• İstanbul 21 °C
  • Ankara 20 °C
  • İzmir 25 °C
  • Konya 20 °C
  • Sakarya 21 °C
  • Şanlıurfa 23 °C
  • Trabzon 24 °C
  • Gaziantep 21 °C
  • Bolu 16 °C
  • Bursa 21 °C

Berat Demirci: Hatıralar Eşliğinde Kırk Beşinci Yıl

Berat Demirci: Hatıralar Eşliğinde Kırk Beşinci Yıl
Kuruluşunun 45. Yılı dolayısıyla; ülkemizin önemli 45 edebiyatçısı Türkiye Yazarlar Birliği’ne dair önemli değerlendirmelerde bulundu. Kitap olarak da yayımlanan metinleri sırasıyla yayınlıyoruz.

Sivil; tarihi itibariyle, halk vasatından daha bilinçli ve bilgisiyle dünya umuruna yön veren insanlara denilmektedir. Grek ve Roma’daki “siyasi bilinç sahibi yurttaş” tanımlamasına uygun düşen sivil; batının demokrasiyi kapitalizme uyarlamasıyla aynı zeminde günümüz batı toplumlarında da yerini almıştır. Siviller, örgütlenerek yönetimleri bazen olağanüstü düzeyde etkilemişlerdir. Mason örgütlenmesi, Aydınlanma Çağı düşüncesini sokağa taşıyan ve nasıl uygulanacağını gösteren en önemli sivil harekettir. Ülkemizde daha önceleri de vardır ama 28 Şubat darbesinden sonraki süreçte, genel adına STK denilen örgütlenmeler hız kazanmıştır. Küçük bir şehirde bile sayıları elliyi aşan STK bulunmaktadır. Gençliğimizde, çoğunluğu istese de sivil olmadığını gizleyemeyen polisler vardı, onlara kısaca sivil derdik. Güya kendilerini gizleyerek, kıraathanede çay içerken bizi dinlemelerinden acayip huylanırdım. Siyasi bilinç sahibi farz ettikleri yurttaşların içine, onlardan biri gibi giren emniyet mensuplarına sivil polis denmesi kelimenin mazisine muvafık gözüküyor. 

Mektepli olduk ve bu tür mevzulara muttali olmaya başladık. İşin bir sosyoloji ilmi içine sokularak tartışılan tarafı; bir de kendinden gayrisini burjuvaziye eklemlenmiş sayan alaturka solcuların, hususen biz sağcıları(!) dışlayan tarafı vardı. Bizden daha önce sivil nedir öğrenmişler ve STK’lar vasıtasıyla “siyasi bilinç sahibi yurttaşlar” olarak edebiyat, sanat başta olmak üzere her alanda örgütlenmişlerdi. Bugünün hâlâ kaya gibi sağlam duran STK’lar o günlerin eseridir. Sivil yalnız onlardı; bakisi, artık aklınıza ne gelirse o… Sağcıdan polis olur, sanatçı olmazdı meselâ… Oysa bütün darbelerde en etkin sivil polislik rolünü onlar yerine getirmişlerdir.  Devlet, 28 Şubat’tan sonra hızla değişti, onlar ise soğuk savaşla beraber kaybolmaya başladı. “Biz” de değiştik. “Değişim kaçınılmazdır!” derler; kendimizi murakabeye tabii tutmazsak değiştiriliriz. Bu, tiren giderken, tirenin koridorunda koşmak gibidir. Bazen “Yedinci oğul” gibi isyan edesim gelir; aslında her dem isyan edesim gelir.

Galiba sivilleştik; iyisini, kötüsünü bilmem ama sivilleştik yahut sivilleşmenin nasıl bir şey olduğunu öğrendik. Görüşüme delilim, STK’lardır. Artık uzununu söylemeye gerek kalmayan kuruluşların tamamına STK denilmektedir. 28 Şubat’a varana kadar, STK konusunda solcuların eline kimse su dökemezdi; öncesinde de öyleydiler. Şimdilerde, köylerimizin bile STK’sı var; “örgütlenme sosyolojisi” açısından bu ilginç bir durum ve henüz hız kesmemiş gözüküyor. Kendi adıma uzak durmayı yeğlerim ve ipin ucunda neyin, kimin olduğunu anlayamaz hale geldik. Ekseriyeti, hak aramıyor; kendilerinin her şeyi hak ettiğini düşünüyorlar. Bu kuruluşların, zirve uygulamaları ABD’de görülen lobi faaliyetlerine benziyor oluşu da yaşanan bir gerçeklik. Hak aramak istiyorsanız bigâne kalamıyorsunuz; çünkü dünya oyunu böyle oynanıyor. Devletler dahi böyle sivil unvanlı kuruluşlarla kendilerine destek arıyor. STK’ların hakikaten varoluş ve kuruluş maksadına uygun bir biçimde ve meccanen çalışanları elbette var. Âlemdeki pek çok şey gibi, sivil örgütlenmeler de insanların niyet ve eylemlerine göre şekillenmektedir.

