- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
RESNE; ALTIN KALPLİ ŞEHİR
Fahri TUNA
16 Haziran 2022 Perşembe 11:23
Appel city. Yok golden city. Aman be, bu gavur kelimeleri de nereden çıktı: Elma şehir. Altın elma şehri hatta.
Her şehir bir rengi çağrıştırır benim zihnimde. Resne elma kırmızısıdır mesela. Yeşil yapraklara sarılı kırmızı elmaları hatırlatır bana.
Resne’den söz ediyorum.
Resne Kuzey Makedonya’nın güneyinde bir durak, nefeslenme şehri. Ohri ile Manastır arasında bir soluklanma kasabası.
Resne deyince, aklıma ilkin Resneli Niyazi Bey gelir benim. Hani şu İttihat ve Terakki’nin meşhur Hürriyet kahramanı Niyazi Bey. Emrindeki yüz elli askerle Ohri Dağlarına çıkan Niyazi Bey. Bu hareketiyle II. Meşrutiyetin fitilini ateşleyen Niyazi Bey. Selanik Ordusu ile Babıali’yi basıp Abdülhamit’i indirdiklerinden İstanbul’a, Yıldız Sarayına geyiğiyle giren Niyazi Bey. Ateşli hürriyetçi Niyazi Bey.
Niyazi Bey buydu; belki iyi niyetle II. Abdülhamit’i yıkacağız diye yola çıkan ama on yılda altı milyon kilometre kare ülkeyi yedi yüz seksen bin metre kareye düşüren, serdengeçti maceraperestler topluluğuydu, en iyimser tarifiyle İttihat ve Terakkiciler. Sloganları da müthişti gerçekten: Edirne Uzunköprü’deki tarihî köprünün başında eski harflerimizle duruyor hâlâ: ‘Hürriyet, Müsavat (eşitlik), Adalet, Uhuvvet (kardeşlik.)’ Bizim Resneli Niyazi Bey de İttihat ve Terakki’nin en gözü kara eylemcilerinden biriydi. 1913’te Arnavutluk Avlonya’da koruması tarafından öldürülen Niyazi Bey. Hani şu ‘Ne şehittir ne gazi / Pisi pisine gitti bizim Niyazi’ atasözüne neden olan Resneli Niyazi.
Saymadım, kaç kez geçtim Resne’den. En az on defa. Her gidişimde uğradım Niyazi Beye. Yoktu bir kez bile evinde. Ya dağa çıktı dediler, ya Babıâli’yi basmaya. Hareketli adam. Eylemci adam. Keyfine de düşkün ama. Saray yaptırtmış kendine, Abdülhamit’i yıktıktan sonra. (Ne Abdülhamit’i. Abdülhamit’i devirmenin Devleti Aliye’yi devirmek olduğunu göremedi Niyazi Bey. Ne Niyazi Beyi; ne Talat Paşa görebildi, ne Enver Paşa, ne de şürekası. Âh ki âh.)
Cengiz Arslan’a kulak verelim: ‘Üç kişiydiler bunlar: Talat, Enver, Cemal. Dördüncüleri Niyazi oldu. Sonra Kemal de katıldı bunlara. Beraber planladılar her şeyi. Selanik’ten yola çıkan Hareket Ordusu’nu. Babıali baskınını. Yıldız yağmasını. Talat dedi ki bunlara…”
Cengiz Arslan dediğim, Almanya’da eğitim görmüş İnşaat mühendisi bir arkadaş. Tarihe düşkün mü düşkün bir yiğit. Her tarihî kişilik hakkında yarım saat konuşabilir. Tabii ki Trabzon Türkçesiyle. (Yani, mişli geçmiş yoktur, her şey bugün olmuş, o da o sırada yanlarındaymış gibi anlatılır.) 2004’te yirmi dört kişilik ilk Balkan organizasyonuma katılanlardan biriydi Cengiz ve her bir şehirde orayla ilgili yakın tarihimizde ne olmuşsa, o nefis ve doğal lisanıyla anlatıyordu ama şimdi olmuş, geçen hafta yaşanmış ve o da gözlemci olarak her toplantıya girmiş gibi. Öyle ateşli, öyle heyecanlı. Bu Trabzonlular âlem adamlardır; âlem ve yaman. Helal olsun vallahi.
