21 Aralık 2024
  • İstanbul13°C
  • Ankara4°C
  • İzmir15°C
  • Konya5°C
  • Sakarya14°C
  • Şanlıurfa11°C
  • Trabzon13°C
  • Gaziantep14°C

PROF. DR. CANER ARABACI: 100. YILINDA TÜRKİYE CUMHURİYETİ SAYISINA DAİR…

“İki Türk bir araya gelse devlet kurar” sözü; Çin’in binlerce yıllık tecrübesini ifade etse de belki asıl, Türklerin devletsiz yaşayamayacağı anlayışına vurgu yönünden önemli.

Prof. Dr. Caner Arabacı: 100. Yılında Türkiye Cumhuriyeti Sayısına Dair…

31 Ekim 2023 Salı 13:03

Bu açıdan Cumhuriyetin yüzüncü yılına erişmek, sadece Türkiye için değil bütün Türk ve İslam dünyasının bir mutluluk kaynağı. Çünkü Türkiye’nin, sadece bugünkü sınırları çizilmiş ülkeden ibaret olmadığını, artık dost da düşman da biliyor. Türkiye, esir Türk illeri, İslam diyarları dahil; mazlum dünyasının bir umudu. Bu yüzden Türkiye’nin her alanda güçlü, gelişmiş, ileri olması; o umudun ortak dileği durumunda. Onun için Türkiye’ye; içeriden değil, zaman zaman dışarıdan bakabilmek gerekiyor.

Yalnız, yüzüncü yılı idrak ederken bir iç muhasebenin de yapılması vazgeçilmez gözüküyor. Diyelim ki, Türkiye’ye bakanların ümitlerini köreltmemek, daha doğru bir ifadeyle; aslında güç kaynağımız olan muazzam kültür coğrafyamızın yaşaması gerekiyor. Böylece, gönül coğrafyamızın dayanışma ve güç birliği yapabilmesinin önünü açma adına, yüz yıllık halimizin sorgulanması doğru olmaz mı?

Biliyoruz ki, gücünün temelinde sömürdüğü ülkelerin geliri, kanı bulunan Avrupa devletleri; işgal ettikleri hiçbir ülkeye aslında gerçek bağımsızlık bahşetmemişlerdir. Görünürdeki bağımsızlık kutlama ve törenlerini de bıyık altından gülerek takip etmişlerdir. Sözü dolandırmadan söyleyelim; ekonomide, savunma sanayiinde, teknolojide bağımsız olmadığınız zaman, asla gerçekten bağımsız olmanız mümkün değildir. Bilim alanında, kendi beyinlerinizle bilimsel düşünceyi geliştirip bilim üretemediğiniz, eğitimde kendi insan tipinizi yetiştirmediğiniz, havalarınızda kendi ürettiğiniz uçakları uçuramadığınız, karada kendi yaptığınız araçlarınızın tekerleri dönmediği zaman, bağımsızlığın sözde olacağını, mevcut durumunu unutmuş olanlara, her an için yaptırımlar, ambargolar, darbelerle birilerinin haddini bildireceğini, zihinlerimizin orta yerinde canlı tutmamız gerekiyor.

Aslında geldiğimiz nokta, sorgulamanın da çerçevesini çizmiş bulunuyor. Yüz yılda eğitimde bu vatanı, bayrağı ayakta tutacak yerli, iyi yetişmiş insan unsurunu ne kadar yetiştirdik? Özel teşebbüs eliyle 1930’lu yıllarda kurduğumuz bomba fabrikası, uçurduğumuz yerli uçak modelleri, 1960 başlarında yapılan yerli Devrim Otomobili, ardından geliştirilen ve eskiyinceye kadar kullanılan yerli lokomotiflerin ardı niçin gelmedi? Bütün bunlara ihtiyacımız olduğu halde, niçin onlar kapatılıp, engellendi? Niçin dış alıma yani bağımlılığa, pazar olmaya teşne olduk?

