• İstanbul 6 °C
  • Ankara 3 °C
  • İzmir 11 °C
  • Konya 5 °C
  • Sakarya 8 °C
  • Şanlıurfa 10 °C
  • Trabzon 8 °C
  • Gaziantep 6 °C
  • Bolu 2 °C
  • Bursa 9 °C

Ahmet Doğan İlbey: Ezber bozan bir kitap: “Millî Mücadele’nin Zaman Akışı”

Ahmet Doğan İlbey: Ezber bozan bir kitap: “Millî Mücadele’nin Zaman Akışı”
Fakîri sevindiren hâdiselerden biri de elinde kitap paketi olan postacının kapımı çalmasıdır.

Güleç yüzlü postacının elime verdiği paketten “Millî Mücadele’nin Zaman Akışı (Cihan Harbi’nden Cumhuriyet’e /1914-1923)” adlı kitap çıktı. Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan’ın 32. kitabıydı.

 

1975 yılından bu yana 31 adet kitap yazmıştı. Dil, kültür, medeniyet ve lügatımız üzerine ayrı ayrı hususiyete sahip ve genelde birbirini mütemmim cüzü olan yayınladığı kitapların listesi uzun. “Batılılaşma İhâneti”, “Büyük Türkçe Sözlük” (25.baskı), “Câmideki Şair Mehmed Âkif”, “Yüzyılın Soykırımı”, “Mağlubiyet İdeolojisinin Sonu”, “Bir Lugat Bulamadım”, “Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş”, “Kelimelerin Seyir Defteri”, “Neden Klasiklerimiz Yok”  bu listedeki birkaç kitabın adıdır.  Çeşitli yayınevlerinde defalarca basılan 32 kitabın bir kısmı Yazar Yayınları etiketiyle yeniden yayınlandı.

Başucumuzda olan “Millî Mücadele’nin Zaman Akışı” adlı kitap da (Ankara, Aralık 2019) Yazar Yayınları’ nın (www.yazaryayinlari.com-yazar@yazaryayinlari.com) 32. yayınıdır. D. Mehmet Doğan Külliyatının 24.dür.

Bir gün elbet resmî eğitim müfredatında kalkacak olan çarpıtılmış yakın tarih ve Kemalist Cumhuriyet tarihinin yerine okullarda okutulması gereken kitaplardan biridir bu kitap. D. Mehmet Doğan’ın kitaplarının çoğu Türkiye’nin yakın tarihi olarak lise ve üniversitelerde âcilen okutulması elzem olan kitaplardır.

D. Mehmet Doğan’ın diğer kitaplarının künyesinde olduğu gibi, “Millî Mücadele’nin Zaman Akışı” nın künyesinde de “Bu kitapta TDK imlâ kuralları dikkate alınmamıştır” ibaresi yazılıdır.

Kitabın “İçindekiler” kısmında Birinci Cihan Harbi ve Cumhuriyet (1914-1923 yılları) arası yer almaktadır. “Sunuş” u “Millî Mücadele konusunda ideolojik ‘gerçek’lere teslim olmak” başlığıyla başlıyor: “Birinci Dünya Savaşı’nın resmî sona eriş tarihi Osmanlı Devleti’nin 30 Ekim 1918’de imzaladığı Mondros mütarekesi kabul edilebilir. 2018 Mütareke’nin 100. Yılı idi, bizim için kara günlerin başlangıcı pek hatırlanmak istenmedi. Mütareke’yi Osmanlı Devleti adına imzalayan Rauf Bey’e göre, o sırada çok fena hâlde idik., bu mütareke’yi imzalamaktan başka çaremiz yoktu. Genel Kurmay Başkanlığı’nın İstiklâl Harbi kitabında, ‘müzakerelere başlandığı sıralarda Osmanlı orduları sanıldığı gibi büsbütün güçsüz değillerdi’ denilmektedir. (C.1, SF.49). Vahidetdin, daha sonra Mütareke’nin zaruri hâle gelmesini ‘M. Kemal Paşa’nın kumandası altında olan kuvvetlerle ‘Toros dağlarına zelilâne sığınması’na bağlar. (…) İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin bazı bölgeleri işgal edilir. (…)

 

