Afyonkarahisar’da devam eden “Şehir Kültürü Kültürlü Şehir Bilgi Şöleni”nin “Kültür, Sanat ve Şehir” temalı üçüncü oturumunu yöneten TYB Genel Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Muhammed Kala, “kent-şehir kelimeleri ve şehirlerin kalıcılığı” üzerine önemli değerlendirmelerde bulundu. Kala’nın konuşmasını aynen yayınlıyoruz.
Şehirlerin sürdürülebilirliği, bedeniyle değil, ruhuyla kaim ve daimdir
Sürdürülebilir şehir meselesi üzerinde konuşuyoruz. Bu meseleyi tartışıyoruz. Şunu ifade edebiliriz; şehirlerin sürdürülebilirliği, istikrarı ve direnci onun bedeniyle değil, ruhuyla daim ve kaimdir. Bedeniyle ekonomiyi, binaları, yolları; ruhuyla kültürü, sanatı ve edebiyatını kastediyorum. Binalar, köprüler ve yollar yıkılabilir ancak kültür, sanat, edebiyat ve fikir ölmez. Biz bunu şehirlere ve ülkelere damga vuran, bedenen ölmüş olsalar bile hâlâ yaşamakta olan şairler, yazarlar, mütefekkirler ve bestekarlar ile görebiliyoruz.
D. Mehmet Doğan şehir kelimesine her zaman vurgu yapmıştır
Budapeşte’ye Sandor Petöfi, Varşova’ya Chopin nasıl damga vurmuşsa Ankara’ya da esasında D. Mehmet Doğan damga vurmuştur. Oturumlarda onu andık. Rahmet olsun. Bir konuyu hususen dile getirmek lazım. D. Mehmet Doğan, Türkçe’nin alpereni ve muhafızı idi. Dile çok dikkat ederdi. Bu dikkat şehir ve kent kelimeleri için de geçerlidir.
Kent kelimesinin sözlüklerimizde ve kitaplarımızda şehir yerine kullanılması son derece yenidir. Kent kelimesinin 1955’te şehri karşıladığı kayıtlara geçmiştir. Ondan önce kasaba ve hususen köy yerine kullanılmaktaydı. Eski Türkçe ’de kentten daha ziyade balık ve ordu kelimelerinin kullanıldığı bilinmekteydi. Hem Mütercim Asım’ın Kamus’unda hem de Uygur Dili Sözlüğünde bunu rahatlıkla görebilmek mümkündür. Cumhuriyet sonrası uygarlaşma hareketinin Uygurlarla bağlantılı şekilde okunması, Soğdça olan oradan Farsçaya oradan Uygurcaya geçen kent kelimesinin neden tercih edildiğini de izah eder.
Yazarlarımız mütefekkirlerimiz şehir demeyi tercih etti
Yalnız bu kelimenin şehir yerine ikame edilmesi demek, yüzyıllarca ince ince işlenen hafızaya ve hazineye en latif tabirle haksızlık etmek demek olacaktır. 60 yıllık bir hafızaya sahip bir kelime yüzyıllara sari olan şehir kelimesi yerine ikame edilmemelidir. Türkçenin en has şairlerinden Yûnus Emre, “Kasdım budur, şehre varam; Feryâd u figan koparam” der, Ankara’nın manevi mimarı Hacı Bayram Veli, “Negehan ol şara vardım; Ol şarı yapılır gördüm.” der. Türkçenin sırlarını kelimelere nakşederken kenti değil, şehri kullanırlar.
Yine günümüze yakın büyük edebiyatçılarımız Yahya Kemal’in, Mehmed Akif’in, Ahmed Hamdi Tanpınar’ın, Samiha Ayverdi’nin de eserlerinde şehri tercih ettiğini görebiliriz. Yani şehrin yerine kent kelimesi ikame edilebilir değildir. Bunu şehir üzerine düşünenler olarak tartışmaya bile açmamamız gerekir esasında. Bir de After Virtue eserinin başında Alasdair MacIntyre, yıkıcı bir manzaradan bahseder. Bu manzarada yıkanlar ve yapamayanlar vardır. Yakın tarihimizde de yine yıkanlar ve yapamayanlar söz konusudur. Şehre dair meseleleri çözmek için yıkanlar ve yapamayanlar samimi olarak bir araya gelmeli, yıkılanın neden yıkıldığı, yapmak için nereden, nasıl başlamak gerektiği meselelerini ortak bir zeminde samimiyetle ideolojik yüklerinden kurtularak tartışmalıdırlar.
Bu programın buna vesile olmasını temenni ediyor, Afyon Valiliğine ve Kocatepe Rektörlüğüne ev sahipliği için şükranlarımı sunuyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.