Cevap vermeye gerek yok. Çünkü, kültürel bağımlılığı içselleştirmiş kafalarla, gerçek anlamda bağımsızlık, mümkün değil. Kendi milletinin kültürel dokusunu değiştirmeyi, gelişmişlik olarak takdim edip, gerçek gelişme yollarını ihmal eden kafa yapısı ile Türkiye’nin, bağımsızlık yolunda gerçekten çileli bir yolculuğu var. Bu yolculuğu, iç oluşumumuzun en önemli sorunu olarak kavrayıp; ilim, irfan, bilimsel düşünce, yerli teknoloji, yerli savunma sanayi geliştirme çabalarını asla ihmal etmememiz gerekiyor. Türkiye, bunların hangisini ne kadar yapabildi ne kadarını niçin yapamadı? Ayağına bağlanan tutsaklık zincirinden beter terör, dış saldırı niteliğindeki darbeler konusunda ne kadar iç bütünlüğünü sağlayabildi? Ekonomik gelişme konusundaki çabalar, halk refahını realize etme, yönetilenlerin memnuniyet ve rızasını temin konusunda, ne kadar mesafe alabildi? Cihan devleti bakiyesi, güçleri ve güçlükleri devasa olan bir ülke olarak, sıradan bir tavır değil, eleştirel yaklaşımı önceleyen bir tutum, yüzüncü yıl aydınlarına yakışacaktır.

Bu anlamda 13. yılını idrak eden TYB Akademi, yüzüncü yılla ilgili ilk sayısında, yukarıda kanatılan konuların bazılarını, değerlendirmeye almış bulunmaktadır. Böylece 100. Yılında Türkiye Cumhuriyeti sayısı; Balkan Savaşları ve Muhaceret Edebiyatı, I. Dünya Savaşı, Çanakkale Zaferi, Millî Mücadele gibi yüzüncü yılda çıkartılan sayılardan birisi oldu. Fakat anlam dünyası yönünden öncekilerin, bu sayının peşrevi olduklarını belirtebiliriz.

Bu sayıda; Abdulvahap Alıcı’nın, “Ulus-Devletin Avrupalı Kökenleri:

Soyut Varlıktan Somut Dağılmaya Osmanlı Devleti’nin XIX. Yüzyılda Uluslaşma Serencamı” makalesi önemli. Makalede, önce düşüncede küçülmenin, ardından coğrafyamızın yağmalanmasını seyrederek cihan devletinden ulus devlet geçişin fikri temelleri veriliyor. Çalışma, yağma alanlarını, milletler birliği tarzında örgütleyip kendi elleri altında tutarken; Osmanlı’yı iyonize olmaya ikna edenlerin, kurgularındaki tuzağı batı kaynaklarından bir yönüyle deşifre ediyor. Bu hal sanki, dayanışmacı, büyük toplumun; pederşahi aileden, tek ebeveynli aileye razı ediliş süreci gibi…

Halil İbrahim Çelik’in, “Cumhuriyet Devri Eğitim Politikalarına ABD Etkisi (1939-1980)” başlıklı makalesi, göz ardı edilen, fiziki büyüme ve rakamlarla görmezden gelinen bir gerçeği nazara veriyor. Bu gerçek, eğitimin, yerli insan unsurunu yetiştirme işinin, emperyalist ellere adeta havalesidir. Osmanlı coğrafyasını parçalamada Amerikan misyoner okullarının uzun, sabırlı çalışmalarını tecrübe eden bir devletin, kendi okulları ve eğitim sistemini yeni dünya düzenini kurmak isteyenlerin yönlendirmesine açması, hangi anlama gelir? Bağımsızlık mı, kullanışlı dünya vatandaşı üretimine kendi gücümüzle katkı sağlama mı? Yüz yıllık yolculukta okumuşlarımızın, kuzeyden, Atlantis ötesine oradan Pensilvanya rotasına girerek savrulmaları; bazılarının silahlı terör örgütlerinin, bazılarının daha örtülü hasım unsurların elverişli maşaları haline gelmesi, bir eğitim sorunu değil midir? Fransa’da doktorasını yapan N. Topçu’nun, Almanya’da doktorasını yapan M. Turhan’ın yerli, asil kalarak en çok dikkat çektikleri eğitim sorununa bu araştırma, yeni bir ilave. Onun için sadece okunmamalı, eğitimdeki bağlardan kurtuluşun çarelerini de düşündürtmeli.

Bekir Eren’in, “Yüz Yıllık Türkiye Ekonomisi Üzerine Kısa Bir Değerlendirme”si, eğitimdeki çalışmayı, ekonomik alanda tamamlayan bir araştırma niteliğinde. Merkez Bankası’ndaki uzmanlık yıllarında kendini yetiştiren bir akademisyen olan Eren, ekonomideki gelişmelerle ilgili, günübirlik, yapay değil; üstten ve alan kurallarını da öne çıkartarak bir analiz gerçekleştiriyor.

Funda Songur, Osmanlı devrinde Bahriye Nezareti, Cumhuriyet başlarında Bahriye Vekâleti varken, 1927’de Denizcilik Bakanlığını kaldıran, üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’de, farklı bir noktayı analiz ediyor. Songur’un aynı zamanda doktora tezinden süzülen konu: “Modern Donanmalar Çağının Başlangıcında İki Önemli Kavram: Jeostrateji ve Lojistik” başlığını taşıyor. Makale, Türkiye’yi, denizlere, dolayısıyla dışarıya kapalı hale getirmeye çalışan batı aklına içeriden desteğin, Osmanlı’dan Cumhuriyete uzanan süreçteki bir yoklaması durumunda.

TYB Akademi, bu sayısının Kitabiyat kısmında da dikkat çekici eserlere yer veriyor. Bunlardan ilki, D. Mehmet Doğan’ın, “Türkiye’ye 100 tayyare! Yahut Lozan’ın üfürükten tayyareleri!” başlıklı basın tarama ve çarpıcı yorumları. Burada, 1928-1932 basını üstünden Boğazların iki kıyısındaki yirmi kilometrelik, aynı zamanda Trakya’da Bulgar ve Yunan sınırlarındaki otuz iki kilometrelik alanın Mehmetçikten arındırılmış durumun Lozan bağı, ortaya konuyor. Askersiz mıntıka, Çanakkale bölgesini, 1924’tten itibaren İngiliz, Anzak, Fransız anıtlarıyla dolduranlara, imzalanmış anlaşmalara rağmen bir itiraz kımıltısı sanki. Ama, Lozan’a toz kondurmayanların bu itirazlarındaki yaman çelişkiye Doğan, usta kalemiyle ışık tutuyor.

Abdulvahap Alıcı, D. Mehmet Doğan’ın, Darbeler Müdahaleler ve Siyasi Sistem adlı eseriyle ilgili düşüncelerini paylaşıyor. Bu esere dikkat çekmek, aslında bir yönüyle Cumhuriyet tarihini, darbeler tarihine çevirenleri deşifre etmek anlamına geliyor.

Selda Koçaş, Onur Atalay’ın, Türk’e Tapmak: Seküler Din ve İki Savaş Arasında Kemalizm, adlı kitabını tanıtıyor. Eser, erken Cumhuriyet döneminde, kültür ve medeniyet değerlerindeki savrulmaya hayret uyandırıcı bir ibret aynası niteliğinde.

Yusuf Sayın, Halil İbrahim Çelik’in, Türkiye-ABD İlişkilerinin Eğitim Boyutu ve Fulbright Programı adlı araştırma eserini tanıtıyor. Kitap, aslında II. Dünya Harbi ardından benimsenen gönüllü bağımlılığın eğitim boyutunu açıklıyor. Eser, Barış Kıtaları, eğitim sistemi kurgulayıcıları olarak eğitim sisteminin kılcal damarlarına ABD dışişleri uzantılarının yerleşmesinin, belgeli bir açıklaması. Eğitim davasına gönül veren zümrelerin kayıtsız kalamayacağı bu incelemeye Sayın, dikkat çekiyor.

Halil İbrahim Çelik ise, eğitim alanındaki araştırmasını, başka yönlerden tamamlayan bir eseri tanıtıyor. Bu kitap, Sami Şener’in, Türkiye’de Amerikan Etkisi, adlı eseri. Sosyoloji profesörü Şener’in çalışması, yanındaki Rus subayı ile ninesine Osmanlı’dan kurtuluşun yıldönümünü kutlamadan geldiklerini söyleyen Bulgar subayının düştüğü açmazı tembihliyor. İhtiyar Bulgar kadının cevabı, her halde, Yunan, İngiliz, Fransız, İtalyan işgalinden kurtulduk, diyenlerin de kulağını büker gibi: İyi oğlum da (Rus subayını göstererek) bunlardan ne zaman kurtulacağız? Herhalde okumuşlarımız, Amerikan etkisini, en az ihtiyar kadın kadar sorgulamayı, bir vatan görevi bileceklerdir.

TYB Akademi’nin ikinci yüzüncü yıl sayısında buluşma temennisiyle, iyi okumalar diliyoruz.

TYB Akademi 38, Mayıs 2023

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.