“Lord Kurzon: ‘Türk devleti Anadolu

yarımadasında kurulmalı, başkenti Bursa veya Ankara olmalı”

18 Ocak 1919’da Paris Konferansı’na İngiliz Hariciye Nazırı Lord Kurzon, şu çözümü teklif eder: ‘ Müstakil bir Arabistan ve Ermenistan’dan başka müstakil bir Türk Devleti kurulmalı. Bu devlet geçmişte olduğu gibi, Anadolu yarımadasının sınırları içinde kalmalı ve başkenti Bursa veya Ankara olmalı.’ Daha o zamandan ‘Bağımsız Türk Devleti’ ve İstanbul’un başkent olmadığı bir çözüm teklifi ilgi çekici değil mi?” (s.5)

 

“M. Kemal Paşa’nın Anadolu’ya görevlendirilmesi hurafe yumağı”

“Sunuş”  yazısında resmî tarih kalıplarını kıran bilgiler peş peşe veriliyor. Birkaç bölüm daha nakledelim: “Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya görevlendirmesi meselesi yine hurafe yumağı hâlinde önümüze konuluyor. Bu hurafeyi Paşa’nın Nutuk’la kendi beyanlarıyla beslediğini de hatırdan çıkarmayalım. Padişahı kandırmak bir yana İngilizleri atlatarak Karadeniz’e açılma, Bandırma vapurunun takibi ve her nasılsa yakalanmama gibi efsaneler hâlâ ders kitaplarında durmaktadır.  Oysa Samsun iki ay önce, mart ayında bir İngiliz birliği tarafında işgal edilmiştir! Bu demektir ki, İngilizler isteselerdi Paşa’yı Samsun’da engelleyebilirlerdi. (…) Erzurum Kongresi’nin Kemal Paşa tarafından toplanmadığını Nutuk fanatiklerine nasıl kabul ettireceğiz?” (s.6)

Atatürkçü tarih kitaplarından yalanlar okuyanlar sıkı dursun şimdi. Kitaptan ezber bozan kısa bir bilgi aktarıyoruz:

 

M. Kemal’in Nutuk’da yer almayan sözleri

“Erzurum Kongresi ile ilgili Nutuk’ta yer almayan şu iki paragraf bilhassa önemlidir: ‘Anadolu’daki memuriyetime, bilhassa İngilizler tarafından hazm ü tahammül olunmayacağı ve dâhilden de birçok ifsadat (fesat çıkarma) ve tezviratın karışacağı, daha o zaman kestirilerek; alenen gerek Sadrazam Paşa’ya ve gerekse rical-i marufa-i devlete(meşhur devlet yöneticilerine) söylenmiş ve bilhassa Zât-ı Akdes-i Hazret-i Padişahi’ye de bilmünasebe (bu münasebetle), maruzatta bulunmuş idim. Bu konudaki sırların ve haberleşmelerin ve mukaddes padişahın şahsı ile ile geçen maruzat ve görüş alışverişlerinin, şimdilik yayılması uygun olmayıp, inşallahü teala, mübarek vatan ve milletin, bilfiil kurtuluşa erdiğini idrak edince, kitap halinde yayını ve o zaman bugünkü Kongre muhterem heyetini teşkil buyuran kıymetli kişilere de millî hatıra olarak takdimi düşünülmektedir’ (Fahreddin Kırzıoğlu, Erzurum Kongresi, sf. 21-22)” (s.7)

 

