Ruhum alacakaranlık şarkılarını söylemeye devam edecekti. Olric bunu biliyordu ve müstehzi bir gülüşle susuyordu. Kafamın içindeki cehennemlerden çıkamıyordum, intiharlardan intihar beğeniyordum. Benliğimin ışığı bitecek, benim olan ben, ben olmaktan çıkacak. Ne Selim'deki Işık'a tutunacağım ne de Turgut'taki Özben'i göreceğim. Biz Tutunamayanlar, dünyanın dışına atılmışlar, örselenmişler, ötelenmişler.
Her şey düşünce atının ayaklarının kırılmasıyla başladı. Rüyalarımın üzerine kabusların ağırlığı çökmeye başlamıştı. Herkes çekilmez bir hal almaya başlamıştı. Dünyanın dışında kalmıştık ve ayağı kırık düşünce atıyla dünyaya asılıyorduk, insanlara tutunuyorduk. Olmuyordu, Olric. Bunu en iyi sen bilirsin. Hiçbir şey istediğimiz gibi olmuyordu. Biz sadece kendimiz gibi yaşamak istiyorduk, kendimizle yaptığımız iç konuşmaları çoğaltmak istiyorduk; ama onlar bunu kendilerine yapılmış acımasız bir saldırı olarak görüyorlardı, bize kapıyı gösteriyorlardı hal ve hareketleriyle. Bizi yanlarında istemiyorlardı. Doğrusu biz de onlara dayanamıyorduk, onların yanında kalmaktan haz almıyorduk.
Devamı: https://www.kitaphaber.com.tr/oguz-atayin-tutunamayanlari-k6466.html
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.