17 Mart 2025
  • İstanbul17°C
  • Ankara20°C
  • İzmir21°C
  • Konya23°C
  • Sakarya19°C
  • Şanlıurfa25°C
  • Trabzon21°C
  • Gaziantep23°C

MESUT BİLGİNER: Ö. TUĞRUL İNANÇER’İN DEVLET ŞUURU VE TÜRK-İSLAM COĞRAFYASI ANLAYIŞI

Pek çok kişi, Ömer Tuğrul İNANÇER’i “avukat, yazar, müzisyen” olarak tarif ederdi.

Mesut Bilginer: Ö. Tuğrul İnançer’in Devlet Şuuru ve Türk-İslam Coğrafyası Anlayışı

20 Ağustos 2024 Salı 09:59

Halbuki O, Peygamber Efendimiz’den her bahsettiğinde sesi titreyen bir âşık, kudemadan öğrendiği tasavvuf usüllerini binlerce sevenine talim eden bir mürşid, yurt dışında ne zaman Türk bayrağı görse gözleri dolan şuurlu bir milliyetçi ve büyük bir mütefekkirdi.

Hicrî 8 Safer’de ahirete doğmuştu. Yine Safer ayındayız. Bugün Eş Şeyh Es Seyyid Ömer Tuğrul Muradî el-Cerrahî (KS)’den bahsetmeye çalışalım da Hazretimden bahsederken kelimeler değer kazansın.

Tuğrul Efendim Hazretleri sık sık yurt dışına çıkardı. Yüzden fazla ülkede Hz. Mevlânâ’yı anlatmış ve Mevlevî Mukabelesi düzenlemişti. Bazen Mehterân’la da göreve giderdi. Zaman zaman da bu seyahatlerle ilgili hatırlarını anlatırdı.

 

                     Frankfurt Havaalanında Bagaj Tartışması

Alman hükûmetinin daveti üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu ekibi olarak Frankfurt Havaalanına indiklerinde çok önemli bir meseleyle karşılaşmışlar. Alman güvenlik ve gümrük görevlileri sanatçıların müzik aletlerini koydukları bütün bagajların açılmasını istemiş. Topluluğun Müdürü olan Tuğrul Efendim “Eğer Yunanistan Kültür Bakanlığı ekibi olsaydı, onların bütün müzik aletleri bagajlarını açtırır mıydınız?” diye sormuş. Muhatap olduğu görevli de “Hayır onlardan bunu istemezdik” diye cevap verince kesin bir ifadeyle “O halde bunları da açamazsınız” demiş. Derken tartışma büyümüş ve Tuğrul Efendimin tavizsiz tavrı karşısında havaalanının en üst düzey yöneticisi gelmiş, ona da aynı soruyu sormuş. İhtilaf iki ülke arasında diplomatik krize dönüşme aşamasına gelince Alman yönetici “Bırakın geçsinler” demek zorunda kalmış.

                       Pembe İncili Kaftan

Vakıftaki sohbetinde sözlerine devam etti: “Gençler, okumayanlar lütfen Ömer Seyfettin’in Pembe İncili Kaftan hikâyesini okusun, okuyanlar da tekrar okusun. Hikâyede Şah İsmail’e elçi olarak gönderilen Muhsin Çelebi’nin kendi kıt imkanlarıyla bir kaftan diktirdiği, İran’da kendini ayakta bekletmeye çalışan Şah’ın önünde kaftanı yere sererek üzerinde oturduğu ve kalktıktan sonra da kaftanı yerden almadan geri döndüğü anlatılmaktadır. Yani bir Türk’ün devletin vakarı için nasıl davranması gerektiği anlatılmaktadır.”

 

                       “Kibir başka, ucub başka, vakar başkadır”

Tuğrul Efendim bu olayı anlatırken şunları söyledi: “Tahran’daki bir program için gittiğimizde yaka kartımdaki “Ömer” ismimi çizmişler, şahsımla ilgili olduğu için önemsemedim. Eğer Hz. Ömer (RA)’e hürmetsizlik ediyorlarsa -ki öyledir- ahirette Hazrete hesap versinler. Ama, Almanya’da devletimi aşağılamaya kalktılar ve bunu açıkça ortaya koydular; vallahi o sebeple itiraz ettim. Kibir başka, ucub başka, vakar başkadır; biz orada devletimizin izzeti ve şerefi için vakur davranmak zorundaydık.”