“Sunuş” kısmı kitabın gayesini ve konusunu şöyle hülâsa ediyor: “Bu kitap, esasen Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş kitabımızın kronoloji bölümünün gözden geçirilip bazı ilâveler yapılması ile oluştu. Kronolojiler pek baştan sona okunmaz, gerektiğinde bakılır. Biz diyoruz ki bu zamansırası / kronoloji bakılmak için değil, okunmak için hazırlanmıştır. Dönemin zamansırası ile okunması konuyla ilgili bütünlüklü bir bakış için büyük önem taşıyor. Bilhassa şu hususlarda görüşler berraklaşıyor. İlk önce Osmanlı Devleti ile ilgili İngiliz siyaseti yerine oturtulabiliyor.  İngilizler İstanbul’daki yönetimi desteledi mi veya nereye kadar destekler göründü, Anadolu’daki oluşumla iligili tavırları ne yönde seyretti? Aynı şekilde İngilizlerin Anadolu’da Yunan harekâtı konusundaki tutumları da zamanın akışı içinde net olarak görülebiliyor. İtilaf devletleri arasında bulunan Fransızların, İtalyanların bize karşı ve birbirlerine karşı tutumları da yine kavranabiliyor. Yunanistan’ın Anadolu’da sonuç alabilme kapasitesi, iç çatışmalar, Yunan kıralının ölümünden sonra ortaya çıkan durum mutlaka dikkate alınmalı. Em önemli mesele, Vahidetdin-Mustafa Kemal, İstanbul hükümeti-Anadolu hareketi ilişkilerinin seyrininin doğru kavranması. Bu aynı zamanda Millî Mücadele’de Osmanlı Devleti’nin konumunu da ortaya koyuyor. Osmanlı Devleti Millî Mücadele’yi, bilhassa Batı Anadolu’daki direniş hareketlerini, Kuva-yı Milliye’yi her şekilde destekliyor. Bu desteğe Anadolu’da nizami kuvvetlerin duruma hâkim olmasından sonra ihtiyaç kalmıyor. Bundan sonra da mânevî desteğin sürdüğünü söyleyebiliriz. Tabiî Mustafa Kemal Paşa’ya ve Anadolu hareketine karşı bir takım tavır ve uygulamaların uzun süreli olmadığını, esasen başarı maksatlı yapılmadığını söyleme imkânı veriyor. En meşhuru Kuva-yı İnzibatiye’nin durumudur. İki aylık bu uyduruk silahlı hareketin baştan itibaren sonuç alıcı bir nitelik taşımadığı anlaşılıyor.” (s.10-11)

Yakın tarihle ilgilenenler için, Birinci Cihan Harbi de dâhil Millî Mücadele’ye dair resmî tarih kalıplarını kıran kitaptan tarih sırasına göre dikkat çekici birkaç daha paragraf aktaralım:

 

“Tehcir Kanunu iddiası yersizdir”

“1914 /19 Mayıs  ‘Tehcir Kanunu! Olarak lanse edilen Kanun-ı Muvakkat, Yâni geçici kanun.  ‘Savaş sırasında hükümet uygulamalarına karşı gelenler için askerî açıdan alınacak tedbirler’le ilgilidir. Askerî birliklere, savunmayı aksatıcı, asayişi bozucu muhalefet ve silahlı tecavüz gibi durumlarda köyler ve beldeler halkı diğer yerlere sevk ve iskân edilebilecektir. Bu kısacık metinde hiçbir etnik veya dinî topluluk zikredilmemiştir. O yüzden ‘Ermeni Tehciri Kanunu’ iddiası tamamen yersizdir. (Bkz: Salâhaddin Kardeş: ‘Tehcir’ ve Emvâl-i Metruke Mevzuatı, Maliye Bakanlığı y., 2012)” (s.16)

“Kudüs’ün işgalinde Şerif Hüseyin’in askerleri de vardı”

“1917/ 8 Aralık İngilizlerin Kudüs’ü işgali. General Allenby’nin ordusunda Şerif Hüseyin’in askerleri de vardır. (…) Şerif Hüseyin İngilizlerden 200 bin kişi için para almış, Haşimî kontrolündeki kabilelerden 15 bin kişi toplayabilmişti. Hüseyin’in askerleri Cidde, Taif ve Medine’ye saldırmış, Medine’de Fahreddin Paşa’nın müdafaasını aşamamıştı. Hüseyin’in tek başarısı, Akabe’yi ele geçirerek İngilizlerin Kudüs’ü almalarını sağlamak olmuştur!” (s.22)

“M. Kemal Paşa Vahideddin’e: “Ben sizin kurmay

başkanınız olurum”

“1918/ 5 Ocak Mustafa Kemal’in Vahideddin’in maiyetinde Almanya gezisinden dönüşü. Almanya seyahati M. Kemal Paşa için hayli verimli olmuştur. Be vesile ile geleceğin padişahı ile yakınlaşmaya muvaffak olmuş, hattâ ona sözünü dinletir hâle gelmiştir.  Vahideddin’le aralarında şöyle bir konuşma geçer:

‘-Henüz padişah değilsiniz, fakat Almanya’da gördünüz ki, imparator, veliahd ve prensler hepsi iş üzerindedir. Neden siz bütün işlerden uzak kalasınız?

