• İstanbul 10 °C
  • Ankara 5 °C
  • İzmir 14 °C
  • Konya 8 °C
  • Sakarya 10 °C
  • Şanlıurfa 13 °C
  • Trabzon 10 °C
  • Gaziantep 13 °C
  • Bolu 3 °C
  • Bursa 10 °C

İsmail Göktürk: Aziz Ağabey D. Mehmet Doğan

İsmail Göktürk: Aziz Ağabey D. Mehmet Doğan
Gidenlerin ardınca yazmak insanı ne kadar yoruyor. Bir dostum, “bu böyle, insanlar göçecek, sen de arkalarından yazacaksın. Sana da bu düştü” demişti.

Deprem sonrası Ahmet Doğan İlbey abimiz hakkında yazmakla başladı. Dostum Yücel Ayrıçay’la devam etti. Depremde sürekli arayıp “Ahmet Bey’den haber var mı? diye soran Mehmet abiye, abi haberlik bir durum yok demiştim. Bina kül gibi çökmüş. En son aradığını görmemiştim, ama hemen yazmış akabinde. “Ahmet Beyi soracaktım ama mesajını okudum”. Zira o sabah Ahmet abimizi, seher vakti toprağa sırladığımızı yazmıştım twittere. Hastaneye meş’um hastalıktan tedavi için yattığını duyunca içimde bir daralma olmuştu, eyvah demiştim. Aradım, mesaj yazdı,  “azizim, hastanedeyim, ameliyat bekliyorum, dua et”. Sonra düzeldiği, eve çıktığı haberini alınca aradım, sesi iyi değildi ama iyi olduğunu, ayağını kullanamadığını, fizik tedavi olacağını söylemişti. Mukadderat, sonra yeniden hastane ve dâr-ı bekâya irtihal. Rabb’im rahmetiyle sarıp sarmalasın.

İnsanlar vardır, şafak vakti doğar, akşam vakti ölürler buyurmuş Şeyh Edebalı. Eski atalar, bu hayatta güzel işler yapanların ölünce yok olmayacaklarını ifade sadedinde atalar ruhuna karışmak deyimini kullanmışlar. Bu belki de hayırla yâd edilmeye devam etmek anlamındadır. Mehmet abi gibi insanlar şafakla doğup, akşam vakti ölmezler. Milletin tarihinde remz şahsiyetler vardır. İşaret taşı gibi dururlar millet hayatında. Milleti millet yapan belki de bu ölmez şahsiyetlerdir. Hoca Ahmet Yeseviler, Yunuslar, Hacı Bayramlar, Fatihler Yavuzlar.. Mehmet abinin beslendiği değerli bir kaynak olan Nureddin Topçu millet mistikleri demiş. Millî hayat hamlesini gerçekleştiren ve millet vücuduna kuvvet veren büyük ruhlar. Bazı isimler vardır ki, millet hayatından çekip alsanız, ortada belki de millet kalmaz. Hoca Ahmet Yesevi’yi, Yusuf Has Hacip’i, Kaşgarlı’yı, Süleyman Çelebi’yi, Yunus’u ilh. Akif gariban ve kimsesiz hissettiği, gurbetlerde kahrolarak, “Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda” dediği vatanına ancak defnedilebilmek için vefatına yakın döndüğü bir devirde, Gölgeler’de Resmim içn diye attığı başlık altında diyordu ki, “Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince / Günler şu heyulayı da er geç silecektir. / Rahmetle anılmak, ebediyet budur amma, / Sessiz yaşadım, kim beni, nerden bilecektir?”. Mehmet abi bende bütün bunları tedai ettiren isim. Bir remz şahsiyet, bir millet mistiği, bir şafakla doğup akşam vakti ölmeyen adam, davasını ve ismini bayraklaştırdığı Akif gibi yaşayan ama yine Akif gibi unutulmayacak olan büyük adam.

