Bir insan Müslüman olunca iki şey yapar:
1-Allah ve Resûlünün yasakladığı ve sevmediği şeyleri terk eder.
2-Allah ve Resûlünün emrettiği ve sevdiği şeylere yaklaşır.
Elbette bunu gücü ve idrâki ölçüsünde yapabilir. Nitekim bu “terk ve yaklaşma” övgüye mazhar olsa da herkesin terk ve yaklaşması farklı farklı olabilmektedir. Şeriatın prensiplerinde tâviz yoktur ama ruhsat ve azîmet zâviyesinden bakınca terk ve yaklaşmanın kişiden kişiye farklılaşması da kaçınılmaz görünüyor. Bu farklılığa saygı duyuyoruz. Farkın kaynağı muhabbet, idrâk ve azimdeki farklılık olmalıdır. Bunların herkeste farklı olduğu ortadadır.
“Emr-i bi’l-ma’rûf, nehy-i ani’l-münker”, yâni “İyilikleri emretmek, kötülükleri engellemek” de bu değil midir? Allah ve Resûlünün emredip sevdiklerine yaklaşmak, men edip sevmediklerini de terk etmek, bunlardan vazgeçmek, uzaklaşmak… Ma’rûf, şerîatın emrettiği; münker, şerîatın yasakladığı şey demektir. “Ma’rûfu emretmek” îman ve itaata çağırmak; “münkerden nehyetmek” de küfür ve Allah’a başkaldırmaya karşı durmaktır.
Devamı: https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/ahmet-talib-celen/ramazan-ve-kotulukleri-terk-48267.html
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.