-Ne yapabilirim?

-İstanbul’a gider gitmez bir ordu komutanlığı isteyiniz, ben sizin kurmay başkanınız olurum.

-Hangi ordu komutanlığını?

-Beşinci Ordu komutanlığını.”

Bu ordu, Liman von Sanders’in emrinde bulunan veya bulunması lâzım gelen ve Boğazları müdafaa edecek orduydu.’

“Vahideddin: ‘M. Kemal her fırsatta şahsıma bağlılığını ve sadakatini ispat ediyor”

Vahideddin’in bu seyahat dolayısıyla yakından tanıdığı M. Kemal ile ilgili görüşleri şöyledir: ‘Çok büyük bir zekâya sahipti. Nitekim daha sonra onun zekâsını değerlendirmeye çalıştım… asıl alâkamı çeken tarafı daha yükseklere çıkma tutkusu ve Enver Paşa’ya karşı duyduğu sınırsız nefretti… yolculuk boyunca Enver Paşa aleyhine konuştu, onun hareketlerini ve büyüklük kompleksini eleştirdi, hattâ Osmanlı hanedanını yıkmaya çalıştığını bile ileri sürdü. Almanya’dan dönüşümde kıs bir müddet sonra, tahta çıkar çıkmaz, eğer kabul ederse onu kendime yaver yapmaya karar verdim. Her fırsatta şahsıma bağlılığını ve sadakatını isbat ediyor, Almanlara karşı duyduğu nefreti saklamıyordu.’ (Şerif Paşa’nın Vahideddin’den tuttuğu notlar, Şahbaba,434)” (s. 24)

“1918 / 10 Şubat Son büyük Osmanlı hükümdarı Sultan 2. Abdülhamid’in vefatı. (…) Sultan Abdülhamid’in siyaseti konusunda Osmanlı Donanması’nın ıslahı için uzunca bir süre Türkiye’de bulunan İngiliz amirali Henry E. Woods hâtıratında şöyle diyor: ‘Abdülhamid tahttan düşürülmemiş olsa idi, Avrupa devletlerinin halen yaralarını sarmaya çalıştıkları o büyük âfet (1. Dünya Savaşı) meydana gelmiş olmayacaktı. Aksini farz etsek bile Abdülhamid, büyük bir ihtimalle Türkiye’nin tarafsız kalmasını sağlıyarak memleketine bir zafer hediye etmiş olacaktı.’ (Henry F Woods:  Türkiye Anıları 1869-1909. Sf. 116)" (s. 25)

“1918/  4 Temmuz Veliahd Vahideddin’in Osmanlı tahtına oturmaya hevesli olmadığı anlaşılmaktadır.  Sadrazam Talat Paşa, Enver Paşa ve Şeyhülislâm

Hayri Efendi, Sultan Reşad’ın vefatını bildirmek üzere ziyaretine gittiklerinde, Talat Paşa biat etmek isteri fakat o acele edilmemesini, kendisine süre verilmesini talep eder.  (…) İttihatçılar Vahideddin’in kendilerine karşı olduğunu bilirler. Hattâ, bir onu halledip Abdülmecid’i tahta çıkarmayı düşünürler. Vahideddin bir suikast sonucu öldürülecek, yerine Abdülmecid geçirilecekti. Bu proje Abdülmecid’in kabul etmemesi üzerine uygulamaya konulamaz.” (s.27)

“1918 / 30 Ekim Mondros Mütarekesi’nin imzalanması. (…) “Rauf bey hâtıralarında durumu şöyle tasvir ediyor: ‘Müzakereler başlanıldığı sıralarda Osmanlı orduları sanıldığı gibi güçsüz değildi. (Türk İstiklâl Harbi, C.1, sf.49) Padişah Vahideddin, Mütareke’nin zarurî hâle gelmesini M. Kemal Paşa’ nın kumandası altında olan kuvvetlerle ‘Toros dağlarına zelilane sığınması’na bağlar. (BKZ. 13 Nisan 1923 olayları, sabık padişah Vahedditdin’in İslâm âlemine beyannamesi).”

