"Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA)’nın desteği, Trakya Üniversitesinin ev sahipliğindeki şölenin açılışında bir konuşma yapan
Trakya Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Hamdi Zafer, “Dünyanın dört bir tarafından gelen, günümüzün önemli şairlerini okulumuzda görmekten mutlu olduk. Türkçenin Uluslararası Şiir Şölenini düzenleyen Türkiye Yazarlar Birliğine teşekkür ediyorum.” dedi.
TYB Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan da yaptığı konuşmada, Türk dünyasının en büyük edebiyat organizasyonu olan ve 1992’den beri Türkiye Yazarlar Birliği tarafından gerçekleştirilen “Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni”ni bu yıl, 13-16 Kasım 2019 tarihleri arasında düzenliyoruz.
Edirne’de başlayan şölenimizin bazı fasılları gezi şeklinde Bulgaristan (Filibe-Kırcaali) ve Yunanistan’da (Gümülcine) gerçekleştirilecektir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı ve TİKA’nın desteği, Trakya Üniversitesinin ev sahipliğindeki şölenimize; Türkiye, Tataristan, Kırgızistan, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Gürcistan, KKTC, İran, Irak, Bulgaristan, Kosova, Makedonya, Moldova (Gagavuzyeri), Romanya, Kırım, Dağıstan, Yunanistan (Batı Trakya), Başkurdistan, Bosna-Hersek, Fransa, Almanya, Avusturya, Belçika ve Hollanda’da gibi 26 ülkeden yani yaklaşır 30 farklı ülkeden şairler, yazarlar ve ilim adamları katılıyor. ”diye konuştu.
Şiir hayatın kendisidir
Vatan, millet, devlet, sevinçler, acılar, ölüm, ayrılıklar, endişe ve sıkıntı üzerine yazılan şiirlerin yaşamın bizatihi kendisi olduğunu, şiirin aynı zamanda bir sanat olduğunu ve bu sanatı icra eden şairlerin dünyaya bakışlarını, umutlarını hayallerini şiirlerine yansıttıklarını belirten Başkan Arıcan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türk edebiyatında şiir geleneği olan bir türdür. Bugün olduğu gibi geçmişte de eserlerini bugün hâlâ severek okuduğumuz, her okuduğumuzda bizlere farklı bakış açıları kazandıran, hayata çok yönlü bakmamıza imkân sağlayan önemli şairlerimiz vardı. Kadim medeniyetimizin dogmasında, varlığını sürdürmesinde; elbette şairlerimizin iç dünyasında olgunlaşarak yazıya geçirilen duygu ve düşüncelerinin de büyük rolü olmuştur. İşte, Türkiye Yazarlar Birliği olarak;
Şairlerimizin sinerjisi hepimizi heyecanlandırıyor
Türkçe’nin Şiir Şölenlerini bir medeniyet tasavvuru olarak yıllardır düzenliyoruz.”
Arıcan konuşmasında, “Bu meşaleyi 1992 yılında yakan ve bugünlere gelmesinde büyük emeği olan, kurucu ve şeref başkanımız, “Şiir Şöleni Daimi Heyet Başkanı” D. Mehmet Doğan’a, onun yol arkadaşlarına teşekkür ediyorum, şükranlarımı sunuyorum. Bugün; Balkanlarda, Kafkaslarda, Orta Doğuda yani dünyanın dört bir tarafında yaşayan şairlerimiz, birbirinden çok uzakta olsalar da aynı çatı altında; edebiyat ve şiir için bir aradayız. Bu ortak sinerji elbette hepimizi heyecanlandırıyor. Bize, şairlerimize bu imkânı sağlayan Kültür ve Turizm Bakanlığına, TİKA’ya ve etkinliğimize ev sahipliği yaptığı için Trakya Üniversitesine teşekkür ediyorum.” diye konuştu.
Felsefesiz şiir olmaz
Konuşmasında şiir ve felsefe arasındaki ilişkiye de değinen Başkan Arıcan, Şiiri bir yaşam felsefesi olarak benimseyen şairlerimiz olduğu gibi yine dünyaca ünlü felsefeciler; sosyoloji, tarih, toplum, devlet, sanat, edebiyat kadar şiirle de ilgilenmişler, şiirin hakikat ve düşünceyle olan ilişkisini araştırmışlardır. Birçok filozof, şiirle felsefe arasındaki ilişkiyi araştırmakla kalmayıp, şiir yazanlar hatta şiir okuyanları olmuştur. Tüm toplumlarda şiirin ve şairin önemli bir yeri vardır. Bu yönüyle; şair içinde bulunduğu toplumun meselelerine duyarsız kalamaz. Peki, Felsefesiz şiir olur mu; bence olmaz. Ama şiirsiz felsefe de olamaz.” dedi.
