Orda bir şehir var uzakta. Gitmesek de görmesek de o şehir bizim şehrimizdir.
Güzel mi güzel, tarihi mi tarihi, kadim mi kadim bir şehir.
Dünyalar güzeli bir ülkenin çok zarif, çok naif, çok huzur verici bir şehri.
Diyeceksiniz ki, neresi bu ülke, neresi bu şehir? Haklısınız? Ben olsam, ben de merak ederdim sizin gibi.
Altmış yıllık ömrümde yirmiyi aşkın ülkeyi görme tanıma gezme imkânım oldu. Yüz elliyi aşkın şehri de. Şükrederim rabbime.
Her birinin ayrı güzelliğini yaşadım. Türkistan’da Hoca Ahmet Yesevî’nin manevi kokusunda kendimi kaybettim, Mardin’de Bin Bir Gece Masallarında kendimden geçtim, Silistre’de Tuna Nehri ile hemdert oldum, Üsküp’te Vardar’la. Trabzon’da kuymak yemeye doyamadım, Prizren’de çüfte, İzmir’de kumru. Mübarek ekmek, Konya’da etlendi çıktı karşıma, Bursa’da İskender’lendi geldi. Gümülcine’de çevirme oldu kuzu eti, Antep’te beyran. Erzurum kadayıf dolmasına başkentlik ediyor asırlardır, Adapazarı kabak tatlısına. Selanik hüzün hüzün baktı bana her görüştüğümüzde, Filibe hazin hazin, Şumnu hazan hazan. Gagauz Yeri Kafdağı’nın ardında bir masal ülkesidir benim için, Sarayevo Aliacity. Rotterdam rengârenktir, Brüksel kralın kral şehri.
Hepsini ayrı yaşadım, ayrı beğendim, ayrı sevdim.
İtiraf ediyorum: Bugüne kadar gördüğüm en güzel ülke Karadağ’dır, yalanım yok!
Kotor ayrı güzeldi, Budva ayrı cennet, Bar ayrı muhteşem.
Doğasını öyle güzel yaratmış ki Rabbim. İnsanlar da elinden geleni yapmış: Tarihin koynunda kayboluyorsunuz adeta. Ortaçağ, şatolar, muhkem kaleler, camiler içi çe.
El sürülmemiş güzellikteki bu ülkede Kotor ve Budva’nın gölgesinde kalmış, giden her kişiye inanılmaz huzur bahşeden bir güzel şehir var: Bar
Ne diyordu bir türkümüz:
Hey hey
Bana derler külhanlı
Tığ gibi delikanlı
Üstüm başım dumanlı
Hayda hayda di hayda
Bu gece barda
Gönlüm hovarda
Bar denilince zihninizde bu olumsuz çağrışım vardır, bilirim! Benim de öyleydi çünkü. Öyle değilmiş ama; gittim gördüm Bar’ı. Hem de üç defa. Değiştirdim zihnimi.
Sırtını Karadağ’a yaslamış, ayaklarını Adriyatik Denizine uzatmış, uzun bir kış gecesinde çıtır çıtır ses çıkaran odun sobasının etrafındaki sedire toplamış torunlarına ülke ülke masallar anlatan, güngörmüş, feleğin çemberinden geçmiş, mütevekkil, nur yüzlü bir dedeyi hatırlatır her gidişimde Bar şehri bana.
Bir akşam Bizans masalları, sonraki akşam Nemanyij; başka bir gece Sırp masalları, ardından Venedik; en güzelleri İstanbul’da geçen, İstanbul’dan gelen, İstanbul kokulu Türk masalları elbette. Dedem Korkut’un ‘gelimli gidimli, ölümlü galımlı dünya’sından. Ve dahi dünyasından deryasından dilinden.
Stari Bar dedikleri Eski Bar. Yenisi sahilde. Limanı var. Ki Karadağ’ın en işlek ne fonksiyonel limanıymış. 1979 Depremi sonrası, ahali dört kilometre yukarıdaki tarihi şehirden sahile inmiş. (Burada sağlam zeminden kaçıp sahildeki zayıf zemine yerleşmek gibi akla ziyan bir gariplik var ama yine de karışmayalım kimsenin işine biz.)
Unutmadan; Bar şehri adını Bizans döneminde Antibariumdan kısaltarak almış.
Sizi tarihi bilgi girdabında boğmayalım; bizi (sizi) ilgilendirdiği kadarını söyleyelim, yeter: Osmanlı Venediklilerden alıp 1571’den 1878’e, 307 sene bir güzel yönetmiş. Meşhur 93 Harbi (1877-78 Osmanlı Rus Harbi) sonrasında Karadağ Beyliğine terk etmek zorunda kalmış.
Bugünlerde elli bin nüfuslu bir şehir Bar. (Balkan şehirlerinin bizdeki şehirlere oranla beşte bir yoğunlukta olduğunu, bunun da onlara daha yaşanabilir bir özellik kattığını hatırlatmak isterim.) Nüfusunun üçte bir kadar Müslümanmış, geriye kalanı Ortodoks Hristiyan.
Kalesi muhtemelen Bizans yapısı. Ama ecdadımızın elinin değdiği her hâlinden belli. Körfeze doğru oturup huzur doldurmalısınız ciğerlerinize, hoş bir muhabbet eşliğinde.
Kaleden çıktığınızda tam karşıda sevecen bir yüzle ve şefkatli gözlerle size hoş geldin diyen bir Osmanlı yapısı var: Ömer Basica Camii. Ve az ileride, elinizden yüzünüzden alnınızdan öpen bir çeşme. Camide de çeşmede de aynı tarih: 1642. Stari Bar’daki (Eski Şehir) huzurun kaynağını böylece anlamış oluyoruz.
Bereket şehridir Bar. Her taraf zeytinlik. Bir rivayete göre yüz bin zeytin ağacı var elli bin nüfuslu şehirde. Kişi başına ilki ağaç. Bar’da halen yaşamakta olan iki bin yıllık zeytin ağacı ise, rivayete göre yeryüzündeki en yaşlı zeytin ağacı.
Bir şey daha dikkat çekici Bar’da; Yol kenarlarının neredeyse tamamı Nar ağacı ile dolu. Hani ne diyordu bir Ankara türküsü:
Nar ağacı narsız olur mı / Yiğit olan yarsız olur mu / Benim gönlüm sensiz olur mu
Gülüm gel yarim gel salınaraktan / Bir su doldur ver ırmaktan / Kurtulurum belki sana yalvarmaktan
Bar, bir sevgi ve saygı şehri, sevgililer şehri aynı zamanda. Âşıklar, aşklar şehri.
Kaleden aşağıya doğru bir pazarı var ki, otantizmin kitabını yazar. Şirin mi şirin, natürel mi natürel, sempatik mi sempatik. Kapitalizmi hissettirmiyor hiç insan. Karadağlı kadınlar el emeği güzel ürünlerini sunuyorlar misafirlere. Tek katlı dükkânlardan oluşan hafif engebeli, hafif kıvrık, ince uzun bir sokakta. (Alış verişle alakası olmayan benim gibi birinin bile ilgisini çektiyse, gerisini varın siz tahmin edin.)
Bar Limanı da Karadağ’ın en büyük limanıymış. En işlek, en işlevsel. Ülkenin en büyük gelir kaynağı muhtemelen.
Bar’a bağlı Skadar Gölü, - söylemeden geçemeyeceğim - tam bir yeryüzü cenneti. Mükemmel. Dünya gözüyle görülmesi gereken on göl varsa yeryüzünde, hiç düşünmem, biri Skadar Gölü derim.
Unutmadan; Karadağ, özellikle de Bar, bir dersaadet, bir mutluluk ülkesi demiştim ya; bunun için de güzel bir yakıştırma var Urumeli’de: ‘Balkanlar’ın en rahat, keyfine düşkün, çalışmaktan hoşlanmayan, yaşayacak kadar kazanmakla yetinen ülkesi Karadağ, şehri de Bar’dır’ diye. Doğru yanlış bilmeyiz. Ama Karadağ’ın hele de Bar’ın, kalesinden aşağıya huzur sağanağı yağdığına şahidiz; ıslanıp serinlemişliğimiz gerçektir, üç gidişimizde de.
Bar, bir zeytin şehri, narlı şehir, evet. Bir bereket şehri, evet. Bar, bir liman şehri, bir ticaret ve nakliye şehri, evet.
Bar, bir güzeller güzellikler şehri. Gösterişsiz sade bir güzel, evet. Bar, bir tarih şehir, bir tarihi şehir, kalesi camileriyle, evet.
Bar, her şeyden önce bir huzur şehri, huzurun sağanak sağanak hissedildiği şehir, evet. Bar; buram buram güzellik, buram buram tarih, buram buram huzur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.