu büyük ustaları ve düşüncelerini tam olarak tanımak, onların hemen yakınında bulunan ve bir bakıma onların yardımcıları olan bu aydınlar sayesinde olmuştur. Öyle ki ustaların bu yardımcılarını okuyunca davayı daha iyi omuzluyor ve ustaları daha iyi tanımaya başlıyorduk.
Mehmet Doğan abi, en büyük ustası olarak gördüğü Mehmet Akif’e özel ilgi gösterir, onu ve fikirlerini anlatmaktan özel bir keyif alırdı. Nitekim Mehmet Akif’in üç yıl ikamet ettiği küçük bir mekan olan Ankara’daki Tacettin Dergahını yeniden hareketlendirmiş ve burada ilk defa 1978 yılında sade ve mütevazi bir törenle Mehmet Akif’in anılmasına vesile olmuştur. Böylece son derece anlamlı ve bir o kadar da iz bırakan, güçlü ve güzel bir atılım yapmıştır. Bu anma geleneği o gün bugündür devam etmektedir. Böylece Mehmet Akif’i kuru bir istiklal marşı şairi olarak bırakmaya, unutturmaya ve hatta inkar etmeye çalışanlara karşı direnmiş ve ona sahip çıkıp çıkmıştır. Mehmet Akif’i asıl ve öz tarafıyla yakalamış ve onu ve fikriyatını milletine tanıtıp sunmuştur. Mehmet Akif’i yaşatarak bir bakıma milletini yaşatmaya çalışmıştır. Onun ifadesiyle “Akif bizi yaşatmış ve biz de onu yaşatmalıyız” diyerek meselenin öneminin altını çizmiş ve millete, diline ve kültürüne sahip çıkma kavgasını sonuna kadar vermiştir.
Şunu açıkça itiraf etmek gerekir ki, büyük ustaların halesinde, hemen yakınında bulunan aydınlar onların düşüncelerini özümseyip yeniden harmanlıyor, altlarını doldurup berraklaştırıyor ve bu suretle fikriyat derinlik kazanıyordu. İşte bu berraklaştırma işlemini ve derinleştirme eyleyişini yapan aydınlardan biri de Mehmet Doğan abi idi. Böylece Mehmet Doğan gibi aydınlar sayesinde mücadele çizgisi netleşmeye ve kavga kızışmaya başlamıştı.
Bu büyük kurtuluş ve yeniden diriliş kavgası bizleri ateşlediği gibi aynı zamanda bu suretle ustaların etrafındakilerle aşina olmaya başlıyor ve düşüncelerini daha yakından tanımaya yöneliyorduk. Başka bir ifadeyle söylersek Türkiye’deki İslamcı düşünceyi kendi seyrinde ilk kuşak İslamcılarının hemen yanı başında duran aydınlardan tanıyor ve doğal olarak onları da bir savaş cephesi komutanı olarak görüyorduk. İşte bu savaş cephesi komutanlarından biri de Mehmet Doğan abi idi. Özellikle Mehmet Akif ve Nurettin Topçu çizgisi diyebileceğimiz akımın başat aktörlerden biriydi.
Mehmet Doğan abiyi daha yakından tanımamız ve daha çok sevmemiz, Türkiye Yazarlar Birliğinin Hatay’da düzenlediği ve benim de bir konuşmacı olarak katıldığım Ahlak ve İktisat sempozyumunda oldu. Aynı otelde, bitişik odalarda kaldık. O sempozyum boyunca beraber muhabbet ettik, beraber müzakere ettik ve Hatay’ın tarihi yerlerini beraber gezdik. Hatay’da Yasin suresinde geçen “Uzaklardan gelen adam”ın hikayesini adeta birebir yaşadık.
Mehmet Doğan, özgürlüğüne düşkün bir adamdı. O, arkasına hiçbir sermaye gücü almadan ve herhangi bir cemaat desteği görmeden hür ve bağımsız çalışma yapmaya örneklik oluşturmuş ender şahsiyetlerden biri olmuştur. O, tam anlamıyla bir kültür savaşçısı olmuş, cepheden cepheye koşmuş, ülkemizde kendi değerlerimize düşman olanlara karşı amansız bir kavga vermiştir. Üstelik bunu her türlü yokluk ve yoksulluk içinde yapmıştır.