 

“Millî Mücadele’nin organizasyonunda İttihatçıların Karakol Cemiyeti”

“1918 / 13 Kasım İtilaf devletleri donanmaları İstanbul limanında.  (…) –Millî Mücadele’nin organizasyonunda önemli rol oynayan Karakol Cemiyeti’nin kurulması. Kuruluş için ilk adım Ekim ayında Enver Paşa’nın evinde Talat Paşa’nın da bulunduğu bir toplantıda atılmıştır. Karakol Cemiyeti kurduğu menzil teşkilatıyla Anadolu’ya çok sayıda önemli şahsiyetin geçişini sağlamıştır. Karakol’un başarıları arasında Damat Ferit’in evinde istihbarat kaynağı bulundurması, Gelibolu’da Akbaş Cephaneliği baskını ve buradan çok sayıda silah ve mühimmattın Anadolu’ya geçirilmesi sayılabilir. E.J.Zürcher’e göre, Millî Mücadele’deki rolü gözardı edilmiş olan ‘1918 Ekiminde İttihatçı lider kadrosunun kurduğu bu örgüt, eski İttihatçıları çatısı altında topladı, direniş şebekeleri kurdu ve Anadolu’ya adam ve malzeme kaçırdı. Bu iş için geniş ölçüde Enver’in 1914’de kurduğu Teşkilât-ı Mahsusa’nın kaynaklarından ve uzmanlığından yararlanıldı. (Millî Mücadelede İttihatçılık)” (s.35

M. Kemal, İngiliz gazeteciye: “İngilizler Anadolu’da sorumluluğu almak niyetinde iseler, yardım arzedebileceğimi ve bir makamla temas geçmek isterim”

“1918/ 14 Kasım M. Kemal Paşa’nın Pera Palas’ta İngiliz gazeteci Ward Price ile görüşmesi. ‘Eğer İngilizler Anadolu’da sorumluluğu üzerlerine almak niyetinde iseler, tecrübeli valilere ihtiyaçları olacaktır. Bu sıfatla yardım arzedebileceğimi bir makamla temasa geçmek isterim. (L.Kinros S, sf., 231)” (S.35)

M. Kemal Paşa ve arkadaşları İhtilâl Komitesi kuruyorlar

 

“1919 / Ocak M. Kemal Paşa’nın, Fethi, İsmail Canbulat, Kara Kemal ve Rauf Bey’le ihtilal komitesi kurma teşebbüsü. Sadrazam Tevfik Paşa şoförü elde edilerek İstanbul’dan uzaklaştırılacak ve kabine düşürülecek. Yeni, daha aktif bir hükümet kurulacak. Padişah’ın düşürülmesi, hattâ öldürülmesi dahi düşünülmüş. İttihat ve Terrakki’nin temelini oluşturan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin kurucularından eski dâhiliye nazırı İsmail Canbulat’ın affını istemesi üzerine M. Kemal ‘Beyefendinin katılmayacağı bir hareket akıllıca olmayabilir. Onun için cemiyeti hemen dağıtalım’ diyerek teşkilâtı dağıttığını söylemiş.”

 

İngilizlerin tutukladığı paşalar arasında M. Kemal ve Rauf Bey yok

“1919 / 30 Ocak Önde 35 İttihat ve Terakki mensubunun İngilizlerin isteği üzerine tutuklanarak Divan-ı Harb’e verilmesi. M. Kemal Paşa’nın Fethi(Okyar) ve İsmail Canbulat gibi yakın arkadaşları da tutuklananlar arasında. M. Kemal Paşa ve Rauf Bey’in İngilizlerce hedef alınmaması dikkat çekici.” (s.41)

“1919 / 4 Mart Damat Ferit Paşa’nın ilk hükümetini kurması.  Hariciyede çalışan Ferid Bey, Sultan Abdülmecid’in dul kızı Mediha Sultanla evlenerek saraya damat olur. Böylece görevi ve rütbesi yükselir. Paşa aşırı batıcı denilebilecek bir yapıdadır. Latin harfleri tarafdarıdır. Tırnaklarını uzatır ve manikür yaptırır. Kendisi smokin giyer, eşine dekolte kıyafetler giydirir.  Köşkünün bahçıvanları bu yüzden ona ‘Gâvur Paşa’ derler. (…) Meşrutiyet’in İlânından sonra İttihatçı olan Ferit Paşa onlardan yüz bulamayınca Hürriyet ve İtilaf Partisi’ne yönelir.” (s. 43)