Son gidişimde sanat galerisine dönüştürülen sarayını gezdim Niyazi Beyin. Galerinin müdürüyle muhabbet ettim. Çok da hoş olmuş, galeri. Niyazi Bey’in fotoğrafıyla da göz göze geldik; mağrur ama hüzünlüydü. Pişmanlık da görmedim değil, bakışlarında. ‘Düşündüğümüz gibi olmadı hiçbir şey’ diye fısıldadı kulağıma, ayrılırken.
Resne ne kadar Niyazi Bey demekse bir o kadar da köfte demektir, söyleyeyim.
Köfte denilince nereler akla gelir? Tekirdağ köfte, İzmir köfte, İnegöl köfte, Akçaabat köfte, Islama köfte (Adapazarı.) Buna bir de Resne köfteyi ekleyin derim. Köftesi öyle harikadır, öyle lezzetlidir. Köfte sevenler, lezzet repertuarına Resne’yi de eklemeliler. Buradan duyurmuş olayım.
Elma deyince nereler gelir aklınıza? Amasya bir, Seben iki. Başka? Isparta. Gavurların da meşhur elma türleri var ülkemizde: Golden gibi, Şıtarking gibi.
Gittim gördüm tattım bayıldım. Aldım da kilolarca: Resne elması muhteşem. Şıtarkink’e yakın bir büyüklük, kırmızı, kıpkırmızı bir renk, nefis, Amasya’yı hatırlatan bir lezzet. Lezzetçiler bu bilgiyi de eklemeliler repertuvarına derim ben.
Benim bir kardeşim var, Resne’de. Şair, Trafik doktoru. Pırlanta gibi bir evlat. Türkçem benim varlığım / Mücadelem kararlılığım / Aydınlığa çıkaran yolum / Benim kanadım kolum dizelerinin sahibi.
Bir anıyla anlatayım o şair evladımızı: 2018 Mayısı. Türkiye Yazarlar Birliği’nin 40. Yılı. Başımız, pirimiz, ekemiz D. Mehmet Doğan, benim de aralarından bulunduğum kırk şair yazarı topladı, ‘Edirne’den Mostar’a Kültür Kervanı’ diye bir gezi düzenledi, Balkanlar’a. Beni de işin başına geçirdi. Edirne, Kırcaali, Gümülcine, Üsküp, Prizren, İşkodra, Mostar, Saraybosna. Her gün bir şehirde edebiyat şöleni gerçekleştiriyoruz.
Dördüncü gün Manastır’dan Ohri’ye doğru yol alıyoruz, yeşillikler arasında. Cennet gibi coğrafya. O şair kızımızı aradım, ‘tahminen on beş dakika sonra Resne’deyiz kırk yazar, Resneli Niyazi’nin Sarayı önünde’ dedim. Tam da o saatte Resne Müzesi bitişiğinde o kızımız karşıladı bizi. Hoş geldiniz konuşması için kendisine mikrofonu uzattım. Nasıl heyecanlı, nasıl mutluydu. Kırk kişilik ekibimize köfte ikram etmeyi teklif etti. Bir aylık maaşını aşıyordu teklifi. Başımız D. Mehmet Doğan, vakitsizlik gerekçesiyle kabul edemedi, tabii ki. Bu kez ekibimize kahve ikramında ısrarcı oldu. (O da maaşının yarısına yakındı.) Yine kabul edemedik. Bunun üzerine yan taraftaki manavdan bir kasa elma satın alıp tek tek ekibimize ikram etti. Sonra da çok samimi bir sesle, ‘bir dahaki sefere ne olur vakit ayırın ve yemeğimi yiyin’ diye uğurladı bizi. Baktım, ekibimizin gözleri yaşlıydı istisnasız.
Bu şair kızımızın adı Emel Hamza Şerif’ti. İyi şairliği yanında altın bir kalp taşıyordu, kuşkusuz.
Bir Türk buydu işte. Bir Resneli buydu işte. Bir şair buydu işte.
Resneli bir Türk şair, tam da buydu. Buncaydı. Böyleydi.
Bu olaydan sonra, günlerdir her şehirde yıllar içinde biriktirdiğim genç şair - yazar kardeşlerimle yakınlığımı gören D. Mehmet Doğan ağabeyimiz, Fahriyan-ı Rumeli diye bir isim takacaktı.
Evet; Resne, - bizim için - Niyazi’si ile meşhursa da bir o kadar da elması ve köftesi ile şöhretlidir.
Şair evladıyla da.
Bir de kırmızı yeşiliyle.
Huzuru sükunu ve cömertliğiyle.
Resne, elma ve köfte cenneti.
Altın kalpli şehir.
Niyazi’ne rağmen seni seviyoruz Resne.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.