TYB Şeref Başkanı ve Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni Daimi Heyet Başkanı D. Mehmet Doğan da yaptığı konuşmada,
“Bir rüya görmüştük, öyle böyle değil; ulu bir rüya… Türkiye Yazarlar Birliği’nin o zaman 40 metre kare olan merkezinde, 30 yıl kadar önce…Türkçenin her biri farklı sesler, ahenkler, renkler, işaretler… velhasıl güzellikler taşıyan lehçelerinin, şivelerinin, ağızlarının… bir kubbe altında toplanıp şiir halinde belirmesi… Sınır tanımayan, coğrafyaları aşan bir rüya idi bu. Bursa’da “Allah adın zikredelim evvela” seslenişi ile başlayan ve Osmanlı Devleti’nin oluşumu gibi çınar ağacıyla remz edilen bir rüya… Rüyası olmayanın hakikati olmaz! Tahayyül etmezseniz, gerçekleşmez! Rüyamızın hakikat oluşunu görmeyi Allah defalarca nasib etti bize. Hamdü senalar olsun! Bu 13. hakikat oluş!..”
Rüyamız gerçek oldu
Konuşmasında, “Bursa’da diktiğimiz fidan Konya’dan başlayarak Almatı’da, Aşkabad’da, Girne’de, Strazburg’da, Akmescid’de, Üsküp’te, Bakü’de, Prizren’de, Bişkek’de, Kazan’da ve Türkistan’da dal budak saldı.” diyen Doğan sözlerini şöyle sürdürdü:
“ 27 senedir bir dünya haritası çiziyoruz, şiirimizin, edebiyatımızın haritası, kültür dünyamızın, ruh dünyamızın haritasıdır bu. Siyasi haritalar dilleri, kültürleri, tehdit edemez. Ve ses ve anlam yüklü kervanımız, Ahmed Yesevî yurdundan sonra Mimar Sinan’ın hendesenin şiirini yazdığı Edirne’sinde konaklıyor. Rüyası olmayanının ulaşacağı gerçeği olmaz demiştik. Rumeli bizim gördüğümüz en büyük ve hoş rüyalardan biri.”
“İstanbul başkentken bile başkent olmaya devam eden efsanevi Edirne’deyiz.” diye konuşan D. Mehmet Doğan, “Şiirin hendeseye imrendiği yerdir Edirne. Sinan şair olsa idi, nasıl kelimeleri üç boyutlu hale getirir ve sonra Edirne’de Selimiye’yi yapardı? Her an ve her yerde Selimiye. İşte Edirne budur! Şehrin neresinden bakarsanız bakın, nasıl bakarsanız bakın Selimiye! Silinmez bir Osmanlı tuğrası! Şehrin bir tepesine insan eliyle mucizevi bir dokunuş Selimiye.
Edirne’nin tabiatı şiirdir
Büyük fakat ürkütücü-korkutucu değil, aksine munis, ölçülü. Kubbenin cesameti hissetmezsiniz, minarelerin kalınlığı-uzunluğu diye bir şey aklınızdan geçmez. Kendiliğinden bir uyum olağandışı ölçüleri olağanlaştırır. Eskiler buna “tenasüp” derler! Tenasüp insan ölçüleriyle inşa etmek demektir. Osmanlı mimarisinin en büyük çaplı kubbesini, külahı ve alemiyle 80 metreyi bulan en büyük minarelerini en yakın mesafede bile yadırgamazsınız. O büyüklük, o yükseklik sizi ezmez!” Selimiye Edirne’nin rüyasıdır. Ve ulu mabet gündüz görülen bir rüya neşvesi ile kütlesine ekler sizi. Selimiye ve siz, siz ve Selimiye bütünleşirsiniz. Edirne’nin şiiri sadece tabiata eklenen mimarisinde midir? Edirne’nin tabiatı şiirdir! Elbette bu şiirin özü sudur. Suyun var ettiği güzellikler Edirne’yi Edirne yapar. İşte bu güzeller güzeli şehir, en güzel mimariyi hak eder.” diye konuştu.
Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Rıdvan Canım da Edirneli şairler ve eserleri hakkında verdiği konuşmasında; “Edirne’nin Osmanlı Şiir tarihindeki yeri ise kültür tarihimizin öbür öğeleriyle mukayese kabul etmeyecek oranda büyüktür. Osmanlı Şiirinin doğup gelişmeye başladığı yıllarda başkent olması Edirne’ nin XVI. yüzyıl sonlarına kadar Osmanlı kültür coğrafyasının bir numaralı merkezi olması sağlar. II. Murad devrinden XVI. Yüzyıl sonlarına kadar sadece bu tezkirelere giren Edirneli şair sayısı 50 civarındadır ki, bu rakamla Edirne, devletin en çok şairine sahip şehri durumundadır. Aslında bu son derece önemli bir rakamdır. Oysa bu yüzyıldan sonra İstanbul’un tartışmasız kültürel merkez üstünlüğünü ele geçirmesi Edirne’nin eski önemini giderek azaltır ve bir daha da önceki şaşaalı görünümüne asla sahip olamaz.”
Edirne’nin İstanbul ve Bursa’dan sonra Osmanlı kültür mozaiğine en çok katkıda bulunan üçüncü şehir olduğunu vurgulayan Canım, “Hiç kuşkusuz bu zengin materyal daha o devirde Edirne için müstakil şehir monografilerinin yazılmasına neden olur ve Enisü’l Müsamirin gibi değerli bir şehir tarihi kendine konu olarak Edirne’yi seçer. Edirne, asırlar boyunca birçok şairi yetiştirmekle kalmamış, doğal olarak çeşitli şairlerin şiirlerine de konu olmuştur.”
Prof. Dr. Rıdvan Canım sözlerini şöyle sürdürdü:
“İşte sizlere bir şehrin şiir macerası... Bir zamanlar; gül ve kılıç, su ve köprü, saray ve fetih, Rumeli ve Osmanlı terimlerinin çağrıştırdığı şey Edirne imiş… Şimdi Edirne’nin semalarında, çil çil kubbelerinde “baki kalan hoş bir sada” olmuş. Kim bilir, bunca motor gürültüleri arasında belki “o sada” da işitilmez olmuş artık... Ya da o sadaya kulak veren kalmamış... Camiler sakin, bir zamanlar avluları cıvıl cıvıl olan medreselerin damlarına şimdi baykuşlar tünemiş… Serviler yok, çınarlar yok, gülistanlar yok… Arda, Tunca ve Meriç gümüş renginde mi yine dersiniz? Gül kokulu şiirler söyleyen gül nefesli şairler, neredeyse onlardan da eser kalmamış... Temennimiz, bir zamanlar en güzel duyguların kanatlandığı şiirlerin, bu şairler yurdunun semalarında ebediyen yankılanmasıdır işte şimdi sizler onun için bu şehirdesiniz. İnanın ki, bütün bu isimlerini saydığım ve sayamadığım bu şehirde yaşamış ölüp gitmiş şairler şimdi ruhlarıyla bu salondalar… Sizi dinlemeye geldi onlar, inanıyorum… Ve siz şair dostlarım. İyi ki Türk dünyasının yakın ve uzak coğrafyalarından geldiniz Edirne’ye, hoş geldiniz safalar getirdiniz. Rabbim dilinize güç-kuvvet, yüreğinize genişlik versin. Kalbinizden ilham rüzgârları hiç eksik olmasın.”
Açılış konuşmalarından sonra, şiir şöleni şairlerin şiirlerini okuduğu “Neşatî Dede Şiir Faslı” ile başladı.
Şiir okuyan şairler:
Ali Ural (Türkiye), Elhan Mehdi (Azerbaycan), Çalgın Muhammet (İran), Hüseyin Ece (Hollanda), Amina Neslanviç (Bosna Hersek), Halisya Yangirova (Başkurdistan), Ramis Aymatov (Tataristan), Hasiyetçe Rustemova (Özbekistan), Şakizade Abdikerimov (Kazakistan), Karbalas Bakirov (Kırgızistan), Arazgül Recepova (Türkmenistan), Habibe Hasan (Bulgaristan), Seyyare Useinova Kökçe (Ukrayna), Turan Sadai (Uygur Bölgesi), İbrahimhalil Tamiev (Gürcistan), Hakiki Kabakçı (Belçika).
Şölen kapsamında, akademisyen ve müzisyen Evrim Kaşıkcı yönetimindeki Rumeli Türküleri Topluluğu, Trakya Üniversitesi Konservatuvar Salonunda bir konser verdi.
Edirne’de bulunan şair ve yazarlar, ildeki liselerde öğrencilerle buluşarak edebiyat ve şiir söyleşileri de gerçekleştirecekler.
Şölen 15.11.2019 tarihinde fasıllar ve etkinliklerle devam edecek.
Mahmut Erdemir
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.