12 Aralık 2024
  • İstanbul10°C
  • Ankara7°C
  • İzmir14°C
  • Konya8°C
  • Sakarya10°C
  • Şanlıurfa12°C
  • Trabzon10°C
  • Gaziantep10°C

MEMLEKET HİKÂYELERİ’NİN YÜZÜNCÜ YILI

Yazar okulu müdavimlerinin yazılarını sayfamızda yayınlanmaya karar verdik. Yazarlık yolunda emin adımlar atan genç kalemlerin eserlerinin ilgiyle takip edileceğini tahmin ediyoruz.

Memleket Hikâyeleri’nin Yüzüncü Yılı

22 Nisan 2019 Pazartesi 11:10

Memleket Hikâyeleri, ilk kez 1919 yılında İstanbul’da Orhaniye Matbaası’nda yayıma sunulmuştur. Yani tam yüz yıl önce, Refik Halid Karay, otuz bir yaşını henüz ikmal etmişken, bu hikâyelerini okuyucularının istifadesine tevdi etmiştir.

Hukuk mezunu olan Refik Halid, Meşrutiyet döneminde gazetecilik yapmaya başlamış, hicivleriyle ön plana çıkmış, kirpi namıyla ün salmış bir yazardır. İttihat ve Terakki yönetimi tarafından Anadolu’ya sürgün edilmiş ve tam beş yıl Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bulunduktan sonra İstanbul’a dönebilmiştir. ‘Memleket Hikâyeleri,’ işte bu beş yıllık sürgün hayatının kendisine bıraktığı Anadolu tecrübesinin bir mahsulüdür.   

            Refik Halid, siyasi ve toplumsal yazıları dolayısıyla birçok kez Anadolu’ya ve hatta Anadolu’dan uzak diyarlara, gurbete sürgün edilmiş ama bu süreçte kaleminden hiç vazgeçmemiş, yaşadığı tecrübeleri yazıya aktarmış, birçok alanda eser vermiş önemli yazarlarımızdandır. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerine tanık olan bu yazar, çok güçlü bir gözlem yeteneğine sahiptir; adeta etrafında olan her şey hakkında kayıt tutan bir mukayyit ve yaşadığı dönemin etkili bir tanığıdır. Dil dağarcığının zengin oluşu, kelimeleri yerli yerinde kullanması, temiz bir üslûba sahip olması ise çağdaşları arasında onu ayrı bir yere taşımıştır.

            ‘Memleket Hikâyeleri’nin özünde, insan ilişkileri ve bir Anadolu gerçekliği yatmaktadır. Hikâyelerdeki ince detaylar, zaman ve mekân arasındaki bağlantılar ise ustalıkla işlenmiştir.

‘Yatık Emine’ hikâyesinde, toplumun değer yargıları derinlemesine irdelenmiş, toplumun kendine seçtiği bir öcü karakter etrafında kümelenmesi tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmiştir. Aslında burada insanlık ve samimiyet yazar tarafından tüm hatlarıyla sorgulanmış, merhametin alaşağı edildiği bir toplumun bağnazlığı, yobazlığı ve ikiyüzlülüğü ortaya dökülmüştür. 

‘Şeftali Bahçeleri’ hikâyesinde, toplumsal aidiyetin kişiyi nasıl etkilediği ve nasıl değişime uğrattığı üzerinde durulmuş, yine birtakım kişisel ve toplumsal değer yargıları incelenmiştir. ‘Koca Öküz’de ise insanın çıkarları uğruna ne hale düştüğünün küçük bir resmi çizilmiş ve buna ironik bir de cevap sunulmuştur. ‘Vehbi Efendi’nin Şüphesi’nde, bir anlık davranışın neye mal olduğu anlatılırken, aynı zamanda insanların birbirlerini nasıl bir incelikle aldattığı da ortaya konulmuştur! ‘Sarı Bal’da, nefse düşkünlüğün bir portresi yapılırken; ‘Şaka’da, buna benzer olmakla birlikte biraz da farklı bir nefsi temayül ele alınmış, alelade bir davranışın başa açtığı işler üzerinde durulmuştur.