 

M. Kemal’in Anadolu’yu geçmekte tereddüt etmesi

“1919 / 11 Nisan Kâzım Karabekir’in yeni vazifesine gitmeden önce M. Kemal Paşa ile görüşmesi. Karabekir’in Anadolu’ya geçip mücadele etme fikrine M. Kemal Paşa ‘bu da bir fikirdir; ahval günden güne siz hak verdiriyor. Size muvaffakiyetler dilerim… iyi olayım gelmeye çalışırım’ karşılığını verir. Karabekir, M. Kemal Paşa’nın Anadolu’ya gelmekden kaçındığını, Konya ordu müfettişliğine tayin edildiği halde kabul etmediğini iddia etmektedir. (Paşaların Hesaplaşması).” (s.45)

“1919 / 21 Nisan İngiliz yüksek komiseri Kaltrop’un Karadeniz bölgesindeki asayiş meseleleri ile ilgili rotası.” (s.45)

“1919 27 Nisan Sadrazam Damat Ferit Paşa ile M. Kemal Paşa görüşmesi.” (s.45)

 

Damat Ferit Paşa’nın İngiliz Sefareti Baştercümanına M. Kemal Paşa’ya güvendiğini ifade etmesi

“1919/ 28 Nisan Damat Ferit Paşa’nın İngiliz Sefareti baştercümanı Ryan’a M. Kemal Paşa’ya güvendiğini ve sadakatından emin olduğunu ifade eden yazısı.” (s.45)”

“1919 / 30 Nisan (…)  Bir başka görüş ise, İttihatçı önderler Cihan Harbi’nin kötü gidişi karşısında önceki yıllarda Anadolu’da bir direniş savaşı planlamışlardır. Bunun için Anadolu’da belli merkezlerde silah depolanmış, Kafkasya’ya askerî birlikler kaydırılmış. 1918’den itibaren de bütün yerleşim merkezlerinde gizli direniş nüveleri oluşturulmuştur. Anadolu’daki İttihatçı direniş teşkilâtlanmasını harekete geçirecek lider konusunda Talat Paşa’dan sonra sadrazam olan Müşir (Mareşal) A. İzzet Paşa üzerinde durulmuş, fakat A. İzzet Paşa’nın şartları Karakol Cemiyeti yöneticileri tarafından ağır bulunmuştur. Bunun üzerine M. Kemal Paşa’nın Anadolu’ya gönderilmesine ağırlık verilmiş. Karakol yöneticileri M. Kemal Paşa ile çeşitli defalar gizli olarak görüşmüşler ve kabul etmesi üzerine Harbiye Nezareti ve Kabine’de işleri yürüterek Padişah iradesinin çıkmasını sağlamışlardır.

 

M. Kemal Paşa’nın Damat Ferit’le Samsun ayrıntılarını konuşması

(…) 1919 Martında bir gece ordunun önde gelenleri Erenköy’de bir köşkte toplanmışlar, müzakereler sonucunda Anadolu’ya geçecek liderin Nuri Paşa olmasını kararlaştırmışlar. (Bardakçı bu Nuri Paşa’nın kim olduğunu bilmediğini söylüyor. Kafkas Orduları kumandanı, Enver Paşa’nın üvey kardeşi Nuri Kılligil olabilir.) Tam köşkten çıkılırken toplantıya zamanında yetişemeyen Refet Bey gelir. O Nuri Paşa’ya itiraz eder ve Mustafa Kemal Paşa’yı teklif eder. Diğer zevatın da kabulü üzerine karar Ferit Paşa’ya bildirilir. Sadrazam konuyu Padişah’a ‘askerler Kemal Paşa’yı istiyor’ şeklinde sunar. İddiaya göre, sadece Şakir Paşa itiraz etmiş, Cumhuriyet tarafdarı olduğu kaydını düşmüştür. Padişah, ‘madem ki en iyi asker, cumhuriyet gibi şahsi fikirlerle bu işin alâkası yoktur’ der. Padişah eski paşaların onu kıskandığını düşünmektedir. M. Kemal Paşa’nın o sıralar emeli Harbiye Nazırı olmaktır. (…) Samsun yoluna çıkılmadan M. Kemal, Nişantaşı’ndaki Hariciye konağının geceleri sürekli ziyaretçilerindendir. Orada Damat Ferit’le buluşulup ayrıntılar konuşulur. (Şahbaba, 125-127)” (s.52)

 

“İngiliz Başkomiserliği: M. Kemal gitsin ve ne lâzımsa yapsın”

“M. Kemal Paşa’yı İngilizlerin Anadolu’ya gönderdiği iddiası da vardır. (Bkz. Ömer Kürkçüoğlu. Türk- İngiliz İlişkileri, sf.60) M. Kemal Paşa ve maiyetindekilerin İngilizlerden habersiz, onları atlatarak Samsun’a gittikleri iddiası esastan yoksundur. (Vizeyi veren İngiliz subayı Bennett’le konuşma Nezih Uzel’in ‘Atatürk’e nasıl vize verdim’ isimli kitabında yer alıyor. Bennett 34 kişilik bir heyet için vize istenildiğini görünce, İngiliz başkomiserliğini haberdar ediyor. Cevap: ‘Mustafa Kemal gitsin ve ne lâzımsa yapsın. (…) Kâzım Karabekir, M. Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmesi ile ilgili olarak şu yorumu yapmaktadır. ‘ M. Kemal Paşa’yı Millî hareketi bastırmak ve Mütareke hükümleri mucibince silahlarımızı teslim ettirmek gibi bir vazife ile İstanbul Hükümeti şarka göndermiş. İngilizler de kurtuluşun Bolşeviklik ilânıyla mümkün olmadığını kendisine söylemişler; halbuki onun Havza’da Amerikalı Solier ile yaptığı mülakat gazetelerde görülünce, İngilizlerin umacılaştırdığı Bolşevikler yerine Amerikalılara dönülmesi karşısında, M. Kemal’i İstanbul’a aldırmak için hükümeti tazyik etmişlerdir. (Paşaların Kavgası, sf.47).” (s.53)

 

Şakir Paşa, M. Kemal Paşa’ya “Çocuğum beni utandırma, seni Damat Ferit Paşa’ya götüreceğim”

“Şakir Paşa, (…) Mustafa Kemal Paşa’yı Sadrazam Damad Ferid Paşa’ya takdim etmiştir. Harbiye Nazırı Şakir Paşa M. Kemal Paşa’ya ‘Çocuğum, beni utandırma. Beni mesuliyet altında bırakma. Şimdi seni Damad Ferid Paşa’ya götüreceğim. Kendini iyi tut. İyi konuş. Ona söz verdim’ tembihinde bulunmuştur. Sadrazamla görüşme olumlu geçmiş, Sadrazam’ın yanından ayırıldıktan sonra, Şakir Paşa Mustafa Kemal’in elini tutarak, dikkatine teşekkür etmiş, ‘Tarih bunu yazacaktır. Fakat senin de benim yaptıklarımı unutmamaklığını istiyorum’ demiş. Mustafa Kemal, ‘bu namuslu adamın elini öpmüş’ ve ‘ Yaptıklarınız büyüktür. Bunu bir gün gözlerinizle görmenizi temenni ederim’ cevabını vermiştir. Şakir Paşa’nın oğlundan nakledildiğine göre, Harbiye Nazırı, M. Kemal Paşa’ya şu şifahi tâlimatı vermiş: ‘Paşa evladım biz ecnebilere ne kadar mümaşaat etsek(uysal davransak) onlar o kadar bizim ensemizde boza pişirmek isterler, gidiniz Anadolu’da bâkiyetüssüyufu(savaştan arta kalanlar) bir araya toplayınız ve elde kalan silahları kat’iyen bir tarafa vermeyiniz. Biz merkezden hilafına (tersine) emirler de versek hiçbir surette dinlemeyin. Sulhün akdine kadar silahlı kuvvetin başında bulununuz. Bu işi yapabilecek ancak sensin. Ben senin gözlerinden çok mânalar çıkartıyorum. Haydi evladım, Allah yardımcınız olsun ve cümlenizi selâmete çıkarsın.’ (Avni Paşa Anlatıyor, sf.105)” (s.55)

 

M. Kemal Paşa’ya padişah vekili gibi hareket imkânı veren ferman-ı hümayun

“Padişah’ın M. Kemal Paşa’ya bir nevi padişah vekili gibi hareket etmesini temin edecek bir ferman-ı hümayunla yüklüce para verdiği öne sürülmektedir.  (…) Bütün bunlardan sonra M. K. Kemal Paşa Nutuk’da, ‘Saltanat ve hilafet mevkiini işgal eden Vahideddin, mütereddi (soysuzlaşma), şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği deni (alçakça) tedbirler araştırmakta’ der. Babası, Almanya seyahatinde onu tanımış ve Anadolu’da başarılı olacağına inandığı için görevlendirmiş. ‘Aralarında mutabık kaldıkları hususlar vardı:

Yegâne gaye vatanın selâmeti ve kurtarılması ve istiklâli olacaktı. Babam sonradan M. Kemal Paşa’nın sözünü tutmadığından, kendisini ve imparatorluğu hain insanlar gibi göstermesinden çok ama çok müteessir olmuş ve bunu asla hazmedememiştir.’ Vahideddin, ‘Biz herşey olabiliriz. Câhil, tecrübesiz, hatalı bir siyasete kapılmış olabilir ve zararlar da verebiliriz. Amma Osmanoğlu olarak nasıl vatan haini olabiliriz? Bizi en iyi tanıyan Mustafa Kemal Paşa’ bun nasıl söyler” demiş. (Şahbaba, 516)” (s. 61)

 

M. Kemal sağ elini Kur’ân-ı Kerîm üzerine koyarak yemin ediyor

“1919 / 16 Mayıs Mustafa Kemal Paşa’nın Cuma selâmlığından sonra Padişah’la son görüşmesi. Cuma namazından sonra, ‘Mahfel-i hümayun’da Bahriye Nazırı ve Padişah’ın başyaveri Ahmed Avni Paşa, bir yemin merasiminden söz ediyor. Padişah askerî üniformasını giymiş şekilde ayaktadır. Önlerinde masada bir Kur’ân-ı Kerim vardır. Sadrazam (Ferit Paşa), Başyaver A. Avni Paşa Padişah’ın iki tarafında bir adım geride durmaktadır. ‘Mustafa Kemal Paşa askerî duruşuna dinî bir eda dahi vererek ilerler ve sağ elini Kur’ân-ı Kerim’in üzerine koyarak şu yemini yapar:

‘Heyet-i vükelaca (bakanlar kurulunca) tanzim olunup irade-i seniye-i hazret-i padişahiye (yüve padişahın iradesiyle) iktiran eden (Karar bağlanan) 21 maddelik talimat-ı mahsusda (özel talimatta (…) bilumum (bütün) memurin-i mülkiye ve askeriyesi (sivil ve askeri memurlar) üzerinde icrasına memur bulunduğum teftişat ve tahkikatı rıza-yı âli-i cenabı hilafetpenahi dairei- necat-ı bahriyesinde (yüce halifenin yüksek rızaları ve geniş kurtarıcılıklarında) medar-ı fahr ( övünç kaynağı) ve mübahat-ı memlûkhanem ( kullara yakışır) iftiharım) olan sadakat-ı kâmile (tam sadakat) ile makderet eyleyeceğime (gücümü kullanacağıma) vallahi billahi…’ (Şahbaba, 136, Avni Paşa Anlatıyor’da bozuk bir Türkçe’ye çevrilmiş şekli var.) M. Bardakçı, ‘Paşa’nın Cumhuriyet muhaliflerinin yeminini tutmadı dedikleri yemin budur’ diyor.” (s. 63)

Sözü uzattık. Kitaptaki bilgilerin kaynağını merak eden titiz okuyucular için eserin sonunda “Kitabiyat” da yer almaktadır. Yakın tarihin gerçek yüzünü öğrenmek isteyenler, Millî Mücadele ruhunun ve şiarının Chf (sonraki adıyla chp) programıyla birebir örtüşen inkılâpçı cumhuriyetle bir olmadığını, birbirine tamamıyla zıt olduğunu idrak etmek isteyenler ezberleri bozan bu kitabı okumalıdır.

Bu haber toplam 2495 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim