********
Akademi (<académie), Türkçeye Fransızcadan geçmiş bir kelimedir. Yunanca asıllı bu terimin ortaya çıkışında Platon’un (MÖ 427-347) emeği büyüktür. İslam dünyasında daha çok “Eflatun, Felatun” isimleriyle anılan Platon, MÖ 387’de Atina yakınlarında bir kasabada Akademos adlı bahçede bir felsefe okulu kurmuş; ömrünün çoğunu burada kitaplar yazarak, dersler vererek geçirmiştir. Aristo, Speusippos ve Ksenokrates gibi meşhur düşünce adamları Akademos’un dünyaya kazandırdığı isimler arasındadır (Olguner 1994: 469). Platon’un “iyi vatandaş ve düşünce yeteneği gelişmiş insan yetiştirme” hedefiyle attığı bu adım, dünyada hem akademinin hem de Avrupa’da başlangıcı XIV. yüzyıldan önceye gitmeyen üniversitelerin (Kenan 2012: 339) ilk örneği kabul edilmiştir. İlerleyen dönemlerde akademiler Avrupa’da yaygınlaşmış; Orta Çağ’da İtalya’da, Yeni Çağ’da ise İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya gibi ülkelerde kraliyet aileleri tarafından bu adı taşıyan, bugünkü yapısına uygun olarak değerlendirilebilecek merkezler inşa edilmiştir[1]. Batı’da düşünce ikliminin gelişmesinde, ilim ve sanat faaliyetlerinin artmasında akademilerin büyük katkısı olmuştur.
Akademi, Türkiye’de 1980’lere kadar üniversite seviyesindeki bazı yüksekokulları anlatmak için kullanılmış bir terimdir. Zamanla bunun anlam dağarcığı genişlemiş, kelime “bilim ve sanat dallarında akademik çalışmalar yapılan kurum” karşılığıyla işleklik kazanmıştır[2]. Son yıllarda üniversitelerin birinci derecede tahsil, mesleki kariyer ve istihdam alanı olarak görülmesi kelimenin kullanım sıklığını artırmış, buna bağlı olarak üniversiteler Türkiye’de akademi denince akla gelen ilk yerler olmuştur[3]. Bununla birlikte ülkemizde tüm bilim dallarını içine alacak şekilde faaliyet yürütmesi amacıyla 1993’te kurulan Türkiye Bilimler Akademisi adlı bir üst birim de (TÜBA) vardır. Ayrıca hâlen ciddi ilmî çalışmaların gerçekleştirildiği, spor ve sanat faaliyetlerinin icra edildiği, ülkenin bazı alanlarda ihtiyaç duyduğu insan kaynaklarının yetiştirildiği eğitim, sanat ve kültür merkezleri de akademi adıyla varlığını devam ettirmektedir: Adalet Akademisi, Güzel Sanatlar Akademisi, Polis Akademisi gibi.
Akademiler; insanların yüksek tahsil düşüncelerini gerçekleştirmek, ilmî araştırmalar yapmak, mesleki yeterliliklerini tamamlamak veya geliştirmek, kabiliyetlerini açığa çıkarmak, sanat ve spor becerilerini ilerletmek için müracaat ettikleri kurumlardır. Bir kariyer merkezi veya referans kaynağı özelliği de taşıyan bu kurumlarda verilen eğitimler ve icra edilen programlar önemli olmakla birlikte hiçbir zaman yeterli görülmemiş; her zaman tamamlayıcı, geliştirici, yönlendirici, teşvik edici organizasyonlara ihtiyaç duyulmuştur. Gerek yükseköğrenime devam eden öğrenciler gerek buralardan mezun olanlar gerekse örgün eğitim fırsatını elde edememiş kişiler bu ihtiyaçlarını üniversite dışında teşekkül etmiş yerlerde karşılamışlardır.
