Hayatın iniş çıkışları bazen çıkmaz sokaklara salıyor insanı. Az veya çok sürüyor, bir de bakıyorsunuz oradan çıkmış, hayata kaldığınız yerden devam ediyorsunuz. Olur olmaz bir zamanda, gün içinde bile dalgalar sizi böylesi tanımsız bulantılara bırakabiliyor. Can sıkıntısı değil bu, uçurumun kenarında olmak, oradan aşağıya bakmak da… Can sıkıntısı değil, çünkü orada en azından bunun zamanla ilgili olduğunu, her an bir vesileyle onun dışına çıkabileceğinizi düşünürsünüz. Parkanızı alır, dışarı çıkar terk edebilirsiniz can sıkıntısını, kımıldar, bir meşguliyet bulur, yine… Uçurumun kenarında olma hissi de değildir çünkü enikonu, kenarda olmanın kendine özgü bir duygusu vardır: Korku… Ve üstelik bu da bir şey; bir değeri, bir aidiyeti, bir bağlamı ifade eder. Korkmanın da hayatla bağ kuran türlü yolları vardır ve uçurum da eninde sonunda gerisinde bir düzlük, bir geriye dönüş imgeselliğiyle temas kurar. Üstelik uçurum korkusunun insan kalbine verdiği bir hafiflik duygusu da vardır sonuçta. Düşme duygusunun hareket ile kurduğu bağ, uçurumu sanıldığından daha da büyüleyici yapmaz mı? Ama burada, bu kupkuru, kaskatı ruh halinde, bırakın bir yere götürmeyi, hiçbir yol başka bir yola çıkmaz. Hiçbir bağlam başka bağlamlarla buluşmaz. Hiçbir düşünce sizi yargıya, genel geçer bir formüle ulaştırmaz. Orada, nereden geldiği, ne vakit yerleştiği bilinmeyen, ne olduğu çözülmeyen tanımsız bir kütle vardır, hepsi bu.
Devamı: https://www.milatgazetesi.com/yazarlar/tanimsiz-bulantilar-5569/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.