                        “Biz gitmezsek başkaları gider”

Ömer Tuğrul İnançer gerek Kültür Bakanlığı’nın ve TV kanallarının organizasyonları gerekse özel ziyaretler kapsamında defalarca Balkanlar’ı, Azerbaycan’ı, Türkistan’ı, Özbekistan’ı, Özbekistan’ı, Kazakistan’ı, Kudüs’ü, Irak’ı, İran’ı, Endülüs’ü ziyaret etmişti. Hatta savaştan önce Suriye’yi birlikte ziyaret etme imkânı nasip olmuştu. Hazretin riyasetinde Bilal-i Habeşî Efendimize, Ömer bin Abdülaziz Hazretlerine, Muhyiddin-i Arabî Hazretlerine niyaz etmiş; Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyübi’nin kabrini ve yanındaki Türk Şehitliğinde medfun bulunan kahraman pilotlarımızın kabirlerini ziyaret etmiştik…  

Hem özel sohbetlerinde ve konferanslarında hem de çeşitli TV programlarında ve youtube kanallarında hep aynı fikirlerini ifade etti:     

Niçin o ülkeleri sık ziyaret etmemiz gerektiğini anlatırken radikal gruplara dikkat çekti: “Bu memleketler hürriyetine kavuşunca Vehhabiler ve Selefiler buralara geldiler ama kök salamadılar. Çünkü Balkanlardaki milletler Müslümanlığı bizden öğrendiler; bize göre muhabbet mükellefiyetten önce gelir. Halbuki onlar sadece mükellefiyeti önemser.”

 

                         “Türkler zapt etmez, fetheder”

 Nitekim Bosna, Kosova, Arnavutluk gibi ülkelerde yapılan programlarda şu cümleleri kullandı: “Türk zapt etmez, fetheder; biz emperyalist değiliz o sebeple zapt etmeyiz, biz fethederiz; fetih, açmaktır. Siyasilerin çizdiği sınırlar, gönüllere hitap etmez. Türk, insana hizmet eden millettir. Türklük kandan geçmez, gönülden geçer. Rumeli’de Müslüman olana “Türk oldu” derler.”

         “Endülüs, İslam Beldesidir”

İspanya’ya yapılan ziyaretlerde şu ifadeleri kullanmıştı: “Dünya, Allah’ın arazisidir. Toprak bir şekilde fütühât-ı İslamiyeye nâil olduktan sonra elden çıksa yine de İslam hukuku gereği bilâd-ı İslamiye’dir. Şu an başkaları yönetse de burası hâlâ İslam beldesidir.”

                          “Türk beklenendir”

Arnavutluk ziyaretiyle ilgili bir hatırasını anlatmıştı: “2006-2007 yıllarında Arnavutluk’tayız, başkent Tiran’da Ethem Bey Camii yakınında dolaşıyoruz ve kendi aramızda konuşuyoruz; ay yıldızımızı kalbimin üstünden eksik etmem. Yaşlı bir nine, yüzü buruş buruş sütlaç gibi, çarşaflı ve bastonlu; ‘Türk misiniz?’ diye sordu, ‘Eyvallah’ deyince yere tükürdü. ‘Nine, hayırdır niye kızdınız?’ diye sorunca ‘Bizi cavura bırakıp gittiniz; siz yok biz yok’ dedi, verecek cevap bulamadım. Bu sebeple Türk buralarda hep beklenendir.”

Azerbaycan ziyaretinde Namık Kemal’in Vatan Şarkısı’ndan bir beyit okumuştu:

“Ecdâdımızın heybeti ma'rûf-ı cihândır,
Fıtrat değişir sanma! Bu kan yine o kandır”    

                     Bosna’da Ayvaz Dede Şenlikleri

Tuğrul Efendim, Bosna’daki bir hatırasını şöyle anlatmıştı: "Ayvaz Dede’nin türbesinin bulunduğu yerde gerçekleştirilen, Ayvaz Dede Şenlikleri’ne iştirak etmek üzere Bosna’dayız. Şenliğin yapıldığı meydanda kurulan çadırlarda, BM Barış Gücünde görevli askerler, hava çok sıcak olduğu için kola ve meşrubat dağıtıyorlardı. Barış Gücü bünyesindeki Türk Askerleri de pet şişe su dağıtıyordu. Ak sakallı seksen yaşlarında bir Bosna’lı, iki şişe suyu, evlat basar gibi basmış bağrına, herkesten sakınır gibi uzaklaşıyordu çadırdan. Yanımdaki Boşnakça bilen genç vasıtasıyla sordum: "Çok susadım, elindeki sulardan birini ikram etmez mi?" Bosnalı nur yüzlü ihtiyarın yüzündeki tebessüm birden dondu, hatları gerginleşti. Sakalı titriyordu. Genç kardeşimize hitaben, heyecanla birkaç söz söyledi. Merakla hatta sabırsızlıkla rica ettim: "Lütfen, hemen ve aynen tercüme eder misiniz?" İşte ak sakallı Bosnalının iliklerimizi titreten cevabı: “Misafirimiz canımı istesin seve seve ikram edeyim. Ama bu suyu bana Sultan’ın askerleri verdi. Sultan’ın mübarek askerlerinin suyunu evdekilere götürmem lazım. Onların da bu sudan içmesi lazım. Onun için kusuruma bakmasın, bu sudan veremem kendisine. Bekleyin, şuracıktan başka su alıp getireyim..."