“Alternatif akademi” kişilerin kendilerini akademi dışında ilmî ve kültürel yönlerden yetiştirme ve geliştirme, aynı zamanda sosyalleşme imkânı buldukları ortamlar için kullanılan bir terimdir (Bilgi için bk. Akın 2023: 132-137). İçlerinde tüzel kimliğe sahip teşekküller bulunduğu gibi bir iş yeri statüsüyle hizmet veren yerler de vardır. İnsanlar arasında sivil toplum düşüncesinin yaygınlaşması, üniversite tahsili ve diplomasının yeterli görülmemesi, kurumların kendilerini yenileyememesi ve resmî öğretilerin dışına çıkamaması gibi sebeplerle alternatif akademiler günümüzde büyük önem kazanmıştır. Aslında bu, yeni bir durum değildir. Ülkemizde öteden beri her türlü akademik eğitim ve gelişimi üniversite dışında arayanlar, tamamlayanlar yahut geliştirenler olmuştur. Vakıf, dernek, birlik, ocak gibi yerlerden başka yayınevleri, dergiler, kahvehaneler, sahaflar, hatta yakın tarihimizde bazı köşk, konak, yalı ve evler ile otel lobileri alternatif veya tamamlayıcı muhitler olarak öne çıkmıştır. Mesela Beyazıt’taki sahaf dükkânları ile Şair Nigâr Hanım’ın evi, İbnülemin Mahmut Kemal’in konağı, Küllük Kahvesi, Marmara Kıraathanesi gibi birçok yer devrin büyük sanatkârlarının, musikişinaslarının, ilim adamlarının, eli kalem tutanların bir araya gelerek ilmî, içtimai, edebî ve kültürel meselelerde sohbet ettiği mahfiller olmuştur[4].
1980 öncesinde bu mahfiller ilmî ve kültürel fonksiyonlarının yanında siyasi ve ideolojik bilinç oluşturma, bu bilinci sürdürme ve yayma işleviyle hayli iş görmüştür. Bu yerlerin, öğrenciler ve gençler başta olmak üzere insanların sosyal ve entelektüel gelişimlerine katkısı büyüktür. İnsanlar bu hususi mahfillerde başka bir birikim, tecrübe ve kültürle karşılaşmışlar; gönüllü olarak iştirak ettikleri faaliyetlerle şahsi tekâmüllerinin yanında hem ikamet ettikleri şehrin hem de ait oldukları toplumun sosyal ve kültürel gelişimine de katkı sağlamışlardır. Birçok şair, yazar, akademisyen, tarihçi, sanatçı, ilim ve fikir erbabının yolu buralara düşmüştür.
7 Ağustos 1978 tarihinde ülkemizin kültür, sanat, edebiyat ve düşünce dünyasına hizmet etmek amacıyla D. Mehmet Doğan ve arkadaşları tarafından kurulan Türkiye Yazarlar Birliği (TYB); alternatif yahut tamamlayıcı akademinin seçkin örneklerinden biridir. Yola “Yazarlar Birliği” adıyla çıkan heyet, kuruluşundan 7 yıl sonra bugünkü adını almıştır. Geride kalan 45 sene zarfında Birlik, ülkemizin ve gönül coğrafyamızın fikrî ve edebî birikimini bir araya getirmek için çok gayret sarf etmiş; eğitim, kültür, sanat, felsefe, tarih, şehir tarihi, mimari ve edebiyat alanlarında ülkeye hizmet etmeyi kendisine vazife addetmiştir. Enerjisini, mesaisini, birikimini, imkânlarını “dava” olarak telakki ettiği iki mesele üzerinde yoğunlaştırmıştır: kültür ve maarif. Kültürün temel bileşenlerinden biri olan dil de daima TYB’nin öncelikli meselesi olmuştur.
Bir entelektüel arayışın, ihtiyacın semeresi, hatta bir mecburiyetin hayırlı neticesi olarak ortaya çıkan TYB, “akademi dışında bir akademi” olarak kurulduğu günden beri ülkemizin eğitim, bilim, kültür ve sanat hayatına ışık tutmuştur. Yaklaşık yarım asırdır sahasında kültürel alanı tanzim eden, hatta bu alana yön veren bir anlayışla hizmet etmiştir. Sadece yukarıda zikredilen konularda değil, insanı ve insanlığı ilgilendiren her meselede ülkenin nabzını tutmuş; her zaman hakkın, hakikatin ve mazlumun yanında olmuştur. Hiçbir karşılık beklemeksizin insanımıza rehberlik etmiştir.