Mehmet Doğan abi, bütün cephelerde var olma savaşı veren Türk milletinin cesur bir evladı olarak milletine ve değerlerine sahip çıkmış ve adeta ömrünü milletine adamıştır. O her zaman milletinin ve ülkesinin kaderinden kendisini sorumlu hisseden şuurlu bir münevver olarak yaşamış ve bu doğrultuda mücadele etmiştir. Yazmanın ve yazarlığın önemini kavramış ve bunun gereği olarak yazarların bir çatı altından toplanmasın için büyük çaba sarf etmiştir. Ve bir açıdan onun en değerli eseri diyebileceğimiz “Türkiye Yazarlar Birliği” organizasyonunun temellerini atmıştır.
Mehmet Doğan abi, Batılılaşmanın getirdiği körü körüne inanma hastalığının aşılması gerektiğini dile getirmiş ve Batılılaşma, Avrupalılaşma, Garplılaşma, çağdaşlaşma vb. adlarla girilen sürecin Türkiye’ye neler getirdiğine ve neleri yok ettiğine dikkat çekmiştir. Ona göre, düşünceye, inanca, kültüre, tarihe, edebiyata, şiir ve sanata yabancılaşma hem şuur kaybına sebep olmuş hem de tefekkürümüz yara almıştır. Birçok kitap yazan Mehmet Doğan’ın ilk kitabının isminin “Batılılaşma İhaneti” olması son derece manidardır. Zira “Nereden yıkıldıysak oradan toparlanmamız gerekir” düşüncesiyle yıkıcılığın ana odağına ateş açmıştır.
Mehmet Doğan, bir milleti kökünden yok etmenin en etkili yolunun o milletin dilini yok etmekten geçtiğini bilen kişilere, iç ve dış düşmanlara karşı büyük bir cengaver gibi savaşmış ve milletin değerlerinin muhafızlığını yapmaktan hiç geri durmamıştır. O hayatı boyunca ülkesine ve milletine sahip çıkmış ve vatan nöbeti tutmaktan hiç yılmamıştır. Türkçeye aşırı önem vermiş ve “Büyük Türkçe Sözlük” yazarak bu ilgisini taçlandırarak kalıcı hale getirmiştir.
Küresel kültür savaşının unsurlarından biri olan dil konusunda Batıcı güçlere karşı amansız bir mücadele vermiş ve adeta kültür savaşı cephesi açmıştır. Türk kültürüne uymayan kavramları, kelimeleri üretme adı altındaki uydurukça ya da çok ciddi bir şekilde eleştiri getirmiştir. Üstelik Mehmet Doğan abi sadece eleştiri yaparak durmamış aynı zamanda eleştirdiği konuların alternatiflerini de ortaya koymuştur. Nitekim buna en güzel örneklerden biri büyük emeklerle ortaya koyduğu Büyük Türkçe Sözlük olmuştur.
Şunu itiraf etmek gerekir ki, büyük şahsiyetler, bağlı oldukları milletlere yön tayin etme noktasında her zaman çaba sarf etmiş, öncülük etmiş ve yol açmışlardır. Mehmet Doğan da onlardan biriydi. Türkiye’nin yönünü tamamen Batı’ya çevirmek isteyenlere karşı şiddetle itiraz ederek asıl olmamız gereken yer olan millet ve değerlerini sürekli bize hatırlatmıştır.
Mehmet Doğan abi, Türk devletleri daha bağımsızlığına kavuşmadan o coğrafyaya kafa yoran nadir aydınlardan biridir. Yeni bir dünya kurulacağını önceden hissetmiş ve bu yeni dünyada Türkiye’nin aktif olması gerektiğinin altını çizmiştir. O, birlik fikrini sadece savunmakla kalmamış bunun için somut atılımlar atılması hususunda da öncü çalışmalar yapmıştır. Nitekim Türk dünyasıyla Türkiye arasında kültürel köprüler kurulması için çabalamıştır. O bu konuya o kadar önem vermiştir ki, Türk dünyasından kopuk, İslam dünyasından uzak kalan bir Türkiye’nin sadece kendine kötülük yapmakla kalmayıp kültürel coğrafyamıza da haksızlık yapmış olacağını haykırmıştır. O, Türkiye’nin başkaları tarafından kendisine biçilen role razı olmadan kendi ontolojisi doğrultusunda hareket etmesi gerektiğini vurgulamış ve bu doğrultuda gayret sarf etmiş, Türk dünyasını karış karış gezerek birlik ve dayanışma fikrinin oralarda da karşılık bulması için kafa patlatmıştır.