                          “Ne efsunkârdır şu bayrağımız”

“Gittiğim her yerde ay yıldızı kalbimin üzerinden eksik etmem” diyerek bayrağımıza olan aşkını ifade eden Hazret, Kosova Prizren’de yapılan çekimde Bayrağımızı seyrederken gözleri dolduğunda sesi titreyerek şöyle söylemişti: “Bir de böyle konsolosluğumuzda dalgalanan bayrağın dibinde olunca dilden dile, gönülden gönüle intikal ediyor. Nasıl bir efsunkâr hâl var ki o ay yıldızda insanın sesini titretiyor, gözünü buğulandırıyor. Neymiş şu ay yıldız ya!”

 

              “Pir-i Türkistan sadece Türkistan şehrinin değil bütün Türklerin piridir.”

Pir-i Türkistan Hâce Ahmet Yesevî Hazretlerini ziyaretinde şunları anlatmıştı: “Bu şehrin orijinal ismi Yesi fakat buraya Türkistan ismi yeni verildi. Pir-i Türkistan, Türklerin meskûn olduğu veya tesir icra ettiği bütün bir Türk diyarının piridir. Pir-i Türkistan deyince bu şehirle sınırlı kalmamalıyız çünkü çok müessir bir zattır. Pir-i Türkistan Hâce Ahmet Yesevî Hazretleri Kuzey Afrika’ya bile tesir etmiştir. Bu tesirin oluşumunda yaşadığı hayat tarzı önemlidir. Türkçeyi çok iyi kullanan ve şiir tarafı çok kuvvetli bir zat-ı şeriftir.  Bizim tasavvuf büyüklerimizin divançeleri ve divanları var, sair kitapları da var; Hazret-i Mevlânâ'nın Divan-ı Kebir'i var. Ama Divan-ı Hikmet adı verilen başka bir divan yok. Sözlerinin hepsi bir hikmet ve tesiri çok onun için Pir-i Türkistan sadece Türkistan şehrinin değil bütün Türklerin piridir. Horasan Erenleri demek Horasan’da doğanlar demek değildir, Horasan ekolünden gelenler demektir. Horasan Erenleri gittikleri her yerde yaşadıkları hayatla insanların muhabbetini kazanmıştır. İmam-ı Maturidî ve İmam-ı Âzam da Türktür.”

 

              “Allah İslâm’ın bayraktarlığını Türklere ihsân etmiştir”

Defalarca Kudüs’e gitmişti: “Özellikle bütün Türkler de Kudüs'e gidip Mescid-i Aksa'yı görmeliler. Tarihî bir gerçeklik olarak Türkler i'lâ-yı kelimetullahta diğer Müslümanlardan üstündürler. İstesek de istemesek de, isteseler de istemeseler de, hapşırsalar da köpürseler de Türkler ilâ-yı kelimetullah'ta Müslümanların bayraktarıdırlar. Allah İslâm bayraktarlığını Türklere ihsân etmiştir. Biz istesek de istemesek de, İslam dünyasının ağabeyiyiz. Buradaki Türk kelimesi ırk anlamında şovenizm değildir. Biz cenazeyi bile defnederken “Bismillâh ve alâ milleti Resûlillah” deriz.”

 

                 “Hz. Hasan Efendimiz (RA) Türklere dua etmiştir”

Kahramanmaraş’taki bir konferansında anlatmıştı: Allah (CC), İslâm’ın bayraktarlığını Türklere ihsân etmiştir. Çünkü Emeviler hüküm sürerken Mekke ve Medine’ye gelen bir grup süvari Hz. Hasan Efendimizi ziyaret ederek şöyle dediler. “Ey Efendimizin torunu, biz Türkistan’dan gelen Müslüman-Türkleriz. İyi at biner, ok atar, kılıç sallarız. Duyduk ki size eziyet ediliyormuş, müsaadenizle size hizmet edelim; Ehl-i beyt-i Mustafa’ya (SAV) kastedenlerle cenk edelim, hadlerini bildirelim.” Kan dökülmesin diye çabalayan Hz. Hasan Efendimiz (RA), mübarek elini Türk komutanın omuzuna koyarak dua buyurdu: Rabbim sizleri ve kabilenizi muhafaza ve muzaffer kılsın; İslam’a hizmet etmeyi nasib eylesin…” Tuğrul Efendim “Biz böyle biliyor, böyle inanıyoruz...” diyerek sözlerini tamamladı.

Emeviler, Ehl-i beyt-i Mustafa’ya (SAV) ve sahabeye eziyet etmeye başlayınca bazı sahabiler Türkistan taraflarına göçtü. Bunun iki türlü faydası oldu: ilki Peygamber efendimizin torunlarıyla yapılan evlilikler sebebiyle Türkler arasında da “seyyidlik” ve “şeriflik” mümkün oldu. İkincisi; Horasan tarafındaki Türkler arasında İslamî ilimler neşv ü nema buldu, böylece çok etkili bir medrese ve hafızlık geleneği yerleşti.

Hâmiş: TRT, TVNET, Kanal 7, Erkam TV, Vav Tv ve MyMecra gibi kanallarda yayınlanan programlardan da istifade ettim.

adsiz-102.png

 

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.