Yazar çalışmasında, zenginlerin toplumsal kökenine inip, fakirlerin nasıl fakirleştirildiklerini detaylı şekilde irdelemektedir. Günümüz insanını kutuplaştıran maddi statünün aslında her alanı kutuplaştırmak için kurgulanmış bir tezgâh olduğunu kitapta görmekteyiz. Zenginleri daha zengin, fakirleri ise daha fakir yapmak üzere kurulmuş toplum düzeni ne yazık ki sadece zenginlere yaşam hakkı sunduğunu, diğer bütün insanların bu zenginleri yaşatmak için yalnızca birer köle olduğunu açıkça görmekteyiz.
Kitabı okudukça aslında mevcut durumumuzun çokta parlak olmadığını, bu köle düzeninin bir parçasında bizlerin de yer aldığını gördükçe, doğrusu, zenginlere bizde sitem etmiyor değiliz. “Dünyadaki en zengin 1.000 kişinin toplam varlığı en fakir 2,5 milyar insanınkinin neredeyse 2 katı.” Kitapta geçen bu çarpıcı gerçek aslında 2,5 milyar insanın 1,000 kişiye kölelik ettiğini açıkça göstermektedir. Bu hizmet ve kölelik sektörüne öylesine bağlanmış ve inandırılmışız ki, 1979 yılında Carnegie’de yapılan bir çalışmada çocukların geleceklerinin kendi akılları, yetenekleri, çabaları ya da hırslarıyla değil, büyük ölçüde içerisinde bulundukları kölelik düzeniyle belirlendiği açıkça gözler önüne sürülmüştür. Çalışma şu an eskimiş olmasına rağmen ne yazık ki çıkan sonuç hala geçerliliğini korumaya devam etmektedir.
Kitabın 2. Bölümü “Eşitsizliğe neden katlanıyoruz?” sorusuna cevap aramakta. Cevap olarak ise; kapitalist, hilekâr, para babalarının, “zar oyunu” düzeni içerisinde yaşamamız desek yeridir. İşin trajik kısmı ise, para babalarının bu kumara katlanmak mecburiyetinde olduğumuzu düşünüyor olmalarıdır. Aksi takdirde ekmeğimizden, suyumuzdan ya da işimizden oluyoruz ve bu da bizi eşitsizliğe katlanmaya itiyor ve temel ihtiyaçlarımız bazen en büyük prangamız oluyor. Çoğu insan köle durumunda yaşadığının bilincinde lakin sesini çıkartmamaya mecbur hala getirilmiş. Özetle zengin insanların, evcilleştirdiği insanlara, fakir demek durumundayız.
En uzun olan 3. Bölüme geçtiğimiz de ise yalanlar silsilesi içerisinde buluyoruz kendimizi. Zenginleri zengin yapan o yalanlar sarayı, sarsılmaz ve içerisinden delirmeden çıkmak mümkün olmayan bir zindan halini alıyor. Ekonomik büyüme diye bize yutturulan yalan, bu düzene uymayınca, ekonomik kriz ismiyle bizi sindirmeye çalışan bir başka yalan ve tüm bunları besleyen en büyük yalan, “zenginleşiyoruz, refah artıyor!” yalanı. Tüm bunların neticesinde ekonomik büyüme diye yutturulan, fakat zengine hizmet ettikçe, zenginin fakiri ezdiği ve zenginliğine zenginlik kattığı gerçeği gözler önüne seriliyor. Bu gerçeği görmek ise tek başına pek bir şey ifade etmiyor.
Toplumsal bir uyanmışlık hali ile bu zengin sömürüsü durdurulamasa bile en aza indirilebilir. Fakat bunun da önüne geçmek için zengin babalar, tüketim toplumu inşa ederek insanları mutlu kılmayı ve dönen oyundan haberdar olmalarını engellemeyi başarmıştır. Sürekli artan AVM’ler, insanların tatillerinde akşama kadar vakit geçirdikleri yer haline dönüştürüldü. Bu tüketim artık insanları mutlu kılan yegâne unsur oldu. Artık hepimiz yeni bir şeyler alınca mutlu oluyor, indirimleri takip ediyor, kampanyalardan yararlanıyor, aldığımız ürünleri taksitle almayı marifet biliyor ve böylece uyutulmaktan keyif alıyoruz. Çünkü bu yeni toplumun yaşam alanlarında bir zorluk yok.
Kış aylarında sıcak ve yaz aylarında soğuk ortamlar, kolay ulaşım, yürüyen merdivenler, asansörler, kolay ödeme teknikleri, istediğini anında bulabilme ve hayatı kolaylaştıran her türlü ürün bizleri rahatlatıyor. Fakat doğal dünyada doğal bir zorluk vardı. İnsanoğlu bunu unutalı çok oldu çünkü tüketmek üzere programlanmış robotlara dönüştürüldük. Aslında zengin para babaları tam da böyle bir kitle istedi çünkü doğal hayatın zorluğunda kalan insanın fikirlerini ve düşüncelerini değiştirmek zordu. Zira o insan sürekli sorguluyordu çünkü hayatı zordu ve bu fıtratıyla bütünleşince onu kandırmak kolay olmuyordu. Bu gerçeği değiştiren zenginler kolaycı bir toplum istedi ve böylece her istediklerini yapan mükemmel bir toplum onların sermayesine sermaye kattı ve katmaya devam ediyor.
Kitabı birkaç tavsiyeyle bitiren Zygmunt, sosyal düzen içerisinde köle olmamayı bize öğütlemektedir. Herkese tavsiye niteliğinde sözlerle dolu olan, fark yaratacak, okunası ve yaşanası bir kitap.
Azınlığın Zenginliği Hepimizin Çıkarına mıdır?/ Yazan: Zygmunt Bauman/ Çeviri: Hakan Keser/ Baskı: 3.Baskı – 2017/
Mehmet Emin Ütük
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.