Altmışlı yıllarda Osman Yüksel’in sohbet halkasında başlayan millet dertleriyle dertlenme ve şahsiyetini milletinin değerleriyle inşa edip, milletin değerlerine omuz vermek adına bir ömür geçirme süreci, Nurettin Topçu üstadın çevresinde devam etmiş. Topçu üstad, çevresinde bulunan iki Mehmet Doğan’ı ayırdetmek ve Mehmet abiyi diğer isim benzerliği olan kişilerden farklı kılmak için isminin başına D. harfini eklemiş. Abi, D harfi bir ismin kısaltması mı diye sorduğumda, çok kullanılan bir isimdi, onlardan ayırdetmek için kondu, bir kısaltma değil demişti bana da. Topçu D harfini eklerken sen devrimci Mehmet Doğan’sın demiş, lakin pek çok dostu gibi ben de onu yakasız gömlek giyen bir derviş olarak okudum hep. Cenazesinde, Mehmet Görmez hoca, o yaşayan bir ahlaktı demiş. Yazıları, fikirleri, eylemleri, yaşayışıyla bir bütün olan Mehmet abi, hem hayatı boyunca mücadelesini verdiği Batılılaşma İhaneti’ne karşı duruşunu ortaya koyarken, hem de olunması ve durulması gereken yere işaret sadedinde derviş makamında yakasız gömlek giymekteydi. Kravat takmaz, yakasız gömlek giyer, bir yirmibirinci yüzyıl dervişi gibi sade yaşardı.

Mehmet abi, Batılılaşma İhaneti kitabı ile, hepimizin ruhumuzun derinliklerinden gelen bir isyanla reddettiğimiz, yüreklerimizi daraltan bir hissiyatla yanlışlığını bildiğimiz bir ideolojiyi apaçık deşifre eden adamdır. Bu Mağlubiyet İdeolojisi, aziz Türk milletinin dinine, diline, tarihine, değerlerine yönelmiş bir saldırıdan ibarettir. Batılıların hiçbir zaman hazmedemedikleri iki coğrafyanın fethini, geriye çevirme stratejisidir. Bunlardan biri Endülüs’tür ki, onu sekizyüz yıl sonra almayı başarmışlardır. Diğeri Anadolu ki, onu Endülüs yapma emellerini Türk-Endülüsiya başlığıyla izah eder Mehmet abi.  Milletleri millet yapan sacayağı teşbihiyle üç önemli unsur vardır. Din, Dil, Tarih. Mehmet abi Görmez hocanın da ifadesiyle dilimize, dinimize hizmet etmiş; tarihin taşlarını yerine oturtmak için konuşmuş, yazmıştır.

Mehmet abi bazıları gibi sadece tenkit makamında oturmamış; düzeltip onarmak için hayatını vakfetmişir. Sadece kendi kimliğini inşa eden, kendi irfanının derecesini yükselten arif, bilge bir kişi olarak da kalmayı tercih etmemiş, bir hareket adamı olarak milletine ve değerlerine hizmet etmeyi seçmiştir. Bir millet aidiyetini dille kazanır. Dil, bir tasavvur evreni inşa eder. İnsanın hayata, insana, eşyaya, maveraya, mükevvenata bakışını belirler bu tasavvurlar. Bizim tasavvurumuzu Hoca Ahmet Yeseviler, Yunuslar, Süleyman Çelebiler inşa etmişti. Bizi bir değerler manzumesi etrafında birleştirip millet yapan, bu tasavvurlar manzumesiydi. Türkçeyi Yüzyılın Soykırımı’na uğratıp, kuşdiline çevirenler, milletin değerlerini çözmeye, onu yığın haline getirmeye çalışanlar uydurukça bir sözlükle birkaçyüz kelimeyle hayatın idame ettirildiği bir Mankurdistan inşa etmeye çalışmışlardı. Mehmet abi ömrünü vakfettiği yüzkırkbin kelimelik sözlükle bu mankurdistanı darmadağın edecek bir zengin düşüncenin sofrasını serdi aziz milletimizin önüne. Osmanlıca yazılışlarıyla kelimelerin yer aldığı bu sözlükte, dili kısırlaştırma ameliyesi için girişilen uydurukça hareketi de ifşa ediliyor. Kadim kelimeleri tasfiye sadedinde üretilen “sözcüklerin” kökeni “uydurma” diye nitelendiriliyor.