STK hususunda benim biricik gördüğüm ve gönül verdiğim örgüt: Hilfü'l-fudûl’dur. İtiraf ediyorum, böyle bir cemiyetimin olması ve ona mensup olmak hayalimdi, hâlâ hayalimdir. Şubat’ın sert rüzgârları hızını kestiğinde ciddi ciddi böyle bir hareketi hatırlatmak için kapı kapı gezdim. Kahvemi dahi kulpsuz fincanla içerken; daha yolun başında kırk kulp taktılar. Belki bir gün olur. Gençtim, gözlerim ayakucumda gezerken MTTB ile karşılaştım; bin bir tereddütle girdim ve o “birlik” günlerini hatırladığımda dolukuyorum. Çarşı pazar gezdikten sonra, “Hadi birliğe gidelim!” derdik. Bir de ocak vardı, nizami bir şekilde ocaktan dostlarımla da dirsek temasım sürerdi.  “Ocak”tan yahut “Birlik”ten başka da gidecek STK’mız zaten yoktu. Aklım yetti yeteli “birlik” kelimesini çok severim. Zımnında “Bir” olanı işaret eden “çokluk”u barındırmaktadır. “Allah, birliğimizi bozmasın!” duası da: aileden, cümle çokluğumuzu barındıran “millet”e kadar mensubu olduğumuz varlıklara edilen en güzel duadır. Hilfü'l-fudûl değildi ama eminim MTTB içinde aynı duygulara sahip nice arkadaşım vardı. Çoğuyla da yollarımız kökten ayrıldı. Devamlılık bizde olmayan bir şey; kırıla kırıla yolumuza yürüyoruz.

İkinci, “birlik”im Türkiye Yazarlar Birliği oldu. Mutemet bir fikir ve dava adamı olduğuna daima şahadet ederim; D. Mehmet Doğan’ın ve tanımadığım yol arkadaşlarının kurucu olması kâfi idi. Uzaktan tanırdım; çok geniş bir alanda müthiş bir enerjiyle yazdığını sonradan öğrendim. Sosyoloji okurken, Osmanlı Toplum Yapısı diye bir dersimiz vardı. Derste okuduklarım sarmıyordu ama sükût edip dinliyordum. Hocalardan birinin kütüphanesinde D. Mehmet Doğan imzalı kitabı önce ödünç aldım; sonra bana hediye etmeye razı ettim. “Bizim adamımız” dedim; hâlâ öyle… Zaman gazetesinde yazarken hapse atmışlardı; çıktıktan sonra geçmiş olsun ziyaretine gitmiştim. Üç numara mahkûm tıraşı, “Bizden” dedirten o has duruş; daima üzerindeydi.   

D. Mehmet Doğan benim için aydınlığı tam anlamıyla sezilmeyen meşale hükmündeki insanlardandır. Yıllar sonra darülfünunda işe başladım ama Osmanlı Toplum Yapısı dersi vermek nasip olmadı; tedrisi mümkün olsaydı, D.Mehmet Doğan’ın Osmanlı çalışmalarını kaynak olarak okuturdum. TYB ile tanış oluşumuzun kökünde bu sağlam itimat bağı vardır. Birlik, kurulur kurulmaz, kendimi Türkiye Yazarlar Birliği mensubu saydım; sonrasında fiili olarak üyesi oldum. Hattâ takribi yirmi sene önce bir Sivas şubesi için nabız yokladım; yoldaş bulamadım. “Birlik’ten bahsederken, D. Mehmet Doğan’dan bahsediyorsunuz demektir; çünkü beraber kırk beş kemâl yaşını birlikte devirdiler. Gerçi, aralarında rahat bir otuz yaş vardır ama olsun, D. Mehmet Doğan tanıdım tanıyalı gençtir. Bugün dahi TYB’nin her faaliyetinde ya öncüdür, ya ön saftadır.

28 Şubat üzerimizden silindir gibi geçmişti. Herkesin değil tabi. Neşesini asla bozmayanlar çoğunluktaydı. Çarşıya çıkıyordum herkes alış verişte; okula gidiyorum az sayıda ezilen var, ekseriyet uygun adım yürüyor. Kendimi yazmaya verdim; yazıyordum. Dergâh Dergisi’nde yazmaya başlayınca, yazar olduğumu kendi ailem bile öğrenmiş oldu. Mustafa Kutlu’nun dostluğunu ve teveccühünü asla unutamam. “Gâvur’a Neler Oldu” künyeli bir yazı yazmıştım. Merhume Ayşe Şasa aradı, “Jet gibi geçtin üzerimizden!” demişti. Sonra aramızda sır setir kalmadı, dosttan ileri olduk. Kendisini sinema yazılarıyla ve Dergâh sayesinde tanımıştım. Yeşilçam Günlüğü ile TYB ödülü almıştı. Bu dünyadan göçtüğü ana kadar konuşmadığımız hiç bir akşam olmamıştı.

Ben 2000 yılında deneme dalında TYB ödülüne layık görüldüğümü bir arkadaşımın telefonuyla işyerimde öğrendim, o da bir gazetede okumuş. Gittim bir gazete aldım, doğru imiş; o günlerde bana şifa gibi gelmişti. Ödül güzel bir şey; başın göğe ermez ama istikametinizi belirginleştirir ve biteviye gözden geçirmenizi sağlar. “Kendi efkârımla okuryazarım!” diyorum ve okumaya yazmaya devam ediyorum. Bu hâl üzre devam ediyorsam TYB’nin iltifatının elbette büyük rolü vardır. Akşam eve döndüm ve mutad olduğu üzere telefonla konuşmaya başladık. O benden önce haber almıştı ve tebrik etti; TYB’nin kendisine de uğur getirdiğini söylemişti. Ayşe ablamıza ben kendi dünyamdan haberler verirdim; ondan da bütün dünyanın havadisini öğrenirdim. Allah, gani gani rahmet eylesin.

Ne yazsam diye oturdum; kalem hatıralar peşinde aldı gitti başını. Kırk beş sene, biz faniler için çok uzun bir zamandır.  İnsanlar göçer, kuruluşlar ise olgunlaşır; bazı olur ki, çığır açar. TYB’nin, şu olgun halini yeni nesil ve yöneticilerle tazeleyerek yoluna yürümesini dilerim. Kırk beş sene istikametini bozmadan sürdüren bir ”birlik” ülkemizde çok rastladığımız bir şey değildir.

Bu haber toplam 430 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim