Geçenlerde internet üzerinden dedikodusu yapılan birkaç köşe yazarı ve “entelektüel (münevver)” kişiliğin videolarına rastladım.
İki üç dakikalık görüntüler olunca fazla da vaktimi almayacağını düşünerek tartışma programlarından alıntılanmış ve seçilmiş görüntüleri izlemeye başladım.
Şaşırdım.
Ne dediklerini anlayamasam da, "peçete", "bir dakika", "hakaret", "sanat", "siz anlamazsınız", "cahil" gibi kelimeler işitmeye başladım. Herkes bin bir güçlükle sus pus kesildiği anda konuşmaya başlayanın, "eeee" ve "ııı"larından bir türlü söze başlayamamasını da anlayamadım.
Neden uğultu hâlinde şaşırılmıyor da bu kadarına izin veriliyor diye hesap soracak değilim. Belki bu tip görüntüler normal bir televizyon izleyicisine artık anormal görünmeyebilir. Bu da normaldir. Çünkü birkaç kez sarı çizginin yasak bölümüne geçildiği hâlde, olayı kaydeden kameralardan yansıyan görüntüleri izleyen "güvenlikçi" görevliler, "Lütfen sarı çizgiyi geçmeyiniz! Tehlikeli ve yasaktır." uyarısı yapmamışsa, olayın şahitleri, meselenin artık meşrulaşmış olduğuna kanidir. Belki bir iki defa olduğunda gözden kaçtığını düşünmüşlerse de birkaç defadan sonra meydandaki uyarısızlığın bir kabul manzarası olduğunu düşünmekten başka çareleri de kalmaz. Zira şaşırdığım toplumun hoşgörüsü olamaz. Ancak bu kadar gürültülü konuşan, meramını anlatacak kelime bulamayan ve kükreyerek kavgaya tutuşan "ahali"nin cüretine şaşırırım.
Ekrandaki kavgalara "Konuşan Türkiye!" sloganlarının altyapısını oluşturan 90'lardaki tartışma programlarından aşinaydık ya hani... Ondan önce kavga meydanlardaydı zira.
Er meydanlarından sokak meydanlarına, oradan da ekran meydanlarına taşınan kavga, meğer kısa süreli aralarlarla sessize alınmış olsa da son zamanlardaki "neo-meydan muharebeleri" ardından son ses çınlıyormuş televizyon kanallarında.
Maçı yöneten tenis hakeminden farksız bir sunucunun tam ortada oturduğu, üzeri lake ve açık renk cilalı uzun ve eğimli bir masa ve kalan yerlere dizilmiş "tartışmacılar" dekoru oluşturuyormuş.
Onların perde perde yükselen sesleri ile ne dedikleri değil de nasıl göründükleri önemli olanların "aforizmatik" tavırlı cümlelerle iyice çınlayan beden dilleri, savaştan, barıştan, demokrasiden, özgürlükten ve hiç değişmeyen bir manifestoyu okuyormuşçasına kısıtlamalardan ve kısıtlayıcılardan bahsedip durdukça bir yere varamayan ve millî servetten bile kıymetli zamanınızı boşa harcayan sürüler olmaktan öteye gitmiyorlarmış. Ve görünen o ki, her biri en az bir kez "özgürlük" kelimesini menfi cümleler içinde kullanmak zorundaymış.
Devamı: https://www.yenisoz.com.tr/yazarlar/normalin-yetkisini-anormale-tevdi-edisi-7317/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.