Daima ülkeye hizmet etme ve toplumu aydınlatma gayesi güden Birlik, kendini asla Ankara’yla sınırlandırmamış; taşrayı da merkezi besleyen, tamamlayan ve dahi güçlendiren bir yaklaşımla kucaklamıştır. Şube, temsilcilik ve aralıksız yürüttüğü faaliyetler vasıtasıyla kültürel bir ağ kurmuş; bu hizmetlerin ülkenin dört bir yanına ulaşmasını sağlamıştır. Her yıl belli aralıklarla Bursa, Elazığ, Kahramanmaraş, Kayseri, Konya, Sakarya, Van gibi şehirlerde şûra, bilgi şöleni, kurultay, söyleşi gibi programlar tertip eden TYB; yıllardan beri süregelen çabalarıyla kültür, sanat ve düşünce hayatının ülkenin her bölgesinde diri tutulmasına vesile olmuştur. Söz konusu faaliyetlerin merkezî ve yerel yönetimler için de bir ilham kaynağı olduğu dikkatlerden uzak tutulmamalıdır.
Gönül coğrafyamız ve onun değerleri, TYB’nin hassasiyet gösterdiği alanlar arasındadır. İlki 1992 yılında ülkemizde gerçekleştirilen “Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni”, takip eden senelerde Almatı, Aşkabat, Bakü, Bişkek, Girne, Gümülcine, İskeçe, Kazan, Kırım, Prizren, Strazburg, Üsküp gibi anlamı veya hatırası olan şehirlerde düzenlenerek Adriyatik’ten Çin Seddi’ne diye tesmiye edilen geniş coğrafyanın bir markası olmuştur. Bu ve diğer faaliyetleriyle Balkanlardan Türk dünyasına, Avrupa’dan Asya’ya bir gönül köprüsü kuran TYB; bu bölgede kökleri tarihimize uzanan, medeniyetimizin değerleriyle barışık, birleştirici bir iklim vücuda getirmiştir.
Milletimizin maddi ve manevi değerlerini merkeze alan TYB; 45 yıldır istikrarlı bir şekilde kapsayıcı, yüreklendirici ve öncü etkinlikler tertip etmiş, yayınlar yapmış, ödüller vermiştir. Bu bağlamda örnek verilebilecek çok sayıda çalışma, yayın ve faaliyet vardır. Mesela ilki 1984’te yayımlanan Türkiye Kültür ve Sanat Yıllığı düzenli olarak her sene çıkmaktadır. Yine 1980 yılından beri hiç aksamadan devam eden “Yılın Yazar ve Sanatçıları Değerlendirmesi” çok sayıda isim ve eserin keşfedilmesine, kabiliyetin ortaya çıkarılmasına zemin olmuştur. Yazarlar Birliğinin “Türkiye’yi ve dünyayı doğru okuyup doğru yazmak” amacıyla başlattığı “Yazar Okulu” ile dilimizin ve kültürümüzün bazı temel metinlerinin okunması için 1998’de hayata geçirdiği “Temel Metin Okumaları”; Hz. Mevlana, Mehmet Akif Ersoy, Nurettin Topçu, Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl Kısakürek gibi şahsiyetlerin bilinen birkaç şiirin, kitabın yahut sözün arasına sıkışıp kalmasını önlemiştir. Metin okumaları, bir taraftan insanımızı değerleriyle buluştururken diğer yandan onların ufkunu genişleterek dünyasını zenginleştirmiştir.
TYB’nin eğitim, bilim ve kültür faaliyetleri ile ülkemize, insanlığa sağladığı katkılar bunlardan ibaret değildir. Burada sayılması gereken pek çok etkinlik, yayın vb. vardır. Ancak bu kutlu hizmet halkasının içinde iki husus ayrıca zikredilmeyi gerektirmektedir: Mehmet Akif Ersoy araştırmaları ve dil, yani Türkçe. Gerek D. Mehmet Doğan gerekse onun kurucusu ve şeref başkanı olduğu TYB; hayata geçirdiği pek çok faaliyetle Millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşı’nın iki kıtasına mahkûm edilmesine izin vermemiştir. Yine sergilediği dil şuuru ve Türkçe hassasiyetiyle güçlü, zengin, hatıralı, musikili dilimizin yılmaz savunucusu olmuştur.
