Mucize; adı üstünde mucizedir ve biz onları bize verilen aklî ölçülerle izah etmekte zorlanırız.
Hicretten bir buçuk yıl kadar önce olmuştur.
Efendimiz (sav) bir gece Kâbe'nin çevresinde uyku ile uyanıklılık arası bir durumda iken O’nu Cebrail alarak, bugün esir olan Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya götürmüş, oradan da göklere yükseltmiş ve
“Sidretü'l-Müntehâ" denilen en üst makama ulaştırmıştır.
Efendimiz (sav) Allah’ın izni ile tek başına bu makamı da geçen ilk ve son insandır. Bu özelliği ile O’nun peygamberlerin de Peygamberi olarak yaratıldığımı anlıyoruz.
Miraç; fiziki bir ortamdan, belli olmayan bir mekâna, fizikötesine yükseliş hali olarak tarif edilen ve algıları zorlayan ilahi bir aşkınlık halidir.
Bu fizikötesi mekânın, tarif edilebilir biçimde olanı ise göklerdir.
Gökler, aynı zamanda yeryüzünün üstünde olduğu için yükselişin ve yukarı doğru çıkışın manasını tarif etme noktasında izahımızı kolaylaştırır.
Bu yükseliş payesini Yaratıcımız; veliliğin, arifliğin, kulluğun, abitliğin, takvanın, zahitliğin, nebiliğin, rasüllüğün ve peygamberliğin en yüksek makamında olan Hz. Muhammed (sav)'e vermiştir.
Miraç üzerine gerek İslam âlimleri gerekse müsteşrikler ve bilim adamları çok sayıda kitap ve makale yazmışlardır.
Olayın bizatihi kendisi olağanüstü bir nitelik taşıdığı için İslam Dünyası dışında, hala pek anlaşılamamıştır.
Bizim için bu konu, bir iman meselesidir ve şeksiz, şüphesiz inanıyoruz, iman ediyoruz.
İman ettikten sonra bu olayı kendi bünyemizde nasıl konumlandırdığımız da önem taşımaktadır.
Çünkü Miraç meselesinde, insandaki iç zenginliğin ve derinliğin, bir mana ile dışa vurulup, elle tutulur hale geldiğini görüyoruz.
Öte yandan, Peygamberliğin, bir insanüstü varlığa ya da mesela bir meleğe değil de insana verilmiş olması, dünya hayatında karşılaşılan her zorluğun insan tarafından nasıl algılanıp, nasıl aşılacağına dair önemli bir örnektir.Mucize; adı üstünde mucizedir ve biz onları bize verilen aklî ölçülerle izah etmekte zorlanırız.
Hicretten bir buçuk yıl kadar önce olmuştur.
Efendimiz (sav) bir gece Kâbe'nin çevresinde uyku ile uyanıklılık arası bir durumda iken O’nu Cebrail alarak, bugün esir olan Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya götürmüş, oradan da göklere yükseltmiş ve
“Sidretü'l-Müntehâ" denilen en üst makama ulaştırmıştır.
Efendimiz (sav) Allah’ın izni ile tek başına bu makamı da geçen ilk ve son insandır. Bu özelliği ile O’nun peygamberlerin de Peygamberi olarak yaratıldığımı anlıyoruz.
Miraç; fiziki bir ortamdan, belli olmayan bir mekâna, fizikötesine yükseliş hali olarak tarif edilen ve algıları zorlayan ilahi bir aşkınlık halidir.
Bu fizikötesi mekânın, tarif edilebilir biçimde olanı ise göklerdir.
Gökler, aynı zamanda yeryüzünün üstünde olduğu için yükselişin ve yukarı doğru çıkışın manasını tarif etme noktasında izahımızı kolaylaştırır.
Bu yükseliş payesini Yaratıcımız; veliliğin, arifliğin, kulluğun, abitliğin, takvanın, zahitliğin, nebiliğin, rasüllüğün ve peygamberliğin en yüksek makamında olan Hz. Muhammed (sav)'e vermiştir.
Miraç üzerine gerek İslam âlimleri gerekse müsteşrikler ve bilim adamları çok sayıda kitap ve makale yazmışlardır.
Olayın bizatihi kendisi olağanüstü bir nitelik taşıdığı için İslam Dünyası dışında, hala pek anlaşılamamıştır.
Bizim için bu konu, bir iman meselesidir ve şeksiz, şüphesiz inanıyoruz, iman ediyoruz.
İman ettikten sonra bu olayı kendi bünyemizde nasıl konumlandırdığımız da önem taşımaktadır.
Çünkü Miraç meselesinde, insandaki iç zenginliğin ve derinliğin, bir mana ile dışa vurulup, elle tutulur hale geldiğini görüyoruz.
Öte yandan, Peygamberliğin, bir insanüstü varlığa ya da mesela bir meleğe değil de insana verilmiş olması, dünya hayatında karşılaşılan her zorluğun insan tarafından nasıl algılanıp, nasıl aşılacağına dair önemli bir örnektir.
Yazının devamı için:https://www.haber7.com/yazarlar/ferman-karacam/3499571-benzersiz-bir-mucize-ve-yukselis-mirac
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.