Türkiye Yüzyılı’nın ilk kabinesi bütün ülkede büyük heyecan uyandırdı. Bakan olarak atananların hepsi de alanlarında büyük işlere imza atan kıymetli isimler.
Görevleri sürecince öncü çalışmalar yapacaklarına inancımız tam. Şimdiye kadar yeni kabineye dair kurulan bütün cümlelerin içinde umut var, coşku var.
Siyaset dehası olduğu artık bütün dünya tarafından kabul edilen cumhurbaşkanımız bir kez daha ustalığını gösterdi. Toplumda sanki ilk kabinesini kuruyormuş gibi pozitif bir hava oluşturdu.
Yeni kabineyle Büyük Türkiye idealine uygun atılımlar yapılacağından şüphemiz yok.
Lakin yıllardır hasretle beklenen Kültür Bakanlığı’nın müstakil olacağının müjdesi de verilse harika olurdu. Kamuoyunun geneli olmasa bile kültür-sanat camiasının beklentisi bu yöndeydi.
Mevcut bakanımızın turizm konusundaki başarısı herkesin malûmu. Zaten bu sebeple emanet ikinci defa kendisine tevdi edildi. Fakat turizmle kültürün artık aynı omuzda yürümeyeceğini kabul etmemiz gerekiyor. Mesele mühim.
“OLMAK YA DA OLMAMAK” MESELESİ
Mesele Türk edebiyatının kudretli kalemlerinden birisi olan Tarık Buğra’nın da dediği gibi “kültür” diye bir şey vardır ve kültür bir toplumun “olmak ya da olmamak” meselesidir.
İçinde ideal barındıran ve iddialı bir söylem olan Türkiye Yüzyılı’nın temeline kültürü koymadığınızda onun dışında yapılacak bütün atılımların eksik kalacağını ifade etmekte fayda var. Türkiye Yüzyılı’nın inşası ancak kültürle mümkün olur.
Güvenlik politikaları kadar kültür politikaları da önemlidir. Savunma sanayine yapılan yatırımlar kadar kültürel alana yatırımlar da hayati önem taşımaktadır. Askeri cephede verilen savaşla kültürel cephede verilen savaş aynı derecede önemlidir.
İHA’LAR VE SİHA’LAR KADAR MÜHİM
Türkiye’nin bu topraklardaki var olma kavgasında İHA’lar ve SİHA’lar kadar sanat da mühimdir.
İç ve dış düşmanlara karşı verdiğimiz büyük savaşta en önemli cephelerden birisi sanat cephesidir. Bu cepheyi boş bırakan bedelini ağır öder. İstiklâl, silahla korunur ama istikbâl de kültürle kurulur.
Kültür ve medeniyetimizin nöbetini onlarca yıl kalemiyle tutan kıymetli yazarlarımızdan Samiha Ayverdi’nin şu tespitini tekrar hatırlatmakta fayda var:
"Vatan müdafaası bir toprak ve coğrafya dâvâsı olduğu kadar kültür, sa'nat, îman, medeniyet ve milleti millet yapan değerlerin korunmasıdır."
Kültür davası, “Ne yaptınız o kutsal emaneti?” sorusunun da cevabıdır aynı zamanda. Savaş burada verilmekte, zafer buradan ilan edilmektedir. Ne zaman ki kabinenin bütçesi ve etkisi en yüksek bakanlığı Kültür Bakanlığı olur, işte o gün gerçekten Büyük Türkiye oluruz.
MANİDAR CHURCHILL ÖRNEĞİ: NİYE SAVAŞTIK Kİ BİZ?
Bu hususta İKSV Direktörü Görgün Taner’in Anadolu Ajansı’nın kendisiyle yaptığı röportajda verdiği manidar bir örnek var.
Taner şöyle anlatıyor: Churchill, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kabineyi toplamış. “Para da yok, Londra’yı da düzelteceğiz. Ne yapalım?” demişler. O bütçeden kes, bu bütçeden kes. Konu Kültür Bakanlığı'na gelince, “Bir dakika.” demiş Churchill. “Biz bütün hayatımız boyunca neler yaptık. Yani biz bütün hayatımız boyunca, bu savaşı bu kültürü korumak için yapmadık mı? Niye savaştık ki biz?” demiş. Artırın, iki katına çıkartın kültürü. Şimdi meseleye bu açıdan baktığınızda girdiğiniz savaşlardan galip çıkmanız mümkün olur.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında idealleri, rüyaları ortak bir millet olarak mı var olacağız yoksa sürekli birbiriyle çatışan, ortak hiçbir yanı kalmamış bir güruh mu olacağız? Bu soru önemli.
Milleti kuru kalabalıklardan ayıran en önemli etken, bir kültürü olmasıdır. Ortak bir kültürü olmayan topluluklar millet olma vasfını taşıyamaz.
Devamı: https://www.haber7.com/yazarlar/mahmut-biyikli/3330951-kulture-kim-bakacak
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.