Türk dünyasındaki yazarların Türkiye’yi tanımasının ve Türkiye’deki yazarların da Türk dünyasını tanımasının ve bunların birbirleriyle kaynaşarak ortak kültürde erimesinin önemini kavramış ve bunun için ne yapılması gerekiyorsa yapmaya ve hangi adımlar atılması gerekiyorsa atmaya çalışmıştır. Kültürel köprüler kurmak için elinden geleni yapmış ve bu konuda adeta mekik dokumuştur. Öyle ki, onun için Türk dünyasına gitmek başka bir ülkeye gitmek değil kendi özümüze dönmekti adeta. Öz ve köz oradaydı. Buluşturduğu yazarlara bir bütünün parçaları olduklarını vurgulamış ve artık ayrılıkların bittiğinin müjdesini vermiştir. Dile çok önem vermesine rağmen dil ve lehçe farklılıklarının bir gün aşılacağını, gündelik olaylara odaklanmak yerine yarına yönelmek ve hazırlanmak gerektiğini sürekli vurgulamıştır. Sadece ortak dil konusunun altını çizmemiş aynı zamanda Türkçenin bir dünya dili olması gerektiğini ve bunun bir gün mutlaka olacağını dillendirmiştir. Bu noktada Türkiye’nin öneminin ve anlamının kavranması gerektiğinin altını kalın çizgilerle çizmiştir.
Mehmet Doğan ismi her anıldığında aklımıza ilk gelen nitelik onun savaşçı ruhu kadar fazilet ve cesaret yüklü tavrıdır. İnandığı ve bildiği yolda yüreklice yürümüş, dünyadan bir şey talep etmemiş ve karşılaşabileceği hiçbir cezadan da korkmamıştır. İnandığı ve doğru bildiğini büyük bir cesaretle söylemiş ve yazmıştır. Bu açıdan kalemi kılıç olan aydınlardan biriydi. Öyle ki yazılamaz, söylenilemez, konuşulamaz denilen konuları korkusuzca ele almayı başarmıştır. Söyledikleri ve yazdıklarıyla başı derde girse bile o hiçbir zaman geri adım atmamış ve ileri gitmeye devam etmiştir. Bu samimi ve dost canlısı savaşçı adam kendi çağının cesur yüreklerinden biriydi. Küçük bir Kalecik’te doğup da Batıya karşı büyük kaleler inşa eden komutanlardan biriydi.
Velhasıl yazılarını okuduğumuz, konuşmalarını dinlediğimiz ve yakından hemhal olup tarih yolculuğuna çıktığımız Mehmet Doğan abi, gördük ki son derece güçlü ve bir o kadar da şahsiyet sahibi bir münevverdi. Onun hür ve bağımsız kalmaya özen gösteren tavrı, kimseden pek bir şey istemeyen tutumu hep gözümüzde Sezai Karakoç ve Nurettin Topçu hali olarak canlanmıştır. Dolayısıyla bu onurlu, savaşçı ve mücadeleci insan, düşünce dünyamıza ve hayatımıza yön veren ana ustaların izinden giderken aynı zamanda özgürlüğüne ve haysiyetine düşkün bir yaşam sürmüştü. Böylelikle onun, söz konusu bu büyük ustaların yolundan giden ikinci halka aydınlarının en güçlü savaşçı kalemlerinden biri olduğunu görmüş olduk. O yüzden de onun bazı tutum ve davranışları bizi etkilemiş özerk ve otonom mücadele konusunda ufkumuzu açmıştır. Mücadelesi mücadelemiz, kavgası kavgamızdır.
Güzel insan, ileri karakol savaşçısı Mehmet Doğan abiye rahmet diliyor ve mekanı cennet olsun diyoruz inşallah.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.