Dünyanın ve ülkemizin en netameli zamanlarında mesuliyetten kaçmayan, bilakis şartlar ne olursa olsun daima elini taşın altına koyan TYB ülkemizin yüz akıdır. Yayınları ve faaliyetleri ile yerli ve millî edebiyatın, sanatın merkezi ve hamisi olmuş; kültürün güdükleşmesine, cemiyetin sıradanlaşmasına, değerlerin örselenmesine müsaade etmemiştir. Sergilediği tavır ve aldığı kararlarla sanatın, edebiyatın, dilin referans kurumu hüviyeti kazanmıştır. Kurucusu ve şeref başkanıyla özdeşleşen Türkçe hassasiyetiyle de TYB, yakın tarihimizde dil davamızın bayraktarı olmuştur.
45 yıla sığdırdığı bunca güzel hizmetle TYB, “alternatif akademi”nin en güzel örneklerinden biri olmakla birlikte akademiden daha fazlasıdır.
Kaynakça
Akın, Mahmut Hakkı (2023), “Akademi Dışında Alternatif Akademinin Muhasebesi”, Teklif, S 8 (Mart 2023), s. 132-137.
Anar, Turgay (2020), Mekândan Taşan Edebiyat Yeni Türk Edebiyatında Edebiyat Mahfilleri, İstanbul: Ketebe Yayınları.
Ayverdi, İlhan (2011), Misalli Büyük Türkçe Sözlük, 4. bs., İstanbul: Kubbealtı Neşriyat.
Çağbayır, Yaşar (2017), Ötüken Türkçe Sözlük, 2. bs., İstanbul: Ötüken Neşriyat.
Doğan, D. Mehmet (2020), Doğan Büyük Türkçe Sözlük, 26. bs., Ankara: Yazar Yayınları.
İpekten, Halûk (1996), Divan Edebiyatında Edebî Muhitler, İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları.
Kenan, Seyfi (2012), “Üniversite”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 42. Cilt, s. 338-348, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
Olguner, Fahrettin (1994), “Eflâtun”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 10. Cilt, s. 469-476, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
Sayar, Ahmet Güner (2020), Sahhaf Raif Yelkenci, 2. bs., İstanbul: Ötüken Neşriyat.
TDK (2011), Türkçe Sözlük, 11. bs., Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
[1] Akademi, Batı düşünce dünyasına ait bir kavram olsa da bunun gerek Türk tarihindeki gerek İslam âlemindeki karşılığı ve misalleri ayrı bir çalışmanın konusudur. Bu konuda ilgili kurumların sayfalarında yazılı bilgiler hayli sınırlı olup kapsamlı bir çalışmanın yapılmasına ihtiyaç vardır.
[2] Kelimenin Türkçedeki karşılık ve kullanımları için bk. Ayverdi 2011: 66, Çağbayır 2017: 152, Doğan 2020: 38, TDK 2011: 59.
[3] Türkiye’de genellikle akademi ve üniversite kavramları birbirinin yerine kullanılmaktadır. Ancak bu konuda bir kavram karmaşasının yaşandığı aşikârdır. Akademi ile üniversite aynıymış gibi düşünülse de ikisi arasında bazı farkların bulunduğu iki kurumun tarihçesinden ve akademi, akademisyen gibi kavramların sözlüklere yansıyan tanımlarından kolayca anlaşılmaktadır.
[4] İstanbul’da Beyazıt ve civarında kümelenen sahaflardan en önemlisi merhum Raif Yelkenci’nin dükkânıdır. Bu mekân; hemen her alandan bilim adamlarının, şair ve yazarların ve “muhibbân-ı kütüb”ün, yani kitap dostlarının bir araya gelip sohbet ettiği bir yer olarak temayüz etmiştir. Yaklaşık yarım asır bir ilim, irfan ve sohbet meclisi olarak hizmet veren bu mahfil âdeta bir akademi hüviyetindedir. Raif Yelkenci’nin (sahaflık) hayatı ve dükkânı hakkında ayrıntılı bilgi için Sayar’ın (2020), divan edebiyatındaki edebî muhitler için İpekten’in (1996), yeni Türk edebiyatı çerçevesinde teşekkül etmiş edebiyat mahfilleri içinse Anar’ın (2020) çalışmasına bakılabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.