‘Küs Ömer’ hikâyesinde, Anadolu insanının ne ile eğlendiğine ve ne ile vakit geçirdiğine dem vuran Refik Halid, insan davranışlarına dair çekmiş olduğu Anadolu fotoğrafını, yine hikâye yoluyla okurlarına sunmuştur. Refik Halid, ‘Boz Eşek’de, insanın insanı nasıl kandırdığının, cahilliğin ve körü körüne inanışın hikâyesini yazmışken; ‘Yatır’da, yine başka bir kurguyla cahilliği ve kimi insanların çıkarları için en ulvi değerleri nasıl kullanabileceğini göstermiştir!

‘Komşu Namusu’ hikâyesinde, insanların üzerine vazife olmayan işlerde nasıl gayretkâr olabildiği, kurulu düzen fikrinin insanlar tarafından algılanış biçimi ve ağız tadının kaçmaması adına feragat edilen kıymet hususu, üzerinde durulmuştur. ‘Yılda Bir’de, yalnız bir adamın hayal kırıklığı anlatılmıştır. ‘Hakkı Sükût’da, bir sömürü çarkının dişlileri ele alınmış, yitip giden dişlinin yerine yenisinin takılması ve makinenin kaldığı yerden işine devam etmesi konu edilmiştir. Öyle ki, bu çarkın dişlilerini çeviren kollardan biri durakladığında, sistemin onu nasıl yağladığı ve bu aykırılığın nasıl giderildiği tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmiştir. Ayrıca bu hikâyede bilinçlenmenin kıymeti ile birlikte kimi insanın birtakım sefil davranışlara nasıl meyledebileceği de gösterilmiştir!

‘Kuvvete Karşı’ hikâyesinde, esaretin açtığı yaralar hikâye edilmiştir. Vurdumduymazlığın karşısında, kendini bilme ve kötülüğe karşı koyma erdemi öne çıkarılmıştır. ‘Cer Hocası’nda, zulüm ve sefaletin boyutları çizilmiş, maddi imkânsızlıklar karşısında bile ruhu elden çıkarmamanın ehemmiyeti işlenmiştir. ‘Garip Bir Hediye’de ise yapılan bir iyiliğin karşılığının ne olduğu hikâye edilmiş, bir iyiliğin zamanı gelince değerleneceği fikri üzerinde durulmuştur.

‘Bir Taarruz’ hikâyesinde, yine çaresizliğin bir fotoğrafı çekilmiş, onurlu bir insanın nasıl mecbur bırakıldığı, nasıl bir sefalete mahkûm edildiği hikâye diliyle ifade bulmuştur. Burada acı bir tablo üzerinde imkân ve imkânsızlık beraberce gösterilmiştir. Bu tablonun bir köşesine ise umudun küçük bir hâli yerleştirilmiştir. ‘Ayşe’nin Talihi’nde, talihin insanlar üzerindeki bazı oyunları hikâyeleşmiştir. Yine ‘Garaz’da[1], özünü kaybetmenin, yani kendinden çıkıp başka biri olmanın gariplikleri hikâye edilmiş; bir çatışmanın, bir mücadelenin vasfı ortaya konulmuştur.

Kısaca, ‘Memleket Hikâyeleri’nde, memleket ve insan hikâyeleşmiştir. Refik Halid, bu hikâyelerde memleket insanına ait birtakım hasletleri ön plana çıkarmış; memleket insanının iyi ve kötü davranışlarını hikâye diliyle okura aktarmıştır. Memleketin tasvirini, kendine has üslûbuyla yapmış, insanını da birtakım davranış biçimleriyle yazıya dökmüştür. Temiz üslûbu, engin tasvir özelliği, dil zenginliği ve ince işçiliği ile adeta bir bina kurmuş, kurduğu bu binanın en özel odasına da başmisafir olarak okurunu davet etmiştir. Okur ise bu davete icabet etmiş ve bu misafirlikten ötürü de hiç pişman olmamıştır. Çünkü burada ev sahibi tarafından ihtimam gösterilerek ağırlanmış ve evinde olduğu gibi rahat bir vaziyet almıştır. Burada konuk bir anda ev sahibi olmuş; acısıyla, tatlısıyla kendisine sunulandan istifade etmiştir.

‘Memleket Hikâyeleri,’ yüzüncü yılında, bir okur, yarım bir yazar açısından işte böyle tahlil bulmuştur.  

                                                                                                         Mehmet Ali ÇELİK       

 

[1] ‘Garaz’ hikâyesi, diğer hikâyelerden daha sonra, 1947 yılında kaleme alındığı için ilk baskıda yer almamıştır. Kitabın bu son baskısı, 2019 yılında İnkılâp Kitabevi tarafından yapılmıştır.              

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.