Mehmet abi, milletine hizmet için biteviye seyahat eder, yorulmak bilmezdi. Alabildiğine hoşgörülü, mütevazı bir dervişti. Millet değerlerini savunmada ise bir o kadar tavizsiz bir alperen. 28 Şubat sürecinde 312 generalin taraf olduğu davalar yaşanırken onu üniversitede konferansa davet etmiştim. Mehmet abinin Türkçe üzerine söyleşi afişlerinin asılı olduğu panolarda, aynı anda Hurşit Tolon’un da konferans ilanları asılıydı. Tebessüm etmişti görünce. Cahit Koytak şiirinde dendiği gibi. “Sokağın ortasında / Büyük bir ayna / Bir yüzde sayın general / Ötekinde mahalle bekçisi”. Dönemin Kara kuvvetleri komutanının “Kuzey Irak dağlarında Mussorgoski'yi damarlarımda hissederim” sözü, ki bahsedilen Rus bestekâr Kars’ı Ruslar ele geçirdiğinde Çar’a marş besteleyen kişidir. Aynı dönem Birinci Ordu Komutanı olan kişinin "Mehmetçiğin kanını Yemen'de niçin akıttık? Hâlâ soruyoruz" yollu açıklamaları üzerine Mehmet abi, Kars’ın alınmasına methiye babında beste yapan kişinin anılma gafletini, Yemen türküsünün derin anlamından bîhaber olunmasını eleştiren bir yazı kaleme almıştır. "Onbaşı bile olamayacakların General olduğu ülke". Mehmet abiye adalet tarihinin en yüksek tazminat davası açılmıştır. Kendi ifadesiyle 312 General adalet terazisine kılıçlarını koyunca mahkûmiyet kararı kaçınılmaz olur. Her birine iki milyardan altı yüz küsur milyar. Faizler şunlar bunlarla trilyonluk dava. Hukuk tarihinin en yüksek tazminat davası. Generallerin avukatının televizyonlarda yaptığı açıklamada “Onun kolundaki saati dahi söküp alacağız!” sözü için Mehmet abi şunu diyecektir. “Muktedirlerin yalakası benim koluma saat, parmağıma yüzük takmadığımı bilmiyordu!”. Neyse ki karar Yargıtay’da eksik incelemeden bozulmuştur.

O ömrünü Türk Dünyasının birliğine dirliğine adamış biriydi. Siyasi birlikteliklerden çok önce başlattığı ve asıl birliktelik şuurunu oluşturacak adımlar kültürel birliktelik içindi. Binbir meşakkatle Türkçenin Uluslararası Şiir Şölenlerini tertip etti. Benim de olduğum Kırgızistan’daki şölende Altay’dan, Tuva’dan, Saha’dan bin yıl önce bıraktığımız yerde duran ve Gök Tanrı inancına sahip şairler ozanlar yazarlar gelmişti. Altay Türkü yazar şunları anlatıyordu bana. “Miz özümüz Altay’da otururuz. Çin ecesi gelir bize hükmeder, biz ses çıkarmayız. Sonra Rus çarı gelir ele alır, ses etmeyiz. Miz, özümüz hünkâra bağlıdır. Hünkâr Payitaht’ta oturur”. Bu konuşmaları bize çeviren Türkiye Türkçesini bilen Gagavuzlu bir şairedir. Isık Göl’e giderken yolda bir köyde Cuma namazı kılmıştık. Çocuklar etrafımızı sarmışlardı. Baktım Mehmet abi çocuklara açtığı kutulardan şeker dağıtıyor. Bunu ancak Mehmet abi düşünebilirdi.

Mehmet abinin başardığı şeyleri anlatmak için sayfalar kifayet etmez. Maraş’ta olduğu bir gün dersime davet ettiğimde ders sosyoloji idi. Gençlere şehir tarihi ve şehir kültürünün öneminden hareketle Maraş’ı anlatmıştı. Şehirlerin hafızasına çok değer verirdi. Türk Kimliğinin Coğrafyaları’nı birleştiren, rüyasını gören, kitabını yazan adamdı o.  Zaman zaman Ahmet Doğan İlbey ağabeyin Ankara'nın ideolojik kimliğinden dolayı “Ankara’yı dozerle kürüyüp Karadeniz’e dökmek lazım” sözünden hareketle latifeleşirlerdi. O gerçek bir Ankaralı olarak, Ankara’nın Hacı Bayram ve ahiler şehri olduğunu Ahmet abiye bile kabul ettirmişti. İstanbul’un fethini bile Hacı Bayram ve dervişleri eliyle Ankara gerçekleştirmişti ona göre. İstanbul’un fethinde şu şehir yoktur, bu şehir yoktur diye takılırdı. Urfa’da düzenlenen Şehir tarihi Yazarları Kongresi’nde kürsüde yine bu latifeyi yapmış, ben de söz alarak. “abi, İstanbul fethinde Maraş yok diyorsunuz ama Fatih’in eşi bizzat Maraşlı bir hanımdı” demem üzerine o meşhur gülüşüyle gülerek “kaleyi içten fethettik mi diyorsun” demişti.

