Modernlik bağlamında ulus oluşturmada “öteki” ayna metaforunun “karanlık yüzü” gibidir. Kendimizi aynada görebilmemiz için aynanın bir yüzünün karanlık olması zorunludur, kişilik oluşumunda öteki ile kurulan diyalojik ilişki toplumsal kimlik oluşumunda da işlev görmektedir. (Sayfa 19)
Bu bağlamda Çağlar Keyder, “milliyetçiliği, 19. yüzyıl Avrupa’sında gecikmiş devletler için özel olarak terkip edilmiş bir modernleştirme ideolojisi ve projesi olarak nitelemektedir. (Sayfa 21)
Özel’e göre, Batı’da ulus/millet yaratmanın temelinde tamamen iktisadi sebepler yer almaktadır. Avrupalı milletlerin şahsiyet kazanmasına sebep olan veri ile Türklerin milletleşmesine sebep olan veri birbirinden farklıdır. Avrupa’da milletleşme, milli pazara bağlı olarak gelişen, kapitalizm ya da belli bir sermaye çevresinin tasarrufu ile kuvvet bulan bir yapı arzetmektedir. (Sayfa 22)
Sonuç olarak, mutlakıyetçi otoritenin yıkılıp yerine yeni bir siyasal model olarak ulus-devletlerin gelmesi sürecini, doğal bir olay olarak algılanmasının, bu söylemi üreten bilim anlayışının söylem üretme başarısı olarak değerlendirmek yerinde olacaktır. Tarihin hiçbir evresinde siyasal olayların doğal olay olarak algılanıp yorumlanması söz konusu olamaz. Ulus-devlet formülasyonu devletlerarası, hatta kıtalar arası rekabetlerin, bilhassa kapitalist dünya sisteminin savaşlar aracılığıyla kurup denetlediği bir mekanizma olarak görülmesini sağlayan birçok veriye ulaşmak mümkündür. (Sayfa 25)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.