12 Aralık 2024
  • İstanbul6°C
  • Ankara3°C
  • İzmir11°C
  • Konya5°C
  • Sakarya8°C
  • Şanlıurfa10°C
  • Trabzon8°C
  • Gaziantep6°C

HÜSEYİN AKIN: YAZARLARIN BİRLİĞİ DAİM OLSUN!

Kuruluşunun 45. Yılı dolayısıyla; ülkemizin önemli 45 edebiyatçısı Türkiye Yazarlar Birliği’ne dair önemli değerlendirmelerde bulundu. Kitap olarak da yayımlanan metinleri sırasıyla yayınlıyoruz.

Hüseyin Akın: Yazarların Birliği Daim Olsun!

27 Haziran 2024 Perşembe 10:36

**********

Türkiye Yazarlar Birliği aynı ülkü ve ilkeler etrafında bir araya gelmiş yazarların öncülüğü ile kurulmuş bir birliktelik. Yazarlar arasındaki mesleki dayanışmayı geliştirmek, Türkiye’nin kültür hayatına yazarların müşterek katkılarını sağlamak amacıyla 1978 yılında kurulmuştur. 1978 demek benim gizli gizli şiirler yazdığım orta ikinci sınıf öğrencilik yıllarım. Yazar olarak tanıdığım isimler okulda öğretmenlerim ders anlatırken kulağıma çalınan üç beş isimden ibaretti. Necip Fazıl Kısakürek, Ali Ulvi Kurucu, Şule Yüksel Şenler, Mustafa Yazgan, Kadir Mısıroğlu, Mustafa Müftüoğlu, Abdurrahim Karakoç, Ali Kemal Belviranlı sadece sınıfımızda değil okulun koridorlarında ve mahalle ortamlarında da isimleri sıkça telaffuz edilen yazarlar arasındaydı.

Eleştirel yönüm sivrilmiş olduğundan mıdır bilmiyorum resmi dizgeye muhalif ezber bozan kitaplara daha bir yakındım. D. Mehmet Doğan’ın “Batılılaşma İhaneti” kitabı o dönem sınıf arkadaşlarımın hepsi gibi benim de başucu kitaplarımdandı. Ali Ulvi Kurucu’nun ‘Gümüş Tül ve Alevler’ kitabını da bunun yanına yerleştirebilirim. O sıralar benim için yazarların bir araya gelmesi diye bir şey söz konusu değildi. Ancak ölen yazarlar ders kitaplarında bir araya gelebilirdi. Yaşadığım muhitte mesleği yazarlık olan tek kişi olmadığı gibi öyle bir mesleğin olup olmayacağından da emin değildim. Benim liseyi bitirdiğim tarih olan 1983’ten iki yıl sonra 1985 yılında Yazarlar Birliği Bakanlar Kurulu kararıyla “Türkiye Yazarlar Birliği” adını aldı. Elbette bundan da haberim yoktu o sıralar.

Üniversite öğrencisiydim ve zihnimde birçok yazarı zaten bir araya getirmiştim. Cemal Süreya’yı Sezai Karakoç ve Cahit Zarifoğlu ile Mehmet Akif’i Tevfik Fikret’le, Necip Fazıl’ı Nazım Hikmet’le kendime göre bir araya getirip birleştirmiştim bile. Kütüphanemde yer alan farklı dünya görüşlerinden, mezhep ve de meşreplerden şair ve yazarların aynı rafta kitaplarını birbirine yaslayarak birliğini sağlamıştım. Zihnimde de yazarların bir birliği vardı. Ama müşterek bir ortamda yazarların bir araya geldiğine pek şahit olmamıştım. Dernekler prosedüründen anlamadığım için geçirdiği aşamaları da pek takip edememiştim. Halbuki 1991 yılı TYB için “Kamu yararına çalışan kuruluş statüsüne kavuştuğu yıl olmuştu. Bense o yıl askerlik vazifemi ifa edip bir taraftan da akşamları ranzamda günlük tutup şiirler yazmaya çalışıyordum.

Doksanlı yıllar zihin kütüphanemi oluşturmakla geçti. D. Mehmet Doğan, Saadettin Elibol, Beşir Ayvazoğlu, Necmettin Turinay, Yahya Akengin, Hüsnü Aktaş, Mustafa Yazgan…gibi yazarlar bu kütüphanenin en seçkin yazarlarıydılar. Mustafa Ruhi Şirin, Nabi Avcı gibi daha birçok yazarın da bu oluşumda pay sahibi olduklarını biliyorum. Burada Türkiye Yazarlar Birliği çatısını nezdimde önemli kılan bir şey vardı: Kurucuları arasında yer alan isimlerin kahir ekseriyetinin severek takip ettiğim yazarlar olması. Bu yazarlara ve yazdıklarına güveniyordum. Bu sebeptendir ki TYB çatısı altında kaliteye halel getirecek bir durum ya da anlayamadığım herhangi bir şey olduğunda yazılı ve sözlü olarak eleştirmekten hiç geri durmadım. Zira eleştiri denilen şeyin Nurullah Ataç’ın ifadesiyle “Yaratıcı hoşnutsuzluk” olduğunun bilincindeydim.

Maksadım yıkmak değil, yeniden kurmak ve onarmaktı. Burası Fiskobirlik gibi herhangi harcıâlem bir kuruluş değildi. Seçimi de iletişim biçimi de program ve faaliyetleri de buradaki yazar birikimine yaraşır olmalıydı. Entelektüel seviyesini de temsil ettiği değerler silsilesini de hiçbir zaman unutmamalıydı.

2010 yılından itibaren bir süre TYB İstanbul şubesi yönetim kurulunda yer aldım. Yine bir süre Genel Sekreterlik vazifesini ifa ettim. Ali Ural Bey’in başkan olduğu bu süre zarfında TYB İstanbul Şubesi’nin nasıl senkronize çalışıp yazarlar arası birliği sağlamada adımlar attığını bizzat müşahede ettim. İstanbul Şubesi ile genel merkez arasında uyum ve insicamın en üst seviyede olduğu bu dönemde eleştirel istişare biçimi işletilmiş ve zorlu süreçlerin üstesinden elbirliği ile gelinmişti. Bugün 45. Yılına giren TYB 17 şube ve 15 temsilcilikle yoluna devam etmektedir. Üye sayısı önemli olmakla birlikte üye niteliği noktasında bir norm ortaya koymanın gereği inkâr edilemez. TYB çatısına girmek istemeyen yazarların bu çekincesi izale edilmelidir. Yılın yazar, fikir adamları ve sanatçıları ödülleri revize edilip geliştirilmeli, yeniden esaslara bağlanmalıdır. Kültür- Sanat Yıllığı’nın deneme bölümüne uzun süredir emek veren biri olarak yıllığın daha aktif, gündem oluşturan niteliği haiz olması tüm okuyucuların beklentileri arasındadır. Her sene yayımlanan yıllıkla ilgili birkaç gün süren etraflı oturumlar yapılabilirse bu aynı zamanda yıllığın gündeme getirilmesine de katkı sağlayacaktır.

Türkiye Yazarlar Birliği’nin Türkiye’yi, Türkiye’nin bütün yazarlarını temsil güç ve kararlılığına sahip olması ise en büyük dileğimizdir. Okuyan bir toplum, yazan ve düşünen bir millet iç mukavemetini sağlamış demektir. Üstadın dediği gibi “Ustada kalırsa bu öksüz yapı, onu sürdürmeyen çırak utansın.” Çırak, kalfa ve usta birlikteliğini Büyük Türkiye, Görklü Dünya idealini gerçekleştirmede şiar edinenlere selam olsun!

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.