Süleyman çelebi merhumun Yazdığı Mevlid-i Nebi ile, en buhranlı dönemlerde milletimizi Peygamber sevgisi etrafında birleştirdiği gibi, 28 Şubatlarda onuncu Yıl Marşı’nı öne çıkararak, Mehmet abinin Milletimizin Manifestosu dediği İstiklal marşımızı bertaraf etme çabalarının olduğu zamanlarda Akif’in ismi, mücadelesi ve şiiri etrafında milletimizi İstiklal marşımızın ruhunda bir kılma mücadelesi veren kişi Mehmet abidir. Taceddin Dergâhı’nın ihyası, İstiklal Marşı’nın kabulü olan 12 Mart’ı İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma günü olarak kabul edilmesini sağlayan Mehmet abinin sonsuz gayretleridir. TYB bünyesinde Mehmet Akif Araştırmaları Merkezi kurarak onlarca kitap yayınlamıştır. Gençlere Safahat okutulmuştur. İstiklal Marşı’nın kabulünün yüzüncü yılında Mehmet abi Taceddin Sultan Camii kürsüsünde Akif’in Nasrullah Camii vazını temsilen sohbet edip Akifî ve İstiklal Marşı’nı anlatmıştı. O kürsüde Mehmet abiden başka kim Akif gibi oturabilirdi.

Mehmet abi şahsiyeti etrafında millet memleket sevdalısı, farklı renklerde yazar ve şairleri bir araya getirmeyi başaran kişidir. Onun başardıkları bir yazıyla elbette anlatılamaz. Azizim diye hitap ederdi. O da bizim aziz ağabeyimizdi. Kazakistan’ın Türkistan’ına, Hoca Ahmet Yesvi huzuruna giderken nerdeyse bir gün süren uçak yolculuğundan mülhem bir dörtlük yazmıştım. Daha önce yazılmış bir dörtlükle birleştirip orada okumuştum. Bu dörtlük yeni yazıldı demiştim. sohbetimizde bana Bahaddin abinde öyle yapardı, şiiri okur biraz önce yazdım derdi dedi. Artık öyle kalır o şiir dedi bana. Ben de abi şiiri tamamlayıp size ithaf edeceğim demiştim. Şükür ki nasip oldu. Soluk soluğa isimli şiiri tamamlayıp kendisine ithaf ile yolladım. TYB Kahramanmaraş Şubesi’nin yılların dostluğu ile gelişen kendine mahsus bir dili vardı. Dışardan bu dile vakıf olan belki tek insandı Mehmet abi, bu yüzden o içerden biriydi. Kültür politikaları sebebiyle eleştirdiği, arası iyi olmayan bir siyasetçi görevden ayrılınca Mehmet abi bize bir lahmacun yedirir artık demiştik. Maraş’a ilk geldiğinde ısrarla lahmacun yedirmişti bize. Bizdendi, milletinin “Bizim Yunus” mesabesinde öz evladıydı. Gaspıralı’nın bir konuşmasında dediği milletinin bahtiyar evladıydı. Gaspıralı’nın bir konferansta Ahmet Mithat Efendi’nin kendisini Büyük Gaspıralı diye takdimi üzerine büyük kelimesini Bahtiyar olarak tashih etmiş ve bir de kıssa anlatmıştı. Vaktiyle çaresiz bir hastalığa yakalanan hükümdar için bir hekim şu tavsiyede bulunur. Bir bahtiyar kişi bulunup gömleği hükümdara giydirilmelidir. Heryerde bir bahtiyar kişi aranır ama herkesin bir gamı, bir derdi vardır. Ümit kesilecekken bir ihtyar görürler, bir de ona sorarlar. İhtiyar bahtiyar olduğunu söyler. Bir derdim gamım yoktur şükür der. Ne güzel, işte bahtiyar birini bulmuşlardır. Ama ne çare ki o ihtiyarın da gömleği yoktur. Gaspıralı, kendi bahtiyarlığını milletine hizmet etmekliğine, milletimizin doğru sözü kabulde ve icradaki fevkalade kabiliyetine bağlar. İşte Mehmet abi de milletin yakasız gömlek giyen bahtiyarlarındandır. Milleti ve devleti onu baş tacı etmiş, ihyasına emek verdiği Taceddin Dergâhı’na Devlet Başkanı ve devletlü kişilerin omuzları üzerinde giderek sırlanmıştır. Makâmı âlî, mekânı Cennet olsun.

Bu haber toplam 620 defa okunmuştur
Etiketler:
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim