Kâğıt Medeniyeti kitabıyla bizlere yeni ufuklar açan Orhan Okay hocamız da kitap yürekli adamlardadı.
Kâğıt deyip geçmemek lâzım. Ehli çok iyi bilir ki; güzel bir yazı yazmak, iz bırakan bir şiire imza atmak, yankısı yıllarca sürecek bir hikâye, kahramanını örnek aldığımız bir roman yazabilmek için üç şeye ihtiyaç vardır. Gümrah ırmaklar gibi çağlayan bir yürek, şahidimiz olacak yeminli bir kalem ve yüreğimizden dökülenleri zapt edecek bir kâğıt… Bunlardan biri olmazsa yazdığımız her ne ise eksik olacak, boynu bükük kalacaktır. "Kâğıt Medeniyeti" isabetle düşünülmüş güzel bir kitap adı her şeyden önce.
Fransız düşünür Georges Duhamel'in sorusu fal taşı gibi açıyor gözlerimizi. Orhan OKAY hoca Kâğıt Medeniyetinin önemini vurgulaması açısından çok etkileyici bulmuş olmalı ki Duhamel'in sorusunu kitaba almış. Belki düşünen, kafa yoran olur diye… İşte o can alıcı soru:
"Bir gün yepyeni bir hastalık anî olarak kağıtlara saldırır, bütün kütüphaneleri toz haline getirirse dünyamızın hali ne olur?"(Okay, 2013:28) Soru bu. Bir şeyin değeri daha çok kaybedildiği zaman anlaşılır nedense. Buz gibi akan suyun kıymetini bir ağustos sıcağında, çıtır çıtır yanan sobanın değerini zemheri de fark etmez miyiz? Buruşturup atılan, cildi eskimiş diye parçalanıp sobalarda yakılan, dededen, babadan kalma koli koli kitapları elden çıkaran bizler kitabın hayatımıza ne büyük anlam kattığını idrak edemiyoruz. Temenni etmeyiz ama bir gün kitapsız kalmakla sınanmayız inşallah. Ekmeksiz, susuz, havasız yaşayabilir miyiz ki, kitapsız yaşayabilelim?
Devamı: https://www.kitaphaber.com.tr/okayin-kagit-medeniyeti-eseri-uzerine-bir-degerlendirme-k5806.html
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.