Hazırlığı içinde olduğum 19 -21 Ağustos 2019 tarihlerinde Malazgirt’te düzenlenecek “IV. Tarihî Roman ve Romanda Tarih Bilgi Şöleni için Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Halûk Dursun haberdar olduğu programa yardımcıları aracılığı ile beni birkaç defa aratarak ısrarla katılmak isteğini iletmişti. Hayır diyemeyeceğimiz bu talepteki ısrarı anlamamıştık. Mehmet ağabeyle memnun olacağımız cevabını verdik.
Halûk Hoca’nın ısrarının sırrının şölendeki veda niteliğindeki son konuşması olacağını aynı gün 19 Ağustos 2019 tarihinde Van’da elim bir trafik kazası sonucu vefat edeceğini elbette bilemezdik.
Ve
11 Ağustos’da Ebedî aleme arkasında büyük bir ızdırab halkası bırakarak göçen Mehmet Ağabey’de bu şölende her zaman ki gibi aşağıda tekrarı olan kıymetli bir konuşma yapmıştı.
Her iki merhuma Allah ‘tan rahmetle mekanlarının cennet olmasını niyaz ediyorum . Fatih Gökdağ
**************
D. Mehmet DOĞAN
Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı
Edebiyat ve tarih hep iç içe olmuştur. Hatta tarih edebiyattan sayılmıştır. Edebî eserler de
günü gelir tarihin malı olur. Onlar olmaksızın tarih tam yazılamaz.
Tarihi tarihçiler yazar, edebiyatçılar tarihi konu edindiği zaman ortaya çıkan eser tarih metni
olmaz, fakat sanat eseri güçlü bir tesir uyandırarak tarihî kitlelere mal eder. Son yıllarda
ülkemizde binden fazla roman yayınlanıyor, bunlar tesbit edilebilenler. Bunların içinde tarihî
romanlar ilk sıralarda yer alıyor. Çok sayıda tarihî roman okuyucudan ilgi görüyor olmalı ki,
her yıl yeni yeni tarihî romanlar piyasaya çıkıyor.
Bu kitapların hepsinin roman olduğunu söylemek mümkün değil. Bazılarının tarihle
alâkalarını kurmak da güç. İçlerinde iyileri, gelecekte de okunacak olanları, edebiyat tarihine
geçecekler de var elbette.
Tarihî roman yazanlarla roman incelemesi yapan edebiyatçıları bir araya getirmek, bir ortak
zemin oluşturmak, konuşulması gereken konuları konuşmak, tartışmak önemli. Bunu tarihî
mekânlarda yapmak konuya dekor eklemek gibi görülebilir. Yine de tarihin estiği yerlerde
konuşmanın, düşünmenin farklı bir etkisi olduğunu kabul etmek lâzım.
Malazgirt, denilebilir ki tarihin kaynağı, kaynadığı bir yer. Sırf ismi bile bir parola etkisi
uyandırıyor. Malazgirt’e, Malazgirt meydan muharebesine yüklenen anlam gerçeğini ne
kadar yansıtabilir?
Ben derim ki, ona yüklenen hiçbir anlam uyandırdığı tesir kadar güçlü olamaz.
Hiç şüphe yok ki Malazgirt zaferi tarihin dönüm noktalarından biri. Sadece bizim tarihimizin
ve İslâm tarihinin değil, dünya tarihinin büyük sonuçlar doğuran harplerinden. Geleceğe
yönelik büyük değişikliklere yol açan meydan muharebelerinden biri Malazgirt’te cereyan
etti. Gerçekten de o muharebe tarihin kendisiydi.
Tarihi kuru metin olmaktan edebiyat, sanat ve düşünce adamları kurtarıyor. Onların geniş
kavrayışları, uzak görüşleri, sanatkâr muhayyileleri ve etkileme güçleri geçmişte kalmış
kişileri, olayları günümüze taşıyor.
Malazgirt üzerinden yeni bir tarih kavrayışının oluşmasında, 20. Yüzyılda tarihçiler kadar,
hatta onlardan daha fazla edebiyatçıların, düşünürlerin rolü var. Yahya Kemal’in Malazgirt
üzerinden verdiği mesajlar, zaman içinde büyük tesirler uyandırdı. Anadolu merkezli,
Malazgirt başlangıç alınacak bir vatan ve millet anlayışı zamanla kabul gördü. Nureddin
Topçu’nun 1939’da Hareket dergisinin 4. Sayısında yayınlanan “Benliğimiz” yazısı, Alp Arslan
üzerinden derin bir tarih tahlili mahiyetinde:
“Müslüman Anadolu, hayatî kuvvetinin büyüklüğünü ilkin haçlı seferlerine karşı durduğu
zaman göstermişti. İslâm ruhunun yetiştirdiği Anadolu çocuğunun ilk çehresini Battal
Gazi’nin adında varlık kazanmış buluyoruz. Mukaddes ülkelere doğru kâfir ayağının
uzanmasına karşı imandan bir kale olan Battal Gazi, Anadolu çocuğunun tarihini yaratmış
olan cedlerinin bir cephesidir. Battal Gazi ile yan yana, Malazgirt’te Hıristiyan dünyasına
İslâm Anadolu’nun ruh ve ahlâk âleminde üstünlüğü tanıtarak yeni bir ahlâka vurgun
medeniyetin doğuşunu müjdeleyen Alp Arslan’ı görmek lâzımdır. Alp Arslan intikamla yürek
soğutmaya tenezzül etmeyen, zebun kalana zulmetmekten utanan Anadolu çocuğunun
cedlerinin bir başka cephesidir. Bu her belâya her türlü belâlıya rağmen “Aziz Anadolu”nun
savaşının tek sebebi, ülküsünü ayakta tutmak, âleme mukaddes bir ruhu aşılamaktı. İslâm
Anadolu’nun, bu günkü Avrupa milletleri gibi, kin ve menfaat adına, tahakküm ve kahr için
savaştığını bilmiyoruz.”
“Alp Arslan, bu ruhun en güzel örneğini verenlerdendir. Zaferinden istifade ederken.
Göz önünde bulundurduğu, dininin af ve merhamet esasını, ruha hürriyet bağışlamanın
büyüklüğünü, yabancı ve Hıristiyan âlemine öğretmek oldu. Düşman ve düşmana karşı
savaşın mânasını Battal Gazi ve Alp Arslan örnekleri pek iyi anlatabilir.”
Edebiyatçılar, fikir adamları tarih okumalı, fakat tarihçiler de mütefekkirleri ve edebiyatçıları
okumayı